Aydın Ovasında Sarayköy ve Söke arasında bulunan 40 adet Jeotermal santral(JES) ile bunlara ait 1000’in üzerindeki jeotermal kuyuların sebep olduğu hava, su, toprak ve tarımsal ürün kirliliklileri sonucu bölgede giderek artan seviyelerde ekolojik, ekonomik ve sağlık problemleri yaşamaktadır.
JES’lerin reenjekte etmeyip yüzeysel su kaynaklarına bıraktıkları akışkanlar Büyük Menderes Nehrinin en önemli kirlilik sebepleri arasında yer almaktadır. Büyük Menderes Nehri bugün Türkiye’nin en kirli 3’cü nehri haline gelmiştir.
Aydın’da bulunan JES’ler dünyada yoğuşmayan gazları en fazla havaya salan enerji santralleridir. Bunun sonucunda Aydın ili Türkiye’de havasında en fazla kükürt dioksit, hidrojen sülfür, radon, metan gaz ölçümleri yapılan İl’ler arasına girmiş, halk çürük yumurta kokusu baskısı altına nefes alamaz hale gelmiştir.
Çevre Şehircilik Bakanlığı yayınlarına göre JES’ler Aydın’da toprak kirliliği yapan en önemli 2’ci kirlilik sebebidir. Yine Çevre Şehircilik Bakanlığına göre JES’lerin Türkiye’de toprak kirliliği yaptığı üç İl’in başında Aydın gelmektedir.
Yapılan bilimsel çalışma sonuçlarına göre JES’lerin sebep olduğu su ve toprak kirliliğine bağlı olarak Büyük Menderes Ovasındaki tarımsal ürünlerin yüzde 80’de Bor toksik düzeydedir. JES’ler Aydın’da sadece su, hava, toprak ve tarımsal ürünlerde kirliliğe değil, ADÜ tarafından yapılan tez çalışmalarına göre aynı zamanda inek sütlerinde, arı sütlerinde, muhtemelen anne sütlerinde de kirliliğe/toksisiteye sebep olmaktadır. JES’lerin salınım yaptığı akışkanlar ve yoğuşmayan gazlar genotoksiktir. Bunun anlamı JES’ler insanları hastalık ve kansere yatkın hale getirmekte, dolayısı ile Aydın’da hem hastalıklarda hemde ölümlerde artışa sebep olmaktadır. Nitekim 2008 yılında ADÜ’den S.Şenol tarafından yapılan çalışmaya göre Aydın’da insan kan örneklerinde en fazla genetik polimorfizm JES’lerin en fazla olduğu ve Büyük Menderes Nehir suyunda en fazla kirliliğin saptandığı Kuyucak - Nazilli ilçeleri ile Efeler-İncirliova- Germencik ilçe halkında saptanmıştır. 2015-2019 yılları arasında Aydın’da ölüm hızı 9 kat artmıştır. Bu süreçte Aydın İli Türkiye’de ölüm hızının en fazla arttığı İl olmuştur. Türkiye’de ölüme en fazla sebep olan hastalıklar Dolaşım Sistemi hastalıklarıdır. TÜİK verilerine göre Aydın ili 2019 yılında Türkiye’de Dolaşım Sistemi hastalıklarına bağlı ölümlerin en fazla olduğu 1’ci İl olmuştur. Aydın’da JES’lerin hava, su, toprak ve tarımsal ürünlerde kirlilik yaptığı, hastalık ve kanser artışına sebep olduğu herkesin malumudur.
Aslına bakılırsa Aydın’da JES’ler yerin üstünde sebep oldukları çevre kirliliklerinden çok daha fazlasını ve tehlikelisini yerin altında yapmaktadırlar.
Aydın Ovasında bulunan 40 adet JES ile 1000’in üzerindeki jeotermal kuyulara ait borular yerin altında 2-3 km derinliklere ulaşan mesafelerde hem yatay hemde dikey şekilde seyretmektedir. Jeotermal borular bu seyirleri sırasında yerin altında bulunan yeraltı su kaynaklarını delip geçmekte, yeraltı su kaynaklarının rotasını değiştirmekte-su kaçaklarına sebep olmakta-yeraltı sularını azaltmaktadır. JES kuyu ve borularının yeraltı sularına verdiği en önemli zararlardan diğeri ise sondaj borularında meydana gelen çatlak ve patlamalar sonucu yeraltı sularında meydana getirdikleri ağır metal, kimyasal ve radyoaktif kirliliktir. JES’lere bağlı yeraltı sularında ağır metal, kimyasal ve radyoaktif kirlilik JES’lerin yerin 2-3 km derinliklerinden çıkardıkları akışkanları maliyet veya teknoloji gerekçesi ile aynı seviyeye reenjekte etmemesi sonucu da meydana gelmektedir. JES kuyusu yapılması, sondaj ve yerin altında boru döşenmesi işlemleri ciddi planlama, programlama, teknoloji, bilgi, deneyim, denetleme gerektiren faaliyetlerdir. Ne yazık ki yeraltı sularında ciddi kirlilik ve azalma yapan yada yapma potansiyeli olan çok büyük ve geniş alanı etkileyen jeotermal boruların yeraltında sondaj işlemlerine yönelik Türkiye’de kanuni mevzuat yoktur. Bunun anlamı Aydın ve Türkiye’de jeotermal işletmeler yerin altına çaktıkları jeotermal boruları deneme yanılma yöntemi ile kendi bilgi, tecrübe ve deneyimlerine göre körlemesine yapmakta, denetlenmemektedir. Aydın’da jeotermal işletmeler maliyet gerekçesi ile çıkardıkları akışkanların büyük kısmını reenjekte etmemekte, yoğuşmayan gazların salınımını önleyici teknolojileri uygulamamaktadır. İşte bu zihniyet ile faaliyet gösteren Aydın’daki jeotermal işletmeler yerin altına nasıl-ne şekilde-hangi kalitedeki malzemeden jeotermal boru döşediği, jeotermal borularda çatlak-patlama-akışkan sızıntısı olup olmadığı bilinmeden, bu akışkanların yeraltı sularını ne oranda kirlettiği denetlenmeden Allah’a emanet çalışmaya devam etmektedir. Yeraltına petrol boruların döşenmesi ile jeotermal boruların döşenmesi benzer teknolojik uygulamalar ve malzemeler ile yapılmaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarda en iyi koşullarda çalışan petrol işletmelerinde bile yeraltındaki petrol boru ve kuyuların yüzde 60’da çatlak yada değişik problemlerin yaşandığı bildirilmekte.
