İnsanoğlu meraklıdır. Bu merak gelişimin anahtarıdır aslında. İhtiyaçlar ve merak birleşince icatlar yapılır. Bu icatlar gelişir ve kendinden bir sonra gelecek adımın tetikçisi olurlar. Bu sayede insanoğlu hayatı kolaylık katar. İcatlar her zaman hayatı kolaylaştırmak için yapılmaz. Merak duygusu insanın öğrenme güdüsünü tetikledikçe, olur olmaz pek çok şey icat edilir yada icat edilmek için uğraşılır. Merak duygusu insanın hayal gücüyle birleştiği zaman icat edebildikleri kadar edemedikleride hayatın önemli bir yerini alırlar. Mesela John Doc Pemberton, ABD iç savaşında gazi olan bir askerdi. Savaşta aldığı yaralardan duyduğu acılarını dindirmek için morfin kullanıyordu. Bu yüzden morfinman biriydi. Kendisini morfin bağımlılığından kurtaracak, ağrılarını da dindirecek bir şey arıyordu. Kendisine ait olan eczanesinde bu konuda çalışmalar yapmaya başladı. Çalışmalarının sonunda “Pemberton’un Fransız Koka Şarabı” adıyla bir içecek icat etti. O’na göre bu içecek insanı hasta eden her şey için bir tedavi yöntemiydi. Dünyanın Harika Sinir İlacı olarak düşündüğü bu içecek dünyanın en saygın bilim adamları tarafından da onaylandı. Bu içeceğin etkili olmasının asıl sebebi ise içinde kokain bulunmasından dolayıydı, tabi bu sebeple yasalara göre kullanılması da yasaktı. Ayrıca fiyatı da çok yüksek olduğu için yeterli alıcı bulamadı. Daha sonra içeriğinde biraz değişikliğe giderek karbonatlı su karıştırdığı içeceğini eczanesinde daha ucuza satarak bugünkü markasını yaratmış oldu. Neye niyet neye kısmet sözünün vücut bulmuş bir şeklini oluşturdu bu kola markası. Daha pek çok keşif insanoğlunun merakıyla ihtiyaçlarının ortaya çıkardığı çalışmalar sonucu bilerek yada tesadüfen ortaya çıkmış oldu. İnsanoğlu bu süreci yaşatmaya devam etmekte. İlerleyen zamanlarda daha hangi keşifler hangi merakın yada ihtiyacın bir sonucu olarak bizlerin hayatına girecek bilmiyoruz. Ama insanoğlu dünyada hüküm sürmeye devam ettiği sürece, bu işleyiş kesintisiz devam edecek. Asıl sesle ise bizi biz yapan, hayatımıza yön veren keşiflerin sonuçları neye göre ve nasıl değerlendiriliyor. Algı üzerine kurulu reklam sektörü bize sunduğu keşiflerin olağan dışı sonuçlarının bile üzerini örtmekte ve masumlaştırmakta çok başarılı. Yoğurtçu, yoğurdum ekşi der mi? Elbette demez. Ama ekşi yoğurdu yiyen yoğurtçuya değil, ekşi yoğurdu alıp kazıklandığı kendisine değil, ona dikte edilen algıların suçluluğuna biat ettiği sürece, biz başkalarının meraklarının deney tahtası olmaya devam ederiz gibi görünüyor. Yine bu kobaylığı kabul etme enayiliğimizin altında merak ve ihtiyaç ambalajı kullanılıyor. Bu dizginlenmez ve önlenemez işleyiş, yavaş yavaş bizi insan olmanın ötesine taşıyor bile olabilir, kim bilir? Son zamanlarda hangi ihtiyaç ve hangi merakın ürünü olduğunu anlayamadığım insan bedenini makineleştirme ve yapaylaştırma gayretlerine buldukları kılıfta her zamanki kandırmanın dışında yeni bir oyun değil. Her zaman aynı şekilde, her zaman aynı yalanlarla inandırıyorlar bize yoğurdun ekşi olmadığına. Yapay et, yapay sebze, yapay zeka, say sayabildiğin kadar. Organik yaşamanın önemini anlatıp anlatıp bizi yapay olanın iyi olduğuna inandırıyorlar. Doğal olan herşeyden uzaklaştırdılar bizi. Şimdi sıra bedenimize geldi. Bunun ilk adımında pandemi safsatasıyla yedirip iğnelediler bizleri. Bu oyunun sonunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Yine bize hüsran, yine bize esmer günler kaldı geçmiş olsun.