Dünya nüfusunun hızlı artışı, kirlilik, küresel ısınmanın etkileri suya olan talebin her geçen gün artmasına neden olmaktadır.
Su kıtlığı ve kuraklık, yalnızca kurak bölgelerde değil yeryüzünde tatlı su kaynaklarının yeterli olduğu bölgelerde de giderek artan bir problem haline gelmektedir. Türkiye tatlı su kaynakları açısından zengin bir ülke değildir.
2018 yılı DSİ verilerine göre, Türkiye’nin yıllık tüketilebilir suyun yüzde 88’i yerüstü, yüzde 12’i yeraltı suyudur.
İklim değişikliği, son yılların en önemli çevresel olayıdır. Dünyada sel ve kuraklık, iklim değişikliğiyle daha sık meydana gelmeye başlamıştır. Kuraklık, ulusal ekonomi ve kamusal yaşam üzerine yıkıcı sonuçları olan bir iklim unsurudur ve Türkiye yarı-kurak bölgede yer almaktadır. Sel ve fırtınaların neden olacağı su kaynağı problemleri, aşırı sıcaklıklar, ani mevsimsel değişiklikler ve bunlara bağlı sektörlerin finansal kalkınmalarıyla ilişkileri tüm dünya ülkeleri için önem arz eden hususlardır.
Türkiye dahil Akdeniz Havzası’nda görülen yağış miktarındaki azalma ve sıcaklık değerlerinin yükselmesi, iklim değişikliğinin kaçınılmaz sonuçlarındandır. Kuraklığın daha ciddi ve sık yaşanmasının, su stresinin yükselmesi ile birlikte ortaya çıkabilecek su kıtlığına, biyolojik çeşitlilik kaybına, orman yangınlarının artışına ve tarım ile turizm sektöründe gelir kayıplarına yol açacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla küresel ölçekte fazla su tüketen tarımsal sulamalara suyun daha verimli kullanımı yönündeki istekler artmaktadır.
ADÜ’den K.Altan ve arkadaşları 2001-2018 yılları arasındaki Türkiye’deki yağış ve sıcaklıkların su kaynakları ve tarım üzerine olan etkilerini araştırmışlardır.
Türkiye’nin son 18 yıllık toplam yağış ortalaması 633 mm’dir. Bu yağış miktarı dünya ortalamasından yüzde 21 daha azdır. Yağış ve sıcaklık parametreleri bitkisel üretim verimini, ekilen alanı ve üretimi etkileyen önemli faktörlerdir.
Yağış miktarı ve yağış dağılımının yıllık olarak değişkenlik göstermesi, bitkisel üretim üzerinde büyük sapmalara sebep olmaktadır.
Türkiye’de bitkisel üretimin aktif olarak gerçekleştiği Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları en düşük yağışların görüldüğü aylar olup, bu aylarda birçok ovada su eksikliği ile karşı karşıya kalınmaktadır. Bu durum ise bitki yetiştiriciliği ve tarımsal üretimde yaz aylarında sulamayı zorunlu kılmakta ve alternatif su kaynakları bulmayı gerektirmektedir.
Türkiye iklimi ve havzaları açısından değerlendirildiğinde, ılıman ve aşırı sıcaklıkların hissedildiği kuşakta yer almaktadır. Mevcut 25 su havzasında, yıllık yağış ortalaması, yüzeysel su akışı ve buharlaşma yönünden büyük değişimler meydana gelebilmektedir.
Türkiye’deki son 18 yıllık sıcaklık ortalaması 13,8 0C’dir. Dünyada 1950 yılından bu yana yaklaşık 0,9 0C’lik bir sıcaklık artışı meydana gelmiştir. Türkiye iklim değişikliğine kırılganlığı yüksek olan Akdeniz Havzası’nda yer aldığı için, su kaynakları olumsuz yönde etkilenmekte ve özellikle güney kısımdaki havzalarda su potansiyelleri azalmaktadır. Su kaynaklarında meydana gelen azalmalar da öncelikli olarak tarım ile hayvancılık sektörlerinde kendisini hissettirmektedir.
İklim değişikliği sonucu gerek aşırı yağışların meydana gelmesi gerekse kuraklık yaşanması tarımsal üretimdeki kayıpları arttırmaktadır.
Bitkisel üretimin doğaya açık alanlarda yapılması, yağış ve sıcaklık gibi iklim parametrelerinden ve bazı çevresel koşullardan etkilenmesine yol açmaktadır.
Yağış, minimum ve maksimum sıcaklık, nem, radyasyon, gün uzunluğu, rüzgar hızı gibi çevresel faktörlerde; sulama, ekim zamanı, ekim yöntemi, gübreleme gibi tarım tekniklerinde ve sıra aralığı, metrekareye düşen bitki sayısı, ekim derinliği gibi bitki çeşidi bilgilerinde meydana gelen değişimler bitki gelişimi üzerinde etkili olmaktadır.
Buğday ve arpa gibi tahıllar dünyadaki bitkisel üretimin başında yer almaktadır.
