"Mardin kapı şen olur
Dibi değirmen olur
Buralarda yar seven
Vallahi verem olur" ( Diyarbakır Türküsü) Mis gibi iyot kokan bir Mersin sabahında güne merhaba dedik.
Mersin Öğretmenevinde deniz manzaralı bir kahvaltının ardından Mersin sokaklarında birkaç saat süren bir yürüyüşten sonra bir önceki Nazilli Kaymakamı, şimdiki Mersin Vali Yardımcısı İbrahim KÜÇÜK'ü İsveç'te yaşayan Yılmaz KAVAKCIOĞLU abimle birlikte makamında ziyaret ettik.
Kapı komşum, can dostum, Hüseyin BAĞCI müdürümüzün damadı, Mersin City Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı dostumuz Dr.Cengiz ERTÜRK'ü öğle arasında ziyaret ettik.
Ülkemizin en önemli limanlarından olan Mersin Limanına vardığımızda çok şaşırdık. Ülke ithalat ve ihracatının temel taşlarından birini bu limanın oluşturduğuna gözlerimizle şahit olduk.
Ayrıca vilayet olarak bu limanın baş sorumluluğunu da İbrahim valimiz yapmakta.
Akşama doğru İki gece iki gündüz sürecek olan dolu dolu bir Mardin- Midyat gezimiz için az molalı bir yolculukla Mardin'e ulaştık.
Mardin'de yediğimiz acılı bir gece yemeğinden sonra Midyat'ta Matiat Otel'e yerleştik.
Yerleştik dediysem, İbrahim valim ve Yılmaz amcam da dahil olmak üzere gecenin 11'inde eski Midyat kentini ışıklar içindeki ihtişamıyla görmek istiyorduk.
Gezi boyunca bize gönüllü rehberlik eden Orhan abimiz öncülüğünde gördüğümüz manzara karşısında adeta büyülendik. Yedi yaşındayken o topraklardan ayrılıp İsveç'e yerleşmiş olan Yılmaz KAVAKCIOĞLU'nun doğup büyüdüğü topraklardı buralar.
O, dolu dolu olmuş gözleriyle etrafı seyredip tanıdıklarıyla selamlaşırken, İbrahim valim de, restore edilmiş bir konağı kafe olarak işleten Beyaz Konak'ın işletmecisi Abdurrahim bey ile koyu bir sohbete dalmış, uzmanlık alanı olan dost biriktirme hamlelerine başlamıştı bile.
Ben ise en az yarım saat kendime gelemeden her bir açıdan eski Midyat kentini seyrediyordum.
O kadar güzel ışıklandırılmıştı ki, harikulade bir dokuya şahitlik ediyordum.
Sindire sindire izliyor her bir taşın hücrelerine kadar sinmiş o yaşanmışlıkları bile algılamaya çalışıyordum adeta. İlçenin ismi ve ilk kuruluşu konusunda, değişik görüşler bulunmaktadır. Bazı kaynaklara göre, İlçenin adı bir çok değişimlerden sonra Farsça, Arapça ve Süryanice karışımından meydana gelmiş "AYNA" anlamına gelmektedir. Başka bir rivayete göre de Midyat, Mağaralar Kenti anlamına gelen " MATİATE" kelimesinden ismini almıştır.
Her ne olursa olsun, bu isim nereden geldiyse gelsin, herkesi özellikle güneş battıktan sonra ışıklar eşliğinde bu şehirle büyülenmeye davet ediyorum.
Yorucu ve büyülü bir gecenin ardından dinlenmeye geçtik.
Sabahleyin kahvaltıya davet edildiğimiz BEYAZ KONAK'ta yapacaktık kahvaltımızı.
Kahvaltı masamızın üzerine çayımızı koyabileceğimiz bir yer arayıp, bulamayacağımız kadar dolu dolu bir Midyat kahvaltısına başlamadan önce israfın her türlüsüne karşı olan İbrahim valimizin önerisiyle birçok yiyeceği geri göndererek başladık kahvaltımıza. Kabak reçeli diye severek yediğim, sonradan kahkahalarla karpuz kabuğu reçeli olduğunu öğrendiğim karanfil kokulu bu tatlıya bayılmıştım.
Kahvaltımızın ardından içilen menengeç kahvesinin tadı hala damağımda. Gündüzü de bir başka güzel olan bu şehirdeki evler, tarihi dokusu bozulmadan birer birer restore ediliyor.
Kahvaltı sonrası ziyaretine gittiğimiz Midyat Belediye Başkanı Sayın Veysi ŞAHİN'in misafirperverliğine, Midyat için gecesini gündüzüne kattığına ve çok kısa zamanda şehri için yaptıkları faydalı yatırımlara bizzat şahit olduk.
Teşekkürler Sayın Başkan. Artık sıra Süryani manastırlarını gezmeye gelmişti. Farklı yaşam ve inanışlardan edindiğim izlenimleri önümüzdeki hafta makalemizin üçüncü bölümüne bıraktım.
Gayem sizi ve kendimi Midyat'ın tarihi ve mistik havası içinde bir hafta daha gezinmenize ve o dokuyu hissetmenize sebep olmak.
Sağlıcakla...
( Haftaya MANASTIRLAR ve MARDİN EVLERİ)