Bir kadın dünyayı bile fetheder, yeter ki doğru ayakkabıları olsun. (Marilyn Monroe) Sonbaharın ilk günlerinde de ne güzelmişsin be kuşların kenti... Bu sene yaz günlerinin büyük bir çoğunluğunu Kuşadası'nda geçirdim. Nice dostluklar, deniz ve bol bol güneş... Bir gece yarısı merkezdeki el heykelinin önünden geçiyordum. Güneydoğulu bir genç, kayaları adeta yalayan sakin dalgalar ve denize vuran yakamozdan da etkilenmiş olacak ki, kürtçe bir ağıt yakmaya başladı birdenbire. Durakladım ve kulak verdim onlarca sahil turu atan tatilciler gibi. Bu bir türkü değil, bir feryat, bir çığlıktı sanki. Öyle içten öyle yürekten söylüyordu ki hiçbir sözünü anlamadığım halde tüylerim ürperdi, yutkundum gencin duygu dolu haykırışından. Hatırlarsanız bir Yavuz Turgul filmi vardı. (Gönül Yarası) Filmde Şener Şen ile Meltem Cumbul canlı müzik dinlemeye giderler. Aynur Doğan’ın söylediği türküde Meltem Cumbul hıçkıra hıçkıra ağlar. Şener Şen neden ağladığını ve kürtçe bilip bilmediğini sorar kadına. Meltem Cumbul da: ‘Bu türküde ağlamak için anlamını bilip bilmemeye ne gerek var Nazım abi’ der. Sanki o anı yaşadım oracıkta. Türküden sonra tanıştım gençle sezonluk işçiymiş ve "yaralıyım, dertliyim" diyormuş türküde. "Aşık mısın oğlum?" dedim gülüştük... Davut kardeşim var ol. (Şu an memleketine döndü Davut, ‘Eğitimine devam et!’ öğüdümüzü dinledi ve üniversite için bir kursa yazıldı. Başarılar evlat.) Eğitim, hayattaki birçok sorunu çözecektir. * Atatürk’ün cumhuriyetin ilk yıllarında Kuşadası’na ziyaretinde, bir tepede durup tüm ihtişamıyla Kuşadası’nı izleyip beğendiği tepenin adıdır Gazibeğendi Tepesi. Devlet Hastanesi mevkiindeki bu tepede, Kuşadası Belediyesi ihtişamlı bir tesis yapmış. Sayın Başkan Ömer Günel ve ekibinin yönettiği birçok başarılı hizmetten sadece bir tanesi bu. Çaylarınızı, yanı başınızda çok iyi tasarlanmış bir Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK heykelinin yanı başında, kenti tepeden seyrederek yudumluyorsunuz. Hem kent sakinleri için değerli bir hizmet, hem de onlarca Kuşadası genci için bir ekmek kapısı. Teşekkürler Sayın Başkan Ömer Günel. Bir sabah eşim ve çocuklarımla müdavimi olduğumuz o tepenin keyfini yaşıyorduk. Bir otobüs dolusu İranlı turist kafilesi üzerimize doğru gelmeye başladı, sanki koşarcasına. Rehber, önceden anlatmış olacak ki, Özellikle İranlı kadınlar Atatürk heykelinin önünde fotoğraflar çekilmeye başladılar. İnanın bu yarım saate yakın sürdü. Eşimle bu olayı hayretle izliyor ve kadınların hürriyet özlemlerine canlı canlı şahitlik ediyorduk. Kadınlı erkekli diledikleri gibi giyinmiş olan İranlı turistlerin bu halleri Atatürk’e ve cumhuriyete sıkı sıkı bağlı olmamız gerektiğini ispatlamıştı bize. * Geçenlerde bir belgesel kanalında, üç ayrı ülkeden çocukların zorlu yolculuklar sonucu okullarına varmalarını konu alan çok kaliteli bir belgesel izledim. Peru, Romanya ve Filipinli çocukların sabahın ilk ışıklarında uyanıp birkaç saat süren zorlu yolculukların ardından derse başlamalarına kadar süren o yolculuğun belgeseli. Bir yerlerden bulup izlemenizi tavsiye ederim. Perulu çocukların okula varır varmaz okudukları ulusal marşlarında geçen bir cümle çok dikkatimi çekti; "Güneş parlamaktan vazgeçse bile bizler, özgürlüğümüzden vazgeçmeyeceğiz." Çok anlamlı ve kararlı olan bu sözden çok etkilenip dünyadaki birçok ülkenin ulusal marşlarının sözlerini araştırmaya başladım. İnanır mısınız hemen hemen her marşın ana teması bağımsızlık, hürriyet ve vatana bağlılık. Bu bize gösteriyor ki, insanlık esaretten çok çekmiş arkadaş.! Hiçbir canlı, esaret içinde yaşamayı hak etmiyor bu dünyada. Hele hele kadınların hürriyetlerinin elinden alınması çok acı. Dünyada en önemli kazanılmış hak, özgürlük olsa gerek. Bundan ötesi sanırım yok. Ne dersiniz? Sağlıcakla…