Kendimi ait hissettiğim ailemle ya da yakın arkadaşlarımla ne zaman sohbet etsem, bir bezmişlik, bıkkınlık, umut kaybının yoğun olduğunu görüyorum. Benimde bu durumda olduğum zamanlar oluyor ama çabuk atlattığımı söyleyebilirim. Ama çok fazla duymaya başladığımız ‘öğrenilmiş çaresizlik kavramı’, sadece kendimizde olmaya değil bulaşıcı bir hastalık gibi yayılmaya başladı.
Şunu baştan söylemekte fayda var, öğrenilmiş çaresizlik ve kötümserlik sadece Türkiye’ye özgü bir kavram değil bu dünyada her ülkede ortaya çıkabilen bir ruhsal durum. Zaman zaman içine düştüğümüz bu duygusal yorgunluğun tam ne olduğunu bakalım yazımızda.
Uzmanlar öğrenilmiş çaresizliği şu şekilde açıklıyor, bir kişinin tekrar eden stresli durumlar yaşaması sonucunda ortaya çıkar. Öğrenilmiş çaresizlik durumunun pekiştiği bireyler, bu stresli durumları değiştirme ihtimalinin olduğu zamanlarda bile aksine inanırlar. Çaresiz ve zor durumda olma halini genelleyip motivasyon kaybına uğrar ve harekete geçmezler. Yani bu, kontrol edilemez hissettiren zor bir durumla karşı karşıya kaldıklarında, insanların çaresiz ve depresif davranma eğiliminde olmaları anlamına gelir. Milyonlarca insanın hayatını altüst eden bir salgının ardından, bu fikir her zamankinden daha tanıdık geliyor. Ancak, öğrenilmiş çaresizlik kavramı, yaşadığımız duyguların çoğunu açıklamaya yardımcı olduğu gibi, kontrol edilemeyen olumsuzluklar karşısında bile insanların nasıl dayanıklı kalabileceklerine dair olumlu görüşler sunan çalışmalara da ilham kaynağı olmuştur. Önemli olan, umutlu olmaktır.
Hepimizin okuduğu fil hikayesinde olduğu gibi, Hindistan’da filler eğitilmek için bebekken kalın bir zincirle kazığa bağlanır ve kaçması engellenir. Bebek fil kaçmayı defalarca dener, fakat kendisinin zinciri koparmaya da çiviyi sökmeye de gücü yetmez. Yıllar geçer, bebek fil büyür ve hala zincire bağlı şekilde bekler. Artık fil güçlüdür, zinciri koparabilecek ve kazığı sökebilecek gücü vardır fakat fil kaçmayı denemez bile. Çünkü özgür olamayacağına inanmaktadır. Artık kırılamayan şey filin bağlı olduğu zincir değil, filin inancıdır.
Peki ya kendi kendimize sorduğumuz sorular, "Ne yaparsam yapayım sonuçta hiçbir şey fark etmiyor, Yapamayacağım, Hangi işim düzgün gitti ki bu gitsin, Konuşsam da beni anlamayacak, Sınavda iyi not alamadım, çalışsam da başarılı olamayacağım “size de tanıdık geldi mi bu cümleler.
Umudun bittiği yerde bu sorulardan ve olumsuzlukların hepsiyle karşılaşmanız ve hayatınızın belki dönüm noktası dediğiniz yerde daha da dibe düşmeniz kaçınılır bile değil. Bizlerin neden bu durumda olduğumuzu herkesin bildiğini düşündüğümden burada bunun nedenlerinin analizine girmeyeceğim. Bizler sorunun ne olduğunu biliyoruz sadece hareket geçip denemiyoruz. Hayatın içinde, gündelik rutinlerimizde karşımıza çıkacak sorun ve engellere içimizde nasıl tepki vereceğimiz bizim tercihimize bağlı. Öfkeli ve sert tepki verdikçe ve bunlar içimizde biriktikçe sonunda öğrenilmiş çaresizlik veya kötümserlik durumuna ulaşmamız kaçınılmaz.
Umut çaresizliğin panzehiridir. Her birimizin yaradılış nedeni var, nefes almaya sebepleri var. Lütfen kendimize gelelim çünkü bu biz değiliz. Çünkü çare sizsiniz. Sevgiyle kalın.