Merhaba değerli dostlar, Kısmetmiş, Osmanlı Coğrafyasının Balkanlardaki bazı köşelerini görmek nasip oldu. Fakat buraları gezerken kalbimizden hüzün hiç eksik olmadı. Hep “Ah nereleri geride bırakmışız ve Anadolu’ya sıkışıp kalmışız.” diye hayıflandık. Arif Nihat Asya merhum da “Ağıt” şirinde bu duygusunu ne kadar güzel ifade etmiş: “Şu yakın suların
Kolu neden bükülmez
Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin
Benden doğar, bana dökülmez?” Türkiye sınırları içinde doğan Fırat, Dicle Basra Körfezi’ne, Çoruh Karadeniz’e ve Aras Kura ırmağına karışıp Hazar Denizi'ne karışıyor. Iğdır ovası, çok verimli bir ova. Öyle ki Aydın’daki tarlalarımızın nazlı kızı pamuk tarımına uygun özelliklere sahip. Narenciye ve tropikal sebze ve meyveler hariç aklınıza gelebilecek her çeşit sebze ve meyve bu topraklarda yetiştiriliyor. Hatta yabancı menşeili pek çok tarım ürünü yetiştiriciliği de bu serhat ilimizde mümkün görünüyor. Zaten Iğdır Üniversitemiz 2021 yılının sonlarında, YÖK tarafından Katma Değeri Yüksek Tarımsal Ürünler İhtisas Üniversitesi olarak görevlendirildi ve hemen çalışmalara başladık. Bir de kapılar açılıp sınır ticareti başladı mı, Iğdır’a rakip olacak il düşünemiyorum. Neden mi? Iğdır o kadar zengin kaynaklara sahip ki, misal Ağrı Dağı, Iğdır için uluslararası bir marka. Biliyor musunuz Ağrı Dağı Milli Parkı, Türkiye’nin en büyük milli parkı. Fakat maalesef yeterince turizme sunulmuş değil. Öyle ki, Turizm Fakültesi’nde birlikte çalıştığım Dr. Öğr. Üyesi Gülşen BAYAT hanımefendi birkaç yıl önce ilginç bir çalışma yapmış. Ucu açık tek soruluk anketinde (Ağrı dağı:…………….) Iğdırlılardan, Ağrı dağının kendileri için ne anlam ifade ettiğini yazmalarını istemiş. Aldığı yanıtlardan birkaçı Ağrı Dağı: BOŞDAĞ Yani katılımcı “Ağrı Dağı diye bir değerimiz var, fakat boş duruyor. Bize hiç faydası yok” diyor. Gerçek de böyle mi? Evet maalesef.
Bir önerim olacak. Örneğin mayıs ayında “AĞRISIZ AĞRI DAĞI” temalı bir çalıştay düzenleyelim. “AĞRISIZ AĞRI DAĞI” çalıştayında, Ağrı Dağı’nda ekoturizm yapmak konuşulsun. Peki nedir bu ekoturizm?
Ekoturizm uzmanı sıfatlarımla bana göre ekoturizm, bir turizm çeşidinden ziyade, üç temel bileşeni olan ve bunlardan hiç ödün vermeden yapılması gereken bir turizm anlayışıdır. Örneğin Ağrı Dağı tırmanışı macera turizmidir ve mutlaka ekoturizm anlayışı ile tecrübe edilmelidir. Tırmanışlar, aşağıda kısaca anlattığım 3 temel anlayışla yapıldığı sürece ekoturizmdir. Şimdilerde Everest Tepesine yapılan tırmanışlara benzer şekilde canlı ve cansız varlıkları dağcılar tarafından tahrip edilip bozulursa, çevre kirliliği oluşturulursa, bu hareketlilik ekoturizm olmaktan çıkar, kitle turizmine dönüşür.