Türkiye’nin son 18 yıl içinde buğday ekim alanı yaklaşık yüzde 22 oranında azalmıştır. Türkiye’de genellikle yarı kurak ve kurak yerlerde yağışa bağlı olarak yapılan buğday yetiştiriciliği veriminde meydana gelen azalmaların sebebi, çoğunlukla buğdayın dane büyüme periyodunda yüksek sıcaklıklara maruz kalması, yağış yönünden kuraklık yaşanmasıdır. Türkiye’de buğday başta olmak üzere tüm ürün verimlerinde görülen azalmanın büyük çoğunluğunun iklim değişiminin olumsuz etkisi ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir.
Arpa üretimine bakıldığında 18 yıllık süreçte ekim alanında azalma eğilimi söz konusu iken, üretim miktarında dalgalanmalar olduğu görülmektedir. Arpada en düşük verimin görüldüğü yıl ile ilkbaharında en düşük yağışın görüldüğü yıl aynı yıllardır.
Sulanabilen alanlarda yetişen mısır ve ayçiçekte 18 yıllık süreçte ekilen alan, üretim ve verim açısından artan yönde bir eğilim olmuş, bu ürünlerin üretim miktarları yaklaşık 3 kat artmıştır. Mısır ve ayçiçekte en yüksek verim, ilkbahar dönemindeki en yüksek sıcaklık, 157.3 mm ile uzun dönem yağış ortalamasının altında kalmış yağış miktarının olduğu 2018 yılında olmuştur. Bu dönemde bitkilerin su ihtiyacı birçok yerde sulama suyuyla karşılanmıştır.
Bir ülkenin su kaynaklarının beslenmesindeki temel unsur ülkeye düşen yağış miktarıdır. Yağışların yıllık olarak düşüş göstermesi ülkenin su potansiyelinin azalmasına ve dolayısıyla kişi başına düşen yıllık ortalama su miktarının düşmesine sebebiyet vermektedir. Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı dünya ortalamasından yüzde 82 daha azdır (DSİ, 2019). Yine DSİ verilerine göre 2017-2030 döneminde Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yüzde 18 azalacak.
Türkiye’de su kaynakları kullanımı büyük oranda (yüzde 70) tarımsal amaçlı olmaktadır. Gelecekte de bu böyle olacaktır. Bunun anlamı tarım sektörünün, suyun en fazla kullanıldığı sektörlerin başında geldiğidir.
Bir tarım ülkesi özelliğini taşıyan Türkiye’de kaliteli ve yeterli üretimin gerçekleştirilebilmesi için yeterli miktarda tarımsal amaçlı sulama suyuna ihtiyaç duyulmaktadır. Tarım sektöründe kullanılan suyun yüzde 71’i yüzeysel su, yüzde 17’i yenilenebilir yeraltı suları, yüzde 7’i drenaj suyu, yüzde 4’ü arıtılmış atık su, yüzde 1’i yenilenemeyen yeraltı sularından karşılanmaktadır.
Dünyada tarımda artan talebi karşılayabilmek için 2050 yılına gelindiğinde tarımsal sulamada harcanan suyun 2 kat artması beklenmektedir.
Dünyada giderek sıcaklıkların arttığı, yağışların azaldığı, kuraklığın arttığı, nüfusun arttığı dönemde tarımsal sulamada kullanılan suya ihtiyacın giderek artması, dünyanın gelecekte pek çok soruna gebe olduğunu göstermektedir.
Birleşmiş Milletler verilerine göre son 100 yılda küresel su kullanımı 6 kat civarında artmıştır. Tarımsal sulama, refahın toplumun en alt seviyesine ulaşmasının, sürdürülebilir ve ekonomik güçlenmeye dayalı büyümenin hızlandırılmasının ve verimli tarımın gelişmesinin en önemli belirleyicisidir. Suyun, gün geçtikçe önemi artan sulamada ve su yönetiminde stratejik bir unsur olması arzın artan talepleri karşılayamamasına bağlıdır. Az miktardaki sudan en yüksek faydayı sağlamak, milli gelire olan katkıyı arttırmak tarımsal sulamanın ana gayesidir. Bu amaca, tarımsal sulama verimliliğinin yükseltilmesi ve su kaynağının nicel ve nitel olarak üstün kılınmasıyla ulaşılabilir. Bu bağlamda Türkiye’de tarımsal sulama politikasında nehir havzalarının entegre yönetimine dayanan akılcı, planlı, verimli, yenilikçi, katılımcı, çevreye daha duyarlı ve çözüm kabiliyeti daha güçlü bir su yönetimiyle kurumsal yapının değiştirilmesi gerekmektedir. Etkin sulama politikaları oluşturarak sulama uygulamalarının iyileştirilmesi; su kaynaklarının ve ekolojik dengenin korunması, su ve gübre kullanımı etkinliğinin artırılması, verim ve kalitenin artması, sulama maliyetlerinin azalması, enerji tasarrufu sağlanması, toprak kalitesinin korunması, ekonomik kalkınmanın sağlanması, diğer sektörlere kaynak aktarımı yapılması gibi çok sayıda fayda sağlayacaktır.