İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TARIMSAL ÜRETİM ÜZERİNE ETKİSİ…
Sanayi Devrimi ile artan sanayileşme ve hızlı nüfus artışı doğal kaynaklara olan talebi arttırmıştır. Sanayileşme ve şehirleşme üretim ve tüketimde artışların yaşanmasına neden olurken enerji ihtiyacı sorununu beraberinde getirmiştir.
Ortaya çıkan enerji ihtiyacı fosil yakıtlardan karşılanmaya başlanmış, üretim sürecinde kullanılan hammaddeler bilinçsizce doğadan çekilirken tüketim sonucunda ortaya çıkan atıklar kontrolsüzce doğaya bırakılmıştır.
Hızlı nüfus artışı ile artan göçler sonucu şehirleşme artmış, orman ve tarım arazileri yanlış arazi kullanımı nedeniyle yerleşime açılmıştır.
Tüm bu değişiklikler sonucunda insanların doğal kaynakları tahrip etmesi, küresel ısınmaya ve küresel ısınma sonucu iklim değişikliği, kuraklık, çölleşme ve biyolojik çeşitliliğin azalması gibi sorunlar küresel anlamda büyük bir felaketin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu sorunlardan küresel ısınma, insan faaliyetleri sonucunda açığa çıkan sera gazlarının atmosferdeki yoğunluklarının artması ve yanlış arazi kullanımı sonucunda yer kürenin karbon tutma kapasitesinin azalması sonucu yeryüzünün ısınması olarak tanımlanmaktadır.
Avrupa Çevre Ajansı 3. Değerlendirme Raporu’na göre, son 100 yıl içinde küresel ortalama sıcaklık 0,6°C artarken, yapılan projeksiyonlarda küresel ortalama sıcaklıklarının 1990 ile 2100 yılları arasında 1,4- 5,8°C artacağı tahmin edilmiştir.
İklim değişikliği gerek doğa gerekse insan kaynaklı nedenlerle meydana gelse de sonuçları çok ciddi ve geri dönülemez tahribatlara neden olmaktadır.
İklim değişikliği sonucunda; hidrolojik döngünün değişmesi, kara ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi ve yüksek sıcaklık ve kuraklıklara bağlı olarak salgın hastalıkların ve zararlı canlıların artması gibi küresel ölçekte ekolojik sistemleri ve insan yaşamını doğrudan etkileyecek önemli değişikliklerin meydana gelmesi beklenmektedir.
İklim değişikliği sonucunda başta tarım, ormancılık, turizm ve sigortacılık olmak üzere ekonomik sektörler üzerinde çok geniş çaplı etkilerin olması beklenmektedir.
İklim ve hava koşullarıyla doğrudan ilişkili olan tarım sektörü iklim değişikliğinden en çok etkilenmesi beklenen sektördür.
Tarım sektörü var olan ve değişen iklim koşulları altında, toprak ve su gibi doğal kaynakları kullanarak canlıların yaşam fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için temel ihtiyaçlarına kaynak sağlamaktadır.
İklim değişikliği sonucunda tarımsal ürün verimliliğinin orta ve yüksek enlemlerde hafifçe artacağı tahmin edilirken, özellikle alçak enlemlerde yer alan mevsimsel olarak kuru ve tropikal bölgelerin, maruz kalacağı 1-2°C derecelik küçük sıcaklık artışlarının bile mahsul verimliliğini düşürerek açlık riskini artırması beklenmektedir.
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler alçak ve orta enlemlerde, gelişmiş ülkeler ise genellikle yüksek enlemlerde yer aldığından, alçak enlemler düşük gelir düzeyine, yüksek enlemler ise yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerle eşleştirilmektedir.
Dünya Bankası tarafından yayınlanan Kalkınma ve İklim Değişikliği Raporu’nda, tarımsal verimliliğin, dünya çapında gerileyeceği bu nedenle, 400 milyon civarında kişinin açlık riski altında olabileceği, yaklaşık 2 milyar kişinin ihtiyaçlarını karşılayacak seviyede dahi suya erişiminin olmayacağı, her yıl 3 milyondan fazla insanın beslenme yetersizliğinden ölme riskiyle karşı karşıya kalabileceği vurgulanmaktadır.
İklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki etkileri iktisadi açıdan da büyük önem taşımaktadır. İklim değişikliği nedeniyle tarım üretim miktarında meydana gelebilecek değişimin büyüklüğü ülke ekonomilerini etkileyecektir.
Dünya’nın 2°C derece ısınması, yüksek gelirli ülkelerin ortalama GSYİH’da yaklaşık yüzde 1'lik bir kaybına neden olurken Afrika ve Güney Asya'da kişi başına düşen yıllık gelirde yüzde 4 ila 5 oranında kalıcı bir azalmaya neden olmaktadır.
