Nefs, bireysel kimliklere hizmet eder o nedenle de dünyada barış gerçekleşememektedir. İnsan her olanda kendine bir pay çıkarırsa, sadece kendi merkezinde kendini düşünürse, sadece kendi doğrularını karşısındakine diretirse ne kendi, kendi olabilir ne de karşısındakinin kendisi olabilmesine imkan tanıyabilir.
Ölüm, her canlının bir gün hayatiyetinin sona ermesiyle deneyimleyeceği bir kavramdır. Kimilerine göre beden terki, kimilerine göre enerji boyutlarındaki geçiş, kimilerine göre yok oluş, kimilerine göre vuslat… Ne anlam yüklenirse yüklensin, zaman ve mekan dünyasında ifadesi soğuk ve düşündürücü bir olgu olmuştur.
Tasavvufta ise örneğin Mevlana’nın ölüm anlayışı, onun Allah, kainat, insan, ruh, hayat ve devir hakkındaki görüşlerini içerir. Mevlana’ya göre; bir devir sistemi içinde hayatın anlamı, ruhun ölümsüzlüğü ve Allah’a vuslatın yolu, ölümden geçmektedir. Böylece ölümü “İradi ölüm” ve “Tabii ölüm” diye ikiye ayırır. İradi ölüm ile, tasavvufi terbiye, ruhun arındırılması ve nefsin egemenliğinden kurtarılmasını ifade etmektedir.
Hz. Peygamber’in; “Ölmeden önce ölünüz” hadisinin, Mevlana dilinden anlatımı, ölümsüz bir hayata kavuşmaktır.
“Allah’ın kullarından muradı da irâdî ölümdür”
Bu söylem de Mevlana’ya aittir. Tabii ölüm ile beden terkini ifade ederken iradi ölüm kavramı ile ölümün soğuk yüzünü ısıtmaktadır.
Din ehline göre ise ölümden sonra bir başka hayat olup, ölümden sonra ruhu temiz olan ruhlar için huzur ve sükunet vaadi vardır; ölüm Hakk’a kavuşmadır.
Mevlana, tabii ölümü ise beden ile kendisini sınırlamış olan ve Allah’tan bir parça olan ruhun tekrar aslına dönmesi ile Aşık ile Maşuk’un buluşması olarak ifade eder. Bunun tasavvuftaki adı “Şeb-i- Arus” olarak nitelenir. Burada ruhun aslına dönüşü “kavuşma” ve “vuslat” terimleriyle ifade edilmektedir. Seven ile sevilenin buluşmasıdır. Kavuşmanın karşılığı; dirilmektir, aşk olmaktır. Ölüm, yeniden doğmakla, yaşamakla eş anlamlıdır. Bir diğer deyişle ölümsüzlüğe erişmektir.
O nedenle kimilerine göre ecel gelip çattığında, vuslata varmaktır sonu; kimilerine göre ise korkudan can derdine düşmektir. Mevlana’ya göre ecel gelince, can bedenden uçar. Beden adı verilen giysisini terk eder. Böylece topraktan yaratılan teni toprağa geri döner. Sonra da kendi eski nurundan bir ten yapar ve ona bürünür. Mevlana’ya göre ölüm, insanın iç dünyasına ayna tutar. Kendi ile barışık olmayanlar bu nedenle ölümden korkarlar, kendi nefsleriyle, çirkin yanlarıyla yüzleşeceklerdir. Aslında gerçek, kendi kendilerinden korkmalarıdır.
Efendimiz bir hadislerinde, “Kim farz olduğuna inanarak ve mükafatını Allah’tan umarak Ramazan ayında oruç tutarsa, Allah o kulunun geçmiş bütün günahların affeder” buyuruyor. Ramazanda böyle bir imkanı yakalamış olan kişi, Ramazandan sonra da gerçek Mümin gibi yaşayarak kalan ömrünü ihmal etmezse, “Ölmeden önce ölünüz” emrine uygun yaşamış olur.
Evet ölüm haktır. Ne zaman geleceği belli değildir. Belki yakın belki ıraktır. Gencim diye hazırlıksız olmak ahmaklıktır, Musallaya gelenler hep ihtiyarlar değildir. İnsan gençliğine şanına-şerefine, malına-mülküne, evlad-i iyaline, makamına - mevkisine güvenmemelidir. Bu nimetlerin sahipleri de hep ve her gün ölmektedirler...