Biricik bebeğiniz o minicik gülümsemesiyle gözlerinizin içine bakar, dayanamaz alıverirsiniz kucağınıza. Ve bir anda gizemli teyzeler belirir etraftan; alıştırma kızım çocuğu kucağa zahmet çekersin!
Evet evet bebeğinizi kucakladıkça suçlanırsınız. Bu ülkede çocuğa şiddet normaldir ama kucak asla!
Oysa uzmanlar çok başka söylüyor. Tüm insanların en temel ihtiyacı güven duygusudur. Kişi; yaşamının ilk yıllarındaki deneyimleri sonucu, çıkarımlarda bulunur. Sonuçlar doğrultusunda insanlara ve dünyaya güveni gelişir. Buna temel güven duygusu denir. Temel güven duygusu hamilelik ile birlikte başlamaktadır. Hamilelik ile birlikte bebek, annenin zihninde bir yere sahip olmaya başlar. Bebek dünyaya geldiğinde; dünya onun için çok yeni, anlaşılmaz ve kaygı uyandırıcı bir yerdir.
Ve sen güzel anne.. Tam dokuz ay karnında taşıdığın bu canlıyı doyasıya koklama, dokunma hakkını bir kenara itip öylece beşiğine mi bırakacaksın yani. Dokuz ay senin tenine, kokuna alışmış bu minik kalbi sırf kucağa alışmasın diye yapayalnız hissettirecek, çaresiz bırakacak ve güvensiz hissettireceksin öyle mi? Hayır elbette yapmayacaksın. Çünkü sen annesin.. Doyasıya kucakla yavrunu. Kucakla ki güven duygusuyla büyüsün ömür boyu güvende hissetsin. Kucakla ki hayatta yalnız hissetmesin hiçbir zaman. Kucakla ki rahat hissetsin rahat uyusun.
İlk bir yıl, bebeği her istediğinde kucağa alıp, sarılarak, sevgi dolu bir tonla ninniler söyleyerek; ona, annen baban olarak biz senin yanındayız, ağlamalarına duyarlıyız ve ihtiyaçlarını önemsiyoruz mesajını verdiğiniz zaman çocuğun özgüveni ve ebeveynleriyle arasındaki iletişim köprüsü çok sağlam kurulacaktır.
Peki bu ne demek hayat boyu zorluklarla mücadele etmeyi bilen, özgüvenli, başarılı, mutlu bir birey demek..
Millet olarak biraz sarılmakla ilgili sıkıntılarımız var maalesef. Sevgimizi ifade etmek zordur bizim için. Sözlerle de ifade edemeyiz sarılarak da. Hep bir toplum baskısı vardır üzerimizde. Seni seviyorum demek ne kadar anormalse küfür de bir o kadar yaygın ve doğal karşılanır nedense. Gülerken küfür edilmesi normaldir, trafikte küfür edilmesi normaldir, kavgada küfür edilmesi normaldir, maçta normaldir, düğünlerde, cenazelerde normaldir. Ama sarılmak.. Haşa tövbe! Baba-Oğul sarılmasına da çok az denk geliriz mesela. Sanki aynı kandan candan değiller gibi arada hep bir uçurum vardır. İşte tüm bunların temelinde sevgili dostlar yenidoğan bir bebeğe koyulan mesafe yatıyor.
Sevgiyi ifade etmek yerine nefreti ortaya koydukça, beğenmek yerine burun kıvırdıkça, paylaşmak yerine cimrileştikçe, gülmek yerine öfkelendikçe, anlamak yerine yargıladıkça varacağımız hiçbir yer olmayacak. Azaldığımızda, eksikliğimizle kalacağız. Ruhumuzu iyileştirmek varken içimizi karartıp iyiye dair ne varsa silip atacağız içimizden. Kendimizi sevmeyi bilmediğimiz gibi kimseyi de sevemeden göçüp gideceğiz bu hayattan.
Ne diyor değerli üstadımız Yunus Emre’miz :
Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.
Su dalgası etkisi gibi bizim bir dokunuşumuzla dalga dalga yayılacak mutluluk.. Ne değiştirebilirim ki demeyin. Sevgi dolu bir birey yetiştirmek dünyaya bırakılacak en büyük miras. Konu kucağa alıştırmadan nerelere geldi der gibisiniz. Aslında tam da gelmesi gerektiği yere geldi. Sevgiden yoksun büyümüş bir insanın neler yapabileceğini asla kestiremezsiniz. Bu istismarcılar, tacizciler, şiddete meyilli insanlar hep bu temel güvenin yoksunluğundan böyleler. Bu yoksunluk onları haklı çıkarmaz elbette. İnsan hayatı da insanın kendi tercihlerinin bir sonucudur. Ama yine de sevgiyle büyümüş birinin yapacakları şeyler bellidir.
Ve evet dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey. Şimdi herkes çocuğunu kucağına alsın ve şöyle bir içine çeksin mis kokusunu..
Sevdikçe iyileşeceğiz...