Geçtiğimiz hafta mensubu olmaktan gurur duyduğum Nazilli Gazeteciler Cemiyeti’nin seçimli genel kurulu yapıldı. Divan başkanvekilliği ile onurlandırıldığım genel kurulda cemiyet başkanlığına Ümit Özmen yeniden seçildi. Ayrıca, büyük bir özveriyle çalışan Özmen ve ekibi, çeşitli kurum-kuruluş ve kişilerin de desteği ile kente, yepyeni bir cemiyet ofisi kazandırdılar. Emeklerinize sağlık. * Elimde yetki olsa ilk yapacağım iş önce Türk Milli Eğitim sistemini topyekûn değiştirmek, ikinci olarak da Türk Ceza Kanunu’nu, gelişmiş ülkelerdeki gibi ağır yaptırımlarla revize etmek olurdu. Düşünsenize vatan evlatları bir tek merdiven basamağı bile çıkmadan düz ayak sınıflarda eğitim görseler, iklimi uygun olan şehirlerin okullarında çocuklar toprağa sebzeler ekseler, dersler yaratıcı drama teknikleriyle oyun oynar gibi işlense ve evlatlarımız koştura koştura okula gitmek isteseler. Mesela, her pazartesi evlatların ilk derslerinin adı OYUN olsa, MERHAMET adında bir ders olsa, donanımlı öğretmenlerle bu derslerin dolu dolu, zevkle islendiğini hayal etsenize. Özellikle ilköğretimde SABIR, CESARET, ÖZGÜVEN VATAN SEVGİSİ, TİYATRO, YARDIMLAŞMA gibi ders isimleri olsa fena mı olur? Sizce Lise ve Üniversite çağına gelen evlatlarımız bu yetilerini tamamlamış olmazlar mı? Bana hak verenlerinizin olduğu gibi, Aman be Şenol Hoca! Hayal kurma, olmayacak duaya amin deme! Diyenleriniz de vardır elbet.  Lütfen unutmayın! Hayalleri gerçekleştirmenin tek yolu uyanmaktır. Gençlerimizi yetiştiremezsek, yetiştirebildiklerimizi de elimizden kaçırırsak vay halimize. Sadece ‘Başka Türkiye Yok’ nidalarıyla gelişme sağlayamayız. Yerimizde sayar dururuz arkadaş! Harekete geçmek gerek. Bu toprakların evlatlarını, medeniyetin doğduğu bu topraklarda yetiştiremezsek, daha çok gurbetçi bilim adamı, gurbetçi doktorlar ordusu oluşacaktır batıda, Amerika’da. Benden söylemesi. * Gelelim Türk Ceza Kanunu’nun gelişmiş ülkelerdeki gibi revize edilmesi meselesine. Çoğu okurumun bildiği gibi, işim ve hobilerim gereği özellikle Avrupa ülkelerine sıkça seyahat eden biriyim. Sonbahar’da 10 günlük Finlandiya seyahatimden edindiğim bazı izlenimler aktarayım sizlere. Finlandiya’da herhangi bir sebeple cinayet işleyenlere ortalama15 ila 20 yıl arası hapis cezası verilir. Ancak vergi kaçıran, devleti dolandıran, başka bir kurum ve kuruluşa olan borcunu ödemeyen veya taksitle aldığı bir malın ödemesini zamanında yapmayanlar ülkede KARA listeye alınır. (işsizlerin bile geçinecek kadar maaş aldığı ülke olduğu için mazeret kabul edilmiyor.) Kara listede olan bir kişi ülkede son sınıf vatandaştır. Hiçbir kredi ve taksit hakkı yoktur.  Trafikte gereksiz yere korna çalmanın cezası 100 Euro’dur. Ben 10 günde bir tek korna sesi duymadım. Hırsızlık yapanlar hem çok ağır cezalar aldıklarından hem de direkt KARA listeye girecekleri için, ülkede hırsızlık diye bir şey yok. İnsanlar kapılarını bile kilitlemeye ihtiyaç duymuyorlar. Örneğin köpeği doğum yapan bir kişi mesleği ve cinsiyeti ne olursa olsun yavrular sahiplendirilinceye kadar doğum iznindedir ve tüm maaşını devlet karşılar. Finlandiya ormanlar ülkesidir. Ormanda kırılmış bir dalı bile dokunamazsın çünkü o dal çürüyecek ve zamanla o ağacın gübresi olacaktır. Mesela restoranda çalışan bir garsona o ay daha az saat iş verildiyse, işveren uyarılıyor ve devlet tarafından az çalışana geri ödemesiz ek ödeme yapılıyor. Bir arkadaşımız şehir dışında bir restoran açıyor ama işleri rast gitmiyor ve iş yapamıyor, yetkililer gelip araştırıyorlar, işletmeci BEYAZ listede olduğu için yapılan masrafın ve zararın yüzde 85’ini devlet bu kişiye iade ediyor. Ülkenin huzurunu bozan her kim olursa olsun ağır cezalara çarptırılıyor. Avrupa’nın neredeyse hiçbir ülkesinde doğru dürüst demir parmaklıklı ev penceresi görmedim. Bizler de evlerimize hırsızlar girmesin diye şifreli kapılar taktırıyoruz, Güvenlik görevlisi olan hapishane duvarı gibi duvarları olan sitelerde yaşıyoruz. Ülkenizin her şehrinde hatta köylerimizde bile birinci hatta ikinci kat dairelerde yaşayanlar pencere ve balkonlarındaki demir parmaklıklardan bakıyorlar dünyaya. Yazık! Hırsızlığın cezasını artırıp tüm ülkedeki demir parmaklıkları geri dönüşüme göndersek ve o demirleri inşaatta kullansak herhalde ülkemizin birkaç şehri daha olur. Ayrıca Müslüman bir ülkenin en büyük sorunlarından biri hırsızlık mı olur? Neyse… Sağlıcakla…