Merhabalar kıymetli hemşerilerim,
Bir aydan fazla oldu herhalde sizlerle sohbet etmeyeli. Yazmayı ve sizlerle sanal alemde yaptığımız sohbetleri özlemişim.
Bu yazımda uzun yaşamanın sırlarını konuşmak ve yaşlılarımız gibi bir hayat yaşamanın önemini, yerli yabancı bilim insanlarının araştırmalarıyla gözler önüne sermek istedim.
“Asırlık çınar” tanımlaması, malumunuz yaşlılarımız için kullanılır. Yanılmıyorsam tanıtım levhalarında “uzun ömürlü insanlar” şehri yazan Türkiye’de sadece iki yerleşim yeri var. Biri Nazilli; diğeri yaşadığım kent Giresun.
Uzun yaşayan insanların memleketi Nazilli. Özellikle kadınlar için ben bunun canlı şahitlerindenim. Annemin yaşı 84. Ailenin ilk çocuğu teyzem ise 100 yaşını devirdi diye biliyorum. Rabbimiz hayırlı uzun ömür nasip eder inşallah. Babam 1990 yılında henüz 55 yaşında iken vefat etti. Mekânı inşallah cennettir.
Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Tufan beyin tespitlerine göre Türkiye’de en uzun ömürlü insanlar Nazilli’de yaşıyor. Sayın Prof. Tufan, kendileriyle 2012 yılında yapılan bir söyleşide, Türkiye’deki 100 yaşına ulaşmış kişiler üzerine yaptıkları araştırmaya atıfta bulunarak “Türkiye’de en uzun ömürlüler Nazilli’de yaşıyor. ” diyor.
Sayın Tufan’ın yürütücülüğünde 2008-2012 yıllarında yapılan “Nazilli Yaşlılık Araştırması (NAYAR)”nda yaklaşık 10 bin yaşlı kişi ile görüşülmüş. Araştırma Nazilli Kaymakamlığı, Belediyesi ve Akdeniz Üniversitesi işbirliğiyle gerçekleştirilmiş. Sayın Tufan’ın “Araştırmaya başladığımızda 36 ileri yaşlımız vardı. Beş yıl içinde beşini kaybettik. 100 bin nüfuslu bir yerde 100’lü yaşlarda bu sayıda sağlıklı yaşlı bir Okinawa’da bir de Nazilli’de var.” ifadeleri de çok önemli.
Gelelim yaşadığım şehir Giresun’a. Giresun 2020 il nüfusunun yaş gruplarına dağılımına baktığımızda, yaşları 60 ve üzerinde olanların oranı yüzde 23,9 (Trabzon’da yüzde 18). Yaşı 90 ve üzerinde olanların oranı ise yüzde 0.71 (Trabzon’da yüzde 0.54).
Hep merak etmişimdir. Uzun yaşamanın sırrı, Giresunlularda ve Nazillilerde aynı mı diye? Sayın Tufan’ın, “Sizi en çok şaşırtan ne oldu? “ sorusuna verdiği yanıt da çok manidar: “Paraya önem vermemeleri! Önlerine kart koyduk; doğa, konut, para, tatil, aile, sağlık, sevgi gibi... “. Bunlardan öncelikli olanları seçin.” dedik. İlk beşi; 1) sağlık, 2) aile, 3) din, 4) konut ve 5) sevgi çıktı.” olmuş.
1986 Ocak – 1995 Ağustos arasında KTÜ Orman Fakültesinde görev yaptım. Eşim Trabzon’lu ve Ağustos 1986 da evlendik. Bu yıl evliliğimizin 35. yılını inşallah kutlayacağız. Trabzonluları iyi tanıdığımı düşünüyorum. Ayrıca 2017 yılından bu yana 4 yıldır Giresun’da yaşıyoruz; Giresun insanını da yakından tanıma fırsatım oldu. Kanımca, aynı soru Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize‘de 100 yaş ve üzeri yaşlardaki insanımıza sorulsa, belki sıralama değişir, fakat seçimler aynı kalır.