İklim değişikliğinin Türkiye tarım sektörünün GSYİH içindeki payı üzerine etkisinin incelendiği bir çalışmada, 1973-2011 dönemi yıllık Türkiye nüfus, yağış ve sıcaklık verileri kullanılarak yapılan regresyon analizi sonuçlarına göre, yağış miktarındaki değişimler tarım sektörünün GSYİH içindeki payını pozitif yönde etkilerken, sıcaklık değişkenindeki değişmeler negatif yönde etkilemektedir.
iklim değişikliği birçok yönüyle tarımsal üretim üzerinde etkiye neden olmakta, tarımsal üretim miktarında meydana gelen değişimler de enflasyon üzerinde anlamlı bir etkiye neden olmaktadır.
TC Merkez Bankasının, 2002-2007 yılları arasında aylık bazda kullanılan verilere dayanarak Türkiye’de işlenmiş gıda fiyatlarının enflasyonunun belirleyicilerinin üzerine yaptığı analiz sonucunda, işlenmiş gıda fiyatları enflasyonunda son dönemde gözlenen hızlanmanın yurt içi “kuraklığın” neden olduğuna işaret etmektedir.
Hava durumundaki değişikliklerin gıda fiyatları enflasyonu üzerindeki etkisinin incelendiği bir başka çalışmada, sıcaklık seviyesinin mevsim normallerinin aşırı derece üzerine çıkması, işlenmiş gıda fiyatları enflasyonunun artmasına neden olurken, düşük boyutta görülen sıcaklık artışların gıda enflasyonunu yavaşlatıcı bir etkiye neden olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu çalışmalarda, iklim değişikliğinin tarımsal üretim kanalı ile enflasyon üzerindeki etkisinin gözlemlenebileceğinin gösterilmesi, politika yapıcıları açısından gıda fiyatlarındaki oynaklıkların nedenlerinin anlaşılması, söz konusu fiyatların para politikası uygulamalarına ne ölçüde tepki verdiklerinin ortaya çıkarılması ve uygulanan para politikasının etkinliğinin ölçülmesi bakımından önem taşımaktadır.
2021 yılına geldiğimizde Türkiye’nin kuzey bölgeleri hariç tüm bölgelerde çok fazla sıcaklık artışları, kuraklık, orman yangınları görülürken, kuzey bölgelerde ise anormal yağış ve sel olayları görüldü. Büyük Menderes Nehiri dahil olmak üzere Türkiye’de pek çok nehir, dere, çay, göl ve barajlar kurudu. Çiftçiler tarımsal üretim için yeterli su bulamadı, su fiyatları arttı. Bunlara yanlış tarım politikaları da ilave olunca pek çok tarımsal üründe yeterli üretim yapmak imkansız hale geldi, tarımsal ürün fiyatları daha önceleri hiç olmadığı kadar pahalandı, tarımın ülke enflasyonu üzerine olumsuz etkisi arttı. Halk daha önceleri görmeye alışkın olduğu, yaz dönemleri bol ve ucuz tarımsal ürün tedariki olayını yaşayamadı. Aslına bakılırsa son on yıl içinde buna benzer olayları her sene artan dozda yaşamaya başlamıştık.
Küresel İklim değişikliği ve etkilerinin her geçen yıl artacağı öngörüsünü göz önüne aldığımızda mevcut durumun yaşamın devam edebilmesi için sürdürülemez olduğu çok nettir.
Ne yazık ki Türkiye olarak mevcut sorunlara yaklaşım ve çözüm noktalarında çok yavaş hareket ediyor, genelde görmemezlikten geliyor, kaderci bir tutum sergiliyoruz.
12 Aralık 2015 tarihinde Paris Anlaşması 195 ülke tarafından kabul edilmiştir. Anlaşma kapsamında tüm taraflar emisyon azaltımı konusunda yükümlülük almayı kabul etmiş bu doğrultuda, gelişmiş ülkelerin daha fazla azaltım taahhüdü alması ve mutlak azaltım yapması istenirken, gelişmekte olan ülkelerin de mevcut kapasitelerine göre bir azaltım yapması beklenmektedir.
2050 sonrası için öncelikle gelişmiş ülkelerin sıfır emisyon sağlayacak konuma gelmeleri ve Sanayi Devrimi’nden bu yana dünyanın ısınmasını 2°C derecenin altında ve 1,5°C derece yakınlarında tutulması hedeflenmektedir.
Türkiye Paris Anlaşmasını imzalayan ilk ülkelerden biri olmasına rağmen, anlaşma ancak 2021 yılı Ekim ayında TBMM’de onaylanmıştır. Paris Anlaşmasına imzalamak ve onaylamak yeterli değildir. Önemli olan bu anlaşmada önerilen mutlak yapılması gerekenleri bir an önce yapmak, yürürlüğe koymak, anlaşmanın kamusal ve toplumsal kabulünü sağlayarak günlük yaşam içine sokmaktır.