Bunu yapmaya karar verince Haydar Dümen esprilerine de göğüs germek zorunda kalacağımın farkındayım. Her zaman derim ki hepimiz birbirimize benziyoruz. İşte tam da bu sebepten uzun uzadıya gelen sorulara, verdiğim detaylı cevapları benzer şeyler yaşayan herkesle paylaşmak istedim. - Soru:
Biz eşimle 8 yıllık evliyiz. Evlenmeden önce 3 yıl çıktık. 1 yılda nişanlı kaldık. Yani toplanda 14 yıldır birbirimizi tanıyoruz. Ben bu evliliğin içinde boğuluyorum. Eşim kavga etmez, aşırı alkol almaz. Dışarı çıkıp evini çok fazla ihmal etmez. Arada bir çıkar. Tabi o evde yokken bende kızlarla çıkıyorum ya da onlar bize geliyor. 5 yaşında bir oğlumuz var. Neredeyse tüm sorumluluğu bende. Babası sadece sevip okşuyor.
Tüm bunların yanında benimle de bir alakası var diyemem. Tek bildiği işi, maçı, haftada bir gördüğü arkadaşları ve televizyon. Sanki bazen ben hayatında yokmuşum gibi davranıyor. Hafta içi bir yakınlığımız yok. Ama cuma ve cumartesi akşamları başka anlamda işi olduğu için ben mutfakta iş yaparken yanağımdan makas falan alır. Benimle işi yoksa ne sarılır, ne öper, ne de iki muhabbet eder. Ben 8 yılda soğudum evlilik denen şeyden. En son ne zaman güzel bir söz duydum hatırlamıyorum. Ben bu güne kadar hep yaptım. Elimden geldiğince soğukluk uzaklık olmasın diye çabaladım. Ama artık benimde içimden gelmiyor. Arkadaşlarımın eşlerinde gördüğüm şeylere özenir hale geldim. Onun yüzünden özgüvenimi yitirdim. Boşanmak için şiddet ya da ihanet gerekir ama ben yine de çok mutsuzum. Çocuğumu da mutsuz ediyorum. Sizce boşanmak mı ya da başka ne yapabilirim bilmiyorum. Ya da böyle giderse zamanla boşanır mıyız biz? - Cevabım:
Henüz 32 yaşında genç bir kadındı bunları yazan. İki kere canlı görüşme gerçekleştirdik. Ama eşi bize hiç katılmadı. Bu sebeple bulduğumuz çözümlerin tamamını hayata geçirmek mümkün olamadı. Çünkü tek taraflı farkındalık, tek taraflı değişim, sürecin uzamasına neden olduğu gibi aynı zamanda yetersizliğe de neden oluyor.
Evlilikler bu hale gelmişse eğer, davranışlarımızla, küsüp gitmelerimizle, ya da laf çarpıtmayla hiçbir şey elde edemeyiz. Direkt olarak ne hissettiğimizi anlatmakla başlamanız gerekir. Çünkü sağlıklı her erkek, eşinin mutsuzluğunun farkına vardığında ileride yaşanabilecek diğer sorunlarında düşünüp. Bazı şeyleri değiştirmek için ufak adımlar atmaya başlar. Ancak en önemlisi eşinizin bu adımları atmaya başlaması ve onun sahip olmasını istediğiniz farkındalık için suçlayıcı bir dil kullanmamanızın gerektiğidir. Çünkü kimi suçlarsanız suçlayın kişi mutlaka kendisini savunmaya geçecektir. Hele ki eşler arasında dilin kemiği olmadığı için ufak ufak başlayan tartışma çok ciddi bir hal almaya başlar. Bu da başladığınız noktadan çok daha kötü bir noktaya ulaşmanıza neden olur.
Sen şunu yapıyorsun, şunu yapmıyorsun diye başlayan cümleleri hayatımızdan tamamen çıkartıp bunun yerine, "Gün içinde senden haber alamayınca merak ediyorum. Galiba ben seni hala özlüyorum" gibi esprili bir dil kullanırsanız. Hoşuna gidecek ve dikkatini çekersiniz.
Ben bu örneği verdiğim de hanımlar hep şunu sorarlar. Özlüyorum demesem olmaz mı?
Olmaz!!!
Eşinize daha önce seni özledim demediniz mi?
Çoğu kez söylediniz; sevgiliyken söylediniz. Nişanlıyken söylediniz. Ama evlenir evlenmez azaltmaya başladınız. Hele ki eşiniz de size söylemiyorsa siz de söylemez oldunuz. Belki kırk yılda bir uzak bir şehirde birkaç gün kaldığında ama onu dışında hiç söylemediniz. İşte araya bu kadar zaman soktuğunuz için yıllar önce çokça söylediğiniz şeyi şu an söylemekte güçlük çekiyorsunuz.
Aldığım cevap tabi ki EVET. Akşam yemeğinden sonra o televizyona konsantre olmadan önce harekete geçin. Ve onun mutlaka izlemek isteyeceği dizisi olmadığında... Sana bir şey danışacağım deyin. İş, aile, ev, çocuklar, arkadaşlar. Konu her ne olursa olsun. Konuşmaya başlamadan önce "Ben düşündüm içinden çıkamadım. Sen akıllı ve mantıklı bir insansın bana bir yol gösterir misin?" diyebilmelisiniz. Bunu neden yapıyoruz amacımız takdir etmek. Kendinizi düşünün yaptığınız yemek için güzel övgüler aldığınızda ertesi gün daha zahmetli daha güzel bir yemeği yapmak için kolları hemen sıvarsınız. Bunun yerine altı üstü tuzu eksik diye yemeğinize kötü sözler söylenirse. Ertesi gün bırakın fırında patatesli köfte yapmayı yumurta kıracak azminiz bile olmaz. Diyaloglar arasına gizlenmiş bazı gizli şifreler hem sizin hem de eşinizin daha önce bakmadığı, görmediği detayları görmenizi sağlar. Aynı evin içinde zıt kutuplarda yaşamaya başlayan çiftlerin bu yolculuğa çıkmaya karar verdiklerindeki hali ile 5 yıl sonraki halleri arasında gözle görünür ve kendilerince de fark edip rahatsız olmalarına neden olan şey: Ruhsal uzaklıktır. O yüzden durup durup geçmişe bakıp sevgiliyken daha yakın olduğunuzu evliliğin sizi uzaklaştırdığını düşünüyorsunuz. Aksine sizi birbirinizden uzaklaştıran şey evlilik değil. İlgisizlik.
Sahip olmak için çabaladığımız şeylere karşı verdiğimiz mücadeleyi sahip olduktan sonra unutuyor oluşumuz. Bu bir insana sahip olmakla da aynı bir televizyona bir telefona sahip olmakla da aynı duygu durumu. Amaç sahip olmak değil de layık olmak olduğunda aşılamayacak tek bir sorun bile yoktur. İhanet bile (!)... Biz ilişki danışmanları kolay kolay öneride bulunmayız. Örnekleme yaparız. Danışanlar bu örnekleri kendi hayatlarına uygun hale getirirler. Şiddet dışındaki hiçbir sorun karşısında boşanmadan söz etmeyiz. Danışanımız net bir şekilde boşanmalı mıyım? Sorusunu sorsa bile şiddet dışında her ne yaşanmış olursa olsun. Boşanın demek kimsenin haddi değildir. Sizlerde bu soruyu kendinizden başka hiç kimseye sormayın.