Yine araştırma sonuçlarına göre dünyada meydana gelen tüm kazalar arasında 2’ci sırada en fazla kazalar enerji üretimi sektöründe meydana gelmektedir.
Peki o zaman Aydın’daki jeotermal işletmelerin faaliyetleri sırasında yeraltındaki jeotermal boruların yüzde kaçında çatlak-patlama-akışkan sızıntısı olmakta, yeraltı sularında hangi oran ve miktarda ağır metal kirliliği karışmaktadır? Jeotermal boru çakılması işlemleri denetlenmekte mi yada kimler tarafından ve nasıl denetlenmekte, denetleniyor ise sonuçları nelerdir?
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 2017 yılında Gediz Havzasında yapılan araştırmada, havza yeraltı sularında Arsenik seviyesinin normal sınırlardan 300 kat fazla olduğu, sebebinin ise Gediz Havzasında bulunan 10 adet JES ve kuyuları ile madenler olduğu saptanmıştır. İşte bu noktada Aydın’da sorulması gereken soru şudur. Gediz Havzasında 10 adet JES yeraltı sularında normalin 300 katı fazla Arsenik kirliliği yapıyor ise, acaba Aydın Ovasında bulunan 40 adet JES ve 1000’in üzerindeki jeotermal kuyu yeraltı sularında hangi oranda Arsenik kirliliği yapmaktadır? 2013 yılında İzmir YTÜ’den A. Baba’nın Batı Anadolu’da yaptığı araştırmada, Aydın’da jeotermal akışkanlar ile yeraltı suları arasında bulaş olduğu, bu bulaş sonrası yeraltı sularında Arsenik seviyesinin normalin 150 katı fazlası değerlere ulaşabildiği saptanmıştır. 2014 yılında ADÜ’den A.Bülbül tarafından Büyük Menderes Havzasında Nazilli-Germencik arasında sığ akiferlerde yapılan çalışmada, bu bölgede yer alan yeraltı sularının yüzde 5-40 arası kısmının jeotermal akışkanlar ile karıştığı saptanmıştır. 2018 yılında Germencik Alangüllü’de bulunan JES etrafında 2000’ne yakın incir ve zeytin ağacı kurudu. Bu süreçte Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan incelemede incir ve zeytin ağaçlarındaki kurumanın ağaç zararlılarına bağlı olmadığı, bu bölgede bulunan artezyen kuyularındaki su sıcaklığının JES’e uzak bölgede bulunan artezyen kuyularındaki su sıcaklığına göre daha fazla olduğu, topraktaki Bor düzeyinin normalden 9 kat fazla olduğu ölçülmüştür. 2021 yılında Germencik Ömerbeyli-Alangüllü-Hıdırbeyli rotasında, burada yer alan JES ve kuyuların bulunduğu alandan başlayan, jeotermal boruların izlediği istikamette 4-5 km boyunca uzanan topraklarda çatlak ve 1-2 metre derinliğinde göçüklerler meydana geldi. 2022 yılı Ocak ayında Alangüllü’de daha önce incir ve zeytin ağaçlarının kuruduğu JES etrafındaki bölgede yapılan incelemede, 22 metre derinlikten su çeken artezyen kuyularındaki su sıcaklığının 32-36 dereceye kadar yükseldiği, bu sular ile yapılan tarımsal sulama sonucu tüm ürünlerin kuruduğu saptandı. Artezyen kuyularından sıcak su çıkması olayı 2021 yılında Germencikte otoyol kenarında faaliyet gösteren JES etrafında yer alan mısır tarlalarında tarafımızca da saptanmış ve hala devam etmektedir. Son 5 yıllık süreçte Germencik Alangüllü’de yer alan JES etrafındaki topraklarda çatlak ve göçüklerin yaşanması, artezyen kuyularından sıcak suların çıkması, incir ve zeytin ağaçlarının kuruması, bu bölgede yeni incir ve zeytin ağaçlarının yetiştirilemesi sonuçları; Bölgede yer alan JES’lerin faaliyetleri sırasında çok fazla miktarda yeraltı suyunu kullandıklarını, mevzuatsız ve denetimsiz boru çakılması sonucu yeraltı sularında kaçak ve azalmalara sebep olduklarını, JES’lerin çıkardıkları akışkanları uygun seviyelere re-enjekte etmediklerini, yeraltı suları ile akışkanların ciddi oranda karıştığını, Aydın’da yeraltı sularının ısındığını, topraklarda başta Bor olmak üzere pek çok ağır metal-kimyasal ve radyoaktif madde kirliliğinin olduğunu göstermektedir. Yada tüm bunlar büyük ölçekli bir depremin öncü belirtilerini oluşturmaktadır.