Merhaba kıymetli dostlar,
Bu sohbetimizi, orman yangınları felaketini yaşamadığımız bir zamanda yapmayı ne kadar çok isterdim, bir bilseniz. 60 yıllık ömrünün 35 yılını, orman ekosistemlerinin kendiliğinden, onlara yardımcı olarak veya bizzat insan eliyle yenilenmesi üzerine yaptığım inceleme ve araştırmakla geçirdim. Bilim insanı olarak biriktirdiğim bilgi ve tecrübelerimden dolayı, üzüntümün boyutunu tahmin edemezsiniz. Bu yangınlarla inanın, sadece bizler kaybetmedik; çocuklarımız hatta torunlarımızın torunları kaybetti. Çünkü insan nesli için bilinenlerden çok çok daha fazla canlı ve cansız değerlerimiz bu yangınlar nedeniyle maalesef artık yok. Bunları tekrar kazanmamız da mümkün değil. Çünkü neler kaybettiğimizi bilmiyoruz.
İnsanlar için üç temel madde hayatın olmazsa olmazıdır. Bunlar: Hava, su ve toprak. Yangınlar öncesinde Türkiye’nin yetişmiş verimli orman varlığı 8 milyon hektardı (1 hektar= 10.000 m2). Allah’ın lütfu bu güzel topluluğun bitkisel bireyleri her gün, bir yandan 4 milyar insanın ihtiyaç duyduğu oksijeni üretiyor; diğer yandan her yıl, atmosferimizi kirleten yaklaşık 1 milyar ton karbondioksiti kullanıp, hem soluduğumuz havayı temizliyor, hem de ahşap malzeme endüstrisine yaklaşık 1,4 milyar m3 biyokütle hazırlıyordu.
Ormanlarımızın, hiç kimsenin dile getirmediği, en az hava kadar önemli bir işlevi daha var. Türkiye’de kullanılabilir yüzeysel suyun yüzde 50,53’ü (Görcelioğlu’na atfen) orman alanlarında üretildiğini biliyor muydunuz? Yangınlardan sonraki durumu ne yazık ki bilmiyoruz. Ezberlediğimiz ise, DSİ kaynaklarına göre 2050 yılında Türkiye nüfusunun 100 milyon civarında olacağı ve bu haliyle su fakiri bir ülkeye dönüşeceği bilgisi.
Evet, kalan ve yanan ormanlık alanlarımıza ait bugün için bildiğimiz sanırım sadece alansal değerler. Orman ekosistemi bileşenlerine ait hemen hiçbir bilgiye sahip değiliz. Fakat hem oksijen ve su üretiminin hem karbon tutulumunun hem de biyokütle üretim miktarının azalacağını söylemek için kahin olmaya lüzum yok.
Dedemlerin sözleriyle, fazla söze ne hacet. Ormanlar sadece odun ve odun dışı hammadde üreten alanlar değildir (Ormanların temel işlevleri: 1-Doğa koruma, 2- Erozyonu önleme, 3- İklim koruma, 4- Hidrolojik, 5- Toplum sağlığı, 6- Ulusal savunma, 7- Bilimsel, 8- Estetik, 9- Ekoturizm ve rekreasyon ve 10- Orman ürünleri üretme.) Artık yeni kod adı ile “YANGIN SAVAŞÇILARI”nın tohum ekip fidan dikerek yeniledikleri yahut yeniden ya da yoktan kurdukları orman ekosistemleri ile her yıl orman rejimine yeni alanlar kazandırılmaktadır. Doğru. Fakat bu genç orman toplumları, en iyimser tahminle ilk 15-20 yıl sadece ve de kısmen, doğa koruma ve erozyonu önleme işlevi görürler. Zira hangi tür veya türlerden oluşmuş olursa olsun, bir orman toplumunun kendisinden beklenen fonksiyonları yerine getirebilmesi için en azından orta ağaçlık çağına (ağaç-ağaççıkların göğüs yüksekliği çap ortalaması en az 36 cm) ulaşmış olması gerekir.
Sözün özü, yetişmiş ormanlarımız azaldıkça seli çok; toprak, su, çığ ve rüzgâr erozyonu aşırı derecede yüksek; su kaynakları her geçen gün azalan ve mevcutlarında kirlendiği bir Türkiye’ye hızla yaklaşıyoruz. Soruyorum sizlere;
Böyle bir yurtta yaşamak ister miydiniz?
Ya çocuklarımızın ve torunlarımızın?
Kısmet olursa gelecek yazım, evrende evrim, genişleme, insanlık için değişen ve gelişen yeni habitatların oluşma süreçleri ve orman yangınları ya da diğer doğal yahut insanın sebep olduğu afetlerle yitirdiklerimiz ve önemi üzerine olacak.
Atalarımız;
- “Söz uçar, yazı kalır.” demiş.
Ben de
- “Yazmak, tarihe not düşmektir.” diyorum.
Kısmet oldukça yazmaya devam edeceğim.
Sağlıcakla kalınız…
Selam ve saygılarımla….