Toplumlar barınma, sağlık, eğitim ve kültür gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için sahip oldukları yeraltı zenginliklerinden faydalanmak zorundadırlar. Madencilik isletmeleriyle doğal kaynaklar insan refahı için bir taraftan ekonomiye kazandırılırken, diğer taraftan ekolojik çevreye verilen büyük tahribat ve zararları çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Madencilik çalışmaları; madenin aranmasından başlayarak, kullanımı sonuna kadar tüm aşamalarda, doğal ve kültürel çevrenin özelliğine, madenin ve maden ocağının yapısına, uygulanan madencilik tekniğine bağlı olarak, çevre üzerinde az veya çok bir dizi değişime neden olmaktadır. Bu değişimler; görsel, akustik, atmosferik, jeoteknik, morfolojik, hidrojeolojik, tarımsal, kültürel, sosyolojik ve alt yapı üzerine olarak özetlenebilen kısa süreli-uzun süreli, olumlu-olumsuz, onarılabilir-onarılamaz, dolaylı-dolaysız çevresel etkilere neden olmaktadır. Bu etkiler yerel, bölgesel olabildiği gibi bazen sınır aşırı boyutlara ulaşabilmektedir. Madencilik faaliyetlerinin etkileri, önlem alınmadığı takdirde, isletmeler kapatılıp terk edildikten sonra bile devam edebilmektedir. Üretim yöntemi olarak hangi yöntem uygulanırsa uygulansın hem işletme hem de işletme sonrası çevre kirliliğine neden olmaktadır. Eğer maden, yerleşim alanına yakınsa bu etkiler çok daha büyük olabilmektedir.
Türkiye, maden çeşitliliği bakımından zengin bir ülkedir. Günümüzde dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden sadece 13’ünün Türkiye’de varlığı saptanmamıştır. Ülkede 60 civarında farklı maden üretimi yapılmaktadır. Türkiye’nin zengin olduğu madenler arasında ilk sırayı, dünya rezervlerinin yüzde 63’ünü oluşturan bor mineralleri almaktadır. Dünyada yaklaşık 400 milyar ABD Doları değerinde 7 milyar ton civarında maden üretilmekte, Türkiye’de ise yaklaşık 2.2 milyar ABD Doları değerinde 150 milyon ton civarında üretim yapılmaktadır. Türkiye’nin en önemli ihracat kalemlerini başta bor tuzları olmak üzere, krom, manyezit ve mermer gibi madenler oluşturmuştur.
Madencilik insanoğlunun çevreye en fazla zarar veren etkinliklerinden biridir.
Madencilik çalışmaları sırasında “yüzey ve yer altı suları etkilenmekte”; sular kirlenmekte, azalmakta, kuruma görülebilmekte. Madencilik faaliyetleri “bitki örtüsünün tamamen tahribine ve arazinin doğal yapısının bozulmasına” yol açmaktadır.
Madencilik faaliyetlerinin peyzajın yapısında meydana getirdiği değişimler sonucunda bitki örtüsünün yapısında, topoğrafya üzerindeki değişimlere bağlı olarak “iklim özellikleri üzerinde, flora ve faunada oluşan değişimler” olmaktadır. Madencilik faaliyetleri sonucunda “havaya birçok kirletici karışır”. Madencilik faaliyetleri sonucunda “toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri olumsuz etkilenmekte ve toprak kullanılamayacak hale gelmektedir”. Pek çok işletmede ise toprak yok olmaktadır.
Topraklar üzerinde bitki örtüsünün sağladığı toprak korunmasının eksikliği nedeniyle çıplak toprak yüzeyleri aşırı çevresel etkilere maruz kalır. Bu çıplak toprak yüzeylerinde radyasyon, ısı ve nemde geniş aralıklar halinde değişmeler görülür. Bunun dışında toprak kalitesi ve verimliliği de etkilenir. “Asit maden drenajı” dünyanın her yerinde yaygın olarak karşılaşılan ve olumsuz etkileri ile boğuşulan bir sorundur. Asit maden drenajı sonrası akarsu ve yer altı sularının yüksek asit niteliğini alması, bir yandan asit niteliğinden ötürü birçok canlının yaşamını yıkıcı biçimde etkilerken; bir yandan da, asitli suların daha fazla ağır metal taşıdığı için zehirleyici etkisi daha geniş bir aralıkta yaşanmaktadır. Maden işletmesinden kaynaklanacak tozluluk, kükürtdioksit ve azotoksitlerinin “hava kirliliği” oluşturması söz konusudur. Hava kirliliğine bağlı; Solunum sistemi enfeksiyonlarına yatkınlık, Allerjik solunum sistemi hastalıklarında alevlenmeler, Kronik obstrüktif akciğer hastalığında alevlenmeler, Gözde irritasyon, Solunum sistemi kanserleri, Solunum ve dolaşım sistemi hastalıklarının morbidite (hastalanma hızı) ve mortalite (ölüm hızı) hızlarında artış meydana gelmektedir.
Madencilik etkinliklerinin işletme sürecinde sıyırma, kırma, eleme, stoklama, öğütme ve liç uygulaması için yığınların oluşturulması aşamalarında “yoğun toz çıkışı” söz konusudur. Tozluluk; kalp-damar sistemi ve solunum sistemi hastalıklarının görülme sıklığında ve bu hastalıklar nedeniyle ölüm hızında artışa ve hastane başvurularında artışa, solunum sistemi hastalıklarında alevlenmelere, bronkodilatatör kullanımı ve öksürük görülme sıklığında artışa, solunum fonksiyonlarında azalmaya neden olur.
