Çözülmez sandığımız şeyler nasıl değişir?
Düşünce yapısını değiştirerek; yani burada biraz da biz insanların ne olduğunu ve nelere sebep olduğunu anlamak zorundayız. Değişemez dediğiniz şeyleri oluşturan durum nedir? Ya bizizdir buna sebep olan. Ya da bize çok yakın olan insanlar. Hiç tereddütsüz inanabilirsiniz. Suçu başkasına atmakta çok başarılı olsak da aslında genelde sebep yüzde 80 bizizdir. Şunu demeye çalışıyorum kar-zarar hesabı ortada duruyor. Her şeyin farkındayız. Buna rağmen istediğimiz şeyin kendiliğinden çıkıp bize gelmesini beklemekten bir adım öteye gidemiyoruz. Sizce o şans neden durduk yere kalkıp size gelsin. Eğer şansın kendisi olsaydınız. Hiç çabalamayan birine mi gitmek isterdiniz yoksa bunun için gecesini gündüzüne katana mı? Yani bize neyin zarar vermekte olduğunu bilsek bile harekete geçme azmini kendimizde bulamadığımızdan aynı bakış açısını kullanmaya devam etmek biraz da işimize yani kolayımıza geliyor. Düşünce yapımızı değiştirip geliştirmek zorunda olduğumuzu fark etmediğimiz sürece ne dinlediğimiz nasihatler bir işe yarar. Nede akşam yatağa yatmadan önce kendimize ayaküstü verdiğimiz sözler, hayatımıza dokunmaya yardımcı olur. Zaten insanın amacı kendine yardımcı olacak bir şeyi bulmak değil de kendi hayatının patronu olmak olmalı. İnsan ancak bu bakış açısını kazandığında kendisini değiştirebilir.
Hayatınızdaki problemleri çözebilir hale gelebilmek için motivasyon kazanmak gerekir; belki burada size çok duyduğunuz şeyleri anlatıyormuşum gibi gelebilir. Ancak emin olun çok duyduğunuz ve içi boşaltılmış o kavramların ne olduklarını öğrendiğinizde hiçbirinin boş şeyler olmadıklarını keşfedeceksiniz. Düşünce yapısı, özgüven, motivasyon, hedef, finansal özgürlük. Bu kavramların hepsi birbiriyle iç içe geçmiş kavramlardır.
Hep derim ya eğer motivasyonunuz yoksa değil hayatınızdaki problemleri çözmek için çabalamak, yerinizden kalkıp sokağın köşesindeki bakkala gidip ekmek alıp gelmek bile istemezsiniz. Ekmek almaya gidecek azmi olmayan bir insan hayatını değiştirmek için harekete geçer mi? Geçmez saatlerce açlıktan kıvranır. Gitmemek için onlarca bahane uydurur. Sonunda tabi ki açlık kazanır. Zor zahmet o pantolonu ve t-shirtü giyer. Söylene söylene o ekmeği alıp gelir. Bu ekmek alma metaforunu ister sınavlara hazırlanma arifesindeki bir öğrenci olarak düşünün. İster iş bulmak için kendisini geliştirmesi gerektiği bilincine sahip olmuş ancak harekete geçmemiş biri olarak düşünün, ister evliliği bitme arifesine gelmiş bir çifti düşünün hiç fark etmez. Hepsinin de başarılı olamama sebebi motivasyon eksikliğidir. Nasıl motive bir insan olunur. Şimdiye değil sonuca odaklanırsak motive olmaya başlarız. Sıkıntı içinde geçen her anımızda, bu sıkıntının sonunda ulaşacağımız nokta sayesinde ne kadar mutlu olacağımıza dikkat kesilmeliyiz. Ve attığımız küçük adımların mevyesini yemeğe başladığımızda, eylemlerimizin hayatımız üzerindeki geri dönüşlerini görmeye başladığımızda motive olmaya başlamaktan çıkar. Gerçek anlamda hayata karşı sahip olmamız gereken motivasyonu elde etmiş oluruz. Hiç unutmayın ki sizde olan, size ait olan bir şeyi kimse sizin içinizden söküp alamaz. Zaman zaman enerjiniz tabi ki düşer. Herkes yorgunluk ve bıkkınlık anları yaşar. İşte tam o anda bunun geçici bir his olduğunu ve her insanın bu duygu ile baş etmek için çabaladığını kendinize hatırlatmayı ihmal etmezseniz sizin olanı kimse elinizden alamaz. Hedef= Motivasyon
Az önceki yukarıdaki paragrafların birinde bazı kavramların birbiriyle iç içe geçmiş durumda olduklarını ve birbirlerinden ayrılamayacaklarından bahsetmiştim. İşte en ayrılmaz dediklerimden biride bu hedef ve motivasyon: bu kez Alice harikalar diyarındaki Alice ve tavşanın arasındaki geçen diyalogdan bahsetmeyeceğim tabi ki. Örnekler biraz daha hayatın içinden olmalı ki anlamamak için ayak direnen bu yazıyı okurken kendisine önyargıdan oluşmuş bir duvar örenler bile anlayabilsin. Üşümediğiniz halde üzerinize ceket alır mısınız? Susuzluk hissi oluşmamış olsa harıl harıl su almak için bir market, bir büfe arar mısınız kendinize? Acıkmadan yemek yer misiniz? Belki en fazla bir parça tadına bakarsınız. Peki hasta olmadan doktora gider misiniz? Belki çok küçük bir kitle. Bu soruların hepsini cevabı hayır. Çünkü ihtiyaç hasıl değilse yapmayız bizi harekete geçiren şey, amaca ulaşmaktır. O hayati amaca ulaşılmazsa hayatımızı kaybederiz. Motivasyon ve hedef arasındaki ilişkide tıpkı bu saydıklarım gibi bir ilişkiye sahiptir. Eğer ortada kendinizi adamak isteyeceğiniz bir amacınız bir hedefiniz yoksa nereden başlayacağınızı bilemezsiniz. Hem de yerinizden kalkıp uğraşmak için istek duyamazsınız. Sizi bir şeyin kendisine doğru çekmesi gerekir ki siz ona doğru bir yol alabilesiniz. Hedef dediğimiz şey yalnızca gelecekte icra edeceğiniz meslek değildir. Elbette oda belirlenmesi gerekenlerin arasında en başta gelir. Ancak ondan daha da önemlisi nasıl bir insan olmak istediğinize yönelik bir hedef belirler ve kendinize inanıp yolunuzdan şaşmazsanız. Kimsenin size ne yapmanız gerektiğini söylemesine gerek kalmadan bir hayat yaşarsınız. Bana kalırsa, akıl sahibi her canlının sahip olması gereken en kıymetli şey nasıl bir hayat yaşamak istediğini belirlemesidir. Bunu belirleyebilen insanların özgüven kaybı gibi bir derdi hiçbir zaman olmaz. Az önce birbiriyle ilişkili dediğim kavramlardan birinin de özgüven olduğunu hatırlarsanız. Artık ne demek istediğimi daha kolay anlayabilirsiniz.