Mutfaklarda Nazilli’de zeytinyağı neyse, buralarda da fındık mutfakların vazgeçilmezlerinden. Bugün bir meslektaşımdan duydum. Fındığın çorbası dahi varmış. Balık da aynı konumda. Ayrıca burada da sebze ağırlıklı bir mutfak kültürü hâkim. Kırmızı et yemekleri, köfte dışında, Güney-doğulu ustaların gelişiyle mutfaklara yeni yeni giriyor. Tıpkı Türkiye’nin Marmara, Akdeniz ve Ege bölgelerine kıymalı ve halebişi yerine lahmacunun gelişi gibi. Ancak Giresun halkı da biz Aydınlılar gibi hâlâ otçu.
Özetlersek, Nazilli’nin 80 ve üstü yaşlardaki insanı ile Giresun’un aynı yaş grubundaki insanları sağlıklarına çok dikkat ediyor, ailelerine çok önem veriyor, din onların olmazsa olmazlardan, evlerine çok bağlılar ve sevgiyle dolu insanlar.
Tabi ki bu benim gözlemim. Mutlaka yaş grupları bazında sosyolojik bir çalışma gerekli. Zira küreselleşme, insanları da hem düşünce hem de yaşama biçimi tercihinde küreselleştirmeye devam ediyor. Kültürler giderek milli olmaktan uzaklaşıp evrenselleşiyor. İletişim ve ulaşımda sağlanan kolaylıklar ve ücretlerin önceki yıllara kıyasla düşük oluşu, kanımca bunun en etkili sebebi.
100 yıldan daha “uzun yaşamanın sırları” için yabancılar neler yazıp konuşmuşlar diye internette gezindim. örneğin ABD’nin bu konudaki yazılarıyla ünlü Jessica Migala, www.eatingwell.com sitesinde 07 Nisan 2021 tarihinde yayımlanan “100 yıldan daha uzun yaşamanın 7 sırrı (7 Secrets to Living Longer from 100-Year-Olds)” konulu makalesinde yaşlılardan derlediği 7 tavsiyeyi vermiş: 1) Mutlu olduğunuz saatlerin tadını çıkarın, 2) Beslenmede daha çok bitki tüketin, 3) Zihni melekelerinizi yüksek tutan işleri önemseyin 4) Hareketli olun, 5) Çalışmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyin, 6) Yogo ve meditasyon yapın (dininizin emrettiği ibadetleri yapın, tefekkürü bırakmayın) ve 7) Bebek sahibi olmayı geciktirin.
Şahsen, “Bebek sahibi olmayı geciktirin” tavsiyesine, “acaba” diyerek baktığımı söylemeden geçemeyeceğim. Bu konuda internette yaptığım çalışmada “Opr. Dr. Ayşe DUMAN hanımefendinin şu özgün cümleleri dikkatimi çekti:
“Kadınlarda 20 ile 35 yaş arası hamilelik için en güvenli yaş aralığı olarak tanımlanmaktadır. (https://www.ayseduman.com/kac-yasina-kadar-hamile-kalabilirim/).”
İkinci incelediğim makalenin başlığı ise, “Yaşı 100’ün üzerinde olan insanlara göre uzun ömürlü olmanın sırları (The Secrets to Living a Long Life, According to People Over 100.) (Ulaşabileceğiniz link: https://people.com/human-interest/secrets-to-living-to-100/). Maria Mercedes Lara tarafından kaleme alınan ve 24 Şubat 2021 ve Saat 23:15’de yayımlanan bu makaleden yaptığım alıntılar şöyle: 1) Tutarlı bir diyet yapın, 2) Birbirinizi sevin, birbirinize iyi davranın, 3) İnançlı olun ve kutsal kitabınızı okuyun, 4) Bekar kalın, 5) İki gün aralıksız uyuma ve iki gün aralıksız ayakta kalma alışkanlığı, 6) Çok fazla fiziksel aktivite gerektiren bir işiniz olsun ya da hareketli oluşu alışkanlık haline getirin - bitki bazlı bir diyet yapın.