Türü ne olursa olsun bir turizm tecrübesini ekoturizm olarak nitelendirebilmemiz için, üç temel bileşenden ödün verilmemelidir. Bunlar;
1.      Ekseriyetle doğada deneyimlenmeli: Doğa, macera ve kırsal turizme dayalı turistik aktiviteler çoğunlukla doğada gerçekleştirilir. Her aktivite için kullanılacak kaynak taşıma kapasitesi mutlaka belirlenir. Taşıma kapasitesini aşan talepler için kongre, toplantı, tarihi ve kültürel miras turizmi olanakları kullanıma hazır tutulur. İhtiyaç duyulduğunda hemen turizme arz edilir.
2.      Koruyamayacaksan dokunma: Doğal, tarihi ve kültürel turistik kaynaklar yararlanma sürecinde korunup gelecek kuşaklara en az bugünkü halleriyle ve tabi ki imkanlar seferber edilip iyileştirilerek aktarılamayacaksa, kesinlikle turizme arz edilmez.
3.      Girdilerin Çoğu Yerelde kalmalı: Turizm hareketliliğinde yönetim değil yönetişim ve mümkün olan turizm etkinliklerinden elde edilen girdiler çoğunlukla, turistik ürün ve hizmetlerin üretilip pazarlandığı yerelde kalacak tarzda bir yapılanma gerçekleştirilecektir.
Terör yıllarca Ağrı Dağının en şiddetli ağrısı olmuş. Ancak çok şükür bugün, Ağrı Dağı tırmanışları sorunsuz diyebileceğimiz bir program kapsamında artarak devam ediyor. Örneğin Temmuz-Ağustos-Eylül 2022 de 6 gece ve 7 gündüzden oluşan Ağrı Dağı Tırmanışı Turlarına katılmak isteyenler varsa, internetten online rezervasyon yaptırmak da mümkün. Ayrıca taksit seçeneği de var. Kısmetse Iğdır’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Kuruluş yılı öncesi ve sonrasındaki yılları kapsayan yakın dönemde çok güzel işler yapıldığına şahit olacağız. Şehir, Valilik, Iğdır Üniversitesi ve diğer kamu ve sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde büyük bir iştiyakla buna hazırlanıyor.
Önümüzdeki günlerde “ AYDIN SES GAZETESİ”nde yayımlanacak yazımlarımda inşallah, Iğdır’da yapımına başlanmış-devam eden ve planlanıp yeni başlanacak olan çalışmaları anlatacağım.
Haydi bir örnek vereyim. Teferruata girmeden tabi ki. Son yıllarda otellerde sağlık turizmine sunulan yapay tuz odalarında gerçekleştirilen tuz terapisi, birçok hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Misal astım, KOAH, sinüzit ya da nefes darlığı çeken hastalar için çok yararlı. Bir seans 20-40 dakika arasında sürmekte. Tuz Terapisinden yüksek verim alabilmek için; 48 saat ara ile ilk etapta en az 5 seanslık bir kür uygulanması öneriliyor ve 1 ay içerisinde 10-12 seansı tamamlamak gerekiyor. Kürün etkisi 6 ila 12 aya kadar uzun sürmekte. Düzenli Tuz Terapisi yapmak güçlü bir bağışıklık sistemi için ideal bir uygulama. Sözün kısası; iddia ediyoruz, Türkiye’de güneşin ilk doğduğu ve battığı yer Iğdır’da, Dünya’da oluşan en güzel grup vakitlerinden Urartu Güneşi’nin sunduğu görsel temaşayı izlemeniz; yine Dünya’nın en büyük tuz mağarasını görmeniz ve arzu ederseniz tuz terapi hizmeti almanız, coğrafi işaretli meşhur taş köfteyi, Iğdır kayısısını, şeftalisini ve üzümünü tatmanız, Aras nehrinde su sporları yapmanız ve daha sonra yazmak için şimdilik bahsetmeyeceğim diğer “IĞDIR DEĞERLERİ”ni deneyimlemeniz için SİZLERİ IĞDIR’A DAVET EDİYORUZ… İmkanlarınızı zorlasa da geleceksiniz değil mi? Sağlıcakla kalınız…