“Siyaset siyaset dedikleri nedir ki?”
-https://www.sesgazetesi.com.tr/makale/9468316/burak-ozdemir/siyaset-siyaset-dedikleri-nedir-ki- başlıklı yazımda zengin azınlığın yoksul çoğunluk üzerindeki egemenliğinin kaynağının ne olduğunu anlatmaya çalışmış ve siyasetin bu soruyu ve yanıtını önemsemekten geçtiğini ifade etmiştim.
Peki, akla ve vicdana ters olduğu açık olmasına karşın, zengin azınlık yoksul çoğunluk üzerindeki egemenliğini nasıl sürdürmektedir? Ve hangi silahları kullanmaktadır bunun için?
Öncelikle şudur herhalde: Bir avuç azınlık, geniş çoğunluğu birbirine düşürmeden, düşman kılmadan bu boyunduruğu ve sömürüyü sürdüremez.
Yoksulları milliyetlerine, dinlerine, mezheplerine göre bölmek zengin sınıfların en etkili silahlarındandır. Milliyetçilik ve dincilik zengin azınlığa hizmet eder her daim. Geniş halk kesimlerini birbirine düşüren ve kendi çıkarlarına yabancılaştıran iki akımdır milliyetçilik ve dincilik. Hayat bunun dramatik örnekleriyle doludur.
Zengin ile yoksulun aynı gemide bulundukları palavrası vardır bir de.
Küçük azınlık sahip olduğu kaynaklarla kendi çıkarlarını çoğunluğun da çıkarlarıymış gibi sunmaktadır. Başka deyişle aldatmaktadır çoğunluğu. Aynı gemide oldukları yalanını söylemektedir.
Özellikle de kriz dönemlerinde.
Oysa kriz dönemlerinde dev şirketler zenginliğine zenginlik katarken yoksul çoğunluğun payına daha fazla yıkım düşmektedir. Birileri gemilerini büyütür ve yürütürken birilerinin de gemileri batmaktadır yani! Kriz kimilerini teğet geçerken kimilerini de ezip geçmektedir.
Öte yandan, sayısız siyasi parti vardır ortada. Oysa önemli bir çoğunluğu, farklı kılıklara bürünmüş olsalar da, azınlığın çoğunluk üzerindeki egemenliğinin devamından yanadırlar. Buna kaynaklık eden düzene bir itirazları yoktur aslında. Zenginler tarafından beslenmekte ve desteklenmektedir bu partiler. Türlü nedenlerle de, yoksul çoğunluk bu düzen partilerinden birilerine sarılmaktadır kendisini kurtarsın diye!
Yoksul halkın yazgısının değişmemesinde kurulan bu tezgâhın da büyük payı vardır.
Can alıcı konulardan birisi de şudur: Azınlığın çoğunluğa hükmedebilmesinin bir kaynağı da devlet aygıtıdır ve baskıdır.
Her ne kadar devlet aygıtının tüm topluma hizmet ettiği söylense de kazın ayağı öyle değildir. Ekonomik olarak güçlü olanlar siyasal olarak da güçlüdür. Devlet onların devletidir aslında. Böylece zengin azınlık yoksul çoğunluğa, kendi egemenliğine hizmet eden devleti vasıtasıyla baskı ve zorbalık uygulamaktadır her yerde.
Başka türlü, küçücük bir azınlık büyük çoğunluğa hükmedebilir mi zaten? Bu kepaze eşitsizliği olağanlaştırabilir ve sürdürebilirler mi?
Asla!
Peki, yok mudur bu anormalliği aşmanın yolu?
Zordur ama elbette vardır.
Bu düzenden zarar gören ve çoğunluğu oluşturan emekçiler bir araya gelmelidir.
Bu düzeni değiştirmeye çalışan, geniş çoğunluğun çıkarlarını temsil eden, onların sözcüsü olan fikirler, siyasetler ve partiler güçlendirilmelidir.
Çoğunluk örgütlü ise azınlığın saltanatı yıkılmaya mahkûmdur. Öyleyse bu düzenin sillesini yiyen çoğunluk örgütlenmelidir.
Başka da bir yolu yoktur!