Tozluluk insan sağlığını dolaylı biçimde, bitkiler üzerindeki olumsuz sağlık sorunları oluşturarak da etkiler. Hava kirleticiler içinde yer alan kükürt ve azot oksitlerin havadaki suyla, yağmurla birlikteliği “asit yağmuruna” neden olur. Bu etki uzun erimde değişik sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına da neden olur. Cevher çıkarımı sırasında oluşan tozluluk nedeniyle ve cevherin işlenmesi aşamasında “ağır metal kirliliği” söz konusudur. Ağır metaller, su kaynaklarına, endüstriyel atıklar veya asit yağmurlarının toprağı ve dolayısı ile bileşimde bulunan ağır metalleri çözmesi ve çözünen ağır metallerin ırmak, göl ve yeraltı sularına ulaşmasıyla geçerler. Ağır metaller biyolojik proseslere katılma derecelerine göre yaşamsal ve yaşamsal olmayan etkiler göstermektedir.
Madencilik endüstrisinin istatiksel olarak yeryüzündeki en çok çevresel yıkıcı etkisi olan endüstri olduğu kanıtlanmıştır. Madencilik endüstrisi uzun süreli olarak toprağa, havaya, suya ve habitata zarar verdiği için ekolojik bir yıkımdır. Dünyada kullanılmakta olan maden çıkarma metotlarına bakılmaksızın, her türlü maden işletmesi yoğun olarak arazi bozulmalarına ve doğal çevrenin tahribine sebep olmaktadır. Madencilik isletmeleriyle doğal kaynaklar olan madenler ve mineraller insan refahı için bir taraftan ekonomiye kazandırılırken diğer taraftan ekolojik çevreye verilen büyük tahribat ve zararları çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Faaliyetlerin yapıldığı alanlarda ve özellikle açık isletme yöntemi ile çalışılan sahalarda, çalışmalar bittikten sonra topografya, jeolojik yapı, su rejimi, iklim ve peyzaj tamamen değişmekte ve bitki örtüsünün de tahrip olmasına neden olmaktadır. Madencilik faaliyetleri önemli çevresel riskleri olan, ancak çevresel önlemlerin büyük dikkat ve özenle alınması sonucu kamu yararına yürütülebilecek hizmetlerdendir. Maden drenaj suları başta olmak üzere, madencilik faaliyetleri sonrasında oluşan her türlü katı, sıvı ve gaz atıkların çevre mevzuatı çerçevesinde uygun bilimsel yöntemlerle bertaraf edilmesi gerekmektedir. Çevreyi koruma, kirliliği önleme ve ekolojik değerleri kazanmada en etkili ve maliyeti en ucuz olan yol, arazi ve çevre bozulmalarını önlemeye işletme safhasında başlamak ve üretim süreci boyunca mümkün olduğunca çevreci mantıkla yönetim anlayışı geliştirmektir. İyileştirmedeki temel amaç, madencilik faaliyetine bağlı olarak bozulan ve etkilenen alanlara ekolojik ve ekonomik değerleri mümkün olduğu ölçüde geri kazandırmak olmalıdır. Çevre üzerinde madenciliğin etkisini elimine etmek imkânsızdır fakat maden şirketleri etkileri en aza indirmek için daha çok para harcayıp daha fazla özen göstermelidirler. Günümüzde, dünyanın karşı karşıya kaldığı çevresel sorunların temelinde, ekonomik kalkınma için yapılan faaliyetlerin doğurduğu sonuçlar yatmakta olup, sadece proje bazında yapılan çevresel değerlendirmenin, çevrenin bütüncül olarak korunmasında etkili olamamaktadır. Maden Kanunu başta olmak üzere madencilik faaliyetleri süresince ve faaliyet sonrası peyzaj onarım çalışmalarıyla ilgili olarak yasa ve yönetmelikler yeniden gözden geçirilmelidir. Maden arama ruhsatı almadan önce kapsamlı bir ÖN-ÇED raporu hazırlanarak işletme faaliyeti ÇED’e tabi tutulmalıdır. Yapılacak onarım çalışmalarının maliyetli oluşu firmaların bu konuda çalışmak istememesini sağlamaktadır.
14.12.2007 tarih ve 26730 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması Yönetmeliği” ile işletmeler faaliyetlerini bitirdikleri andan itibaren 2 yıl içinde arazinin doğaya yeniden kazandırılmasını gerçekleştirmek zorundadırlar. İşletmeler ise ocak terk edilirse araziyi mevcut hali ile terk etmek istemektedirler. İşletmelerin kapandıktan sonra yüklendikleri sorumluluklarını yerine getirebilmesi için işletmelerin yıllık olarak yaptıkları üretim nispetinde arazinin yeniden düzenlenmesinde kullanılmak üzere her yıl belirli oranlarda para devlet güvencesinde bir fona aktarılmalı ve faaliyet sonrası bu fondaki para kullanılarak üretim sonrası faaliyetlerin finansmanı sağlanmalıdır. Etkileri azaltmak için belirli bir plan doğrultusunda hareket edilmeli, eğer etkiyi azaltma imkansız ise o bölgedeki madencilikten vazgeçilmelidir.