Üç araştırmada da yaşlı insanların uzun yaşamanın sırları olarak söyledikleri ne kadar çok örtüşüyor gördünüz. Yabancı yaşlıların tavsiyeleri ile Nazillilerin tavsiyeleri neredeyse birbirinin aynı. Demek ki, uzun yaşamanın sırrı kaliteli yaşamak. Kaliteli yaşamak istediğini yapabilmek değil, sağlıklı kalmanın gereklerini yapmak. Hayırlı uzun bir ömrü kim istemez. Gönül hiç yaşlanmıyor. Sanki her uyanışımız, dünyaya yeni gelişimiz gibi değil mi?
“Yaşlandıkça çocuklaşılıyor.” derler; bilirsiniz. Bana göre, yaşlılar her şeyin farkında. Onlar çocuklaşmıyor. Çocuklar gibi hayata yeni başlama arzusuyla çocuk gibi davranıyorlar. Çocukken annemize, babamıza nasıl nazlanırdık. Lütfen hatırlayın. Yaşlanan anne ve babalar, bana kalırsa “Nazlanma sırası bizde. Çocukken siz bize çektirdiniz. Şimdi de siz çekin.” düşüncesindeler. İnkâr edebilirler; ancak iç dünyalarında artık bu duygular hakim. Nasıl bu kadar emin olabiliyorum? İnanın tahmin etmiyorum, biliyorum. Çünkü ben bu duygularla dopdoluyum ve 50 yaşından sonra gelen her yıl, bu duyguyu büyütüyor.
Peki çocuklarımı öf dedirtecek kadar sıkıyor muyum? Biraz biraz başladım. Sanırım, Allah nasip eder 80’li, 90’lı hatta 100’lü yılları görmek nasip ederse, bazen muziplik olsun diye, evet yanlış okumadınız “muziplik olsun diye”, isteklerimle onları öyle durumlara düşüreceğim ki “Öf be! Yeter baba” deyiverecekler, dedikten sonra çok pişman olacaklarını bile bile.
Nerden mi biliyorum. Geriye dönüp bakıyorum da babamla ne kadar az sohbet etmişim. Bunların çoğunda da, açıktan söyleyemesem de içimden söylemişim o çirkin sözü. Ve ondan özür dileyemeden Rabbim alıvermiş yanına. Ben pişman olmayayım da kimler olsun.
Rabbimiz kitabımız Kuran’da İsra Suresinin 23. ayetinde, “Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik yapmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına erişirlerse sakın onlara “Öf!” bile deme, onları azarlama, onlara gönül alıcı tatlı ve güzel söz söyle!” buyuruyor.
Benim bu ayetten anladığım; Rabbimiz diyor ki, “Yaşlanan anne ve babalar, istedikleri veya istemedikleriyle, hatta kendimden verdiğim örnekteki gibi bazen muziplik olsun diye evlatlarını “öf” diyecek hale getirebilirler. Evlatlar böyle bir duruma hazırlıklı olsun ve Rabb’lerinin uyarısı hep akıllarında bulunsun. Böyle bir durumda, sakın onlara “Öf” bile demesinler.”
Gençler ve gönlü genç - yaşı ilerlemişler, tabi ki okuyun, yeni bilgiler elde edin ve uygulayın. Ancak “Mutlu ve uzun bir ömür mü istiyorsunuz?” Yapmanız gereken, hayatı, Nazillili dedelerinizin, ninelerinizin yaşadıklarına gibi yaşamak.
Tekrarlayacak olursak 1- Sağlıklı olmanın gereklerini yapınız, 2- Aile olmanın ve kalmanın şartlarına uyunuz, 3- Dini vecibelerinize önem veriniz, 4- Evinize-barkınıza bağlılığı, sadakati önceleyiniz ve 5- Sevgisiz bir ömrün mutlu geçmeyeceğini bilerek önce sevgiyi hak eden biri olunuz, sevmekten de asla vaz geçmeyiniz.
Sayın Tufan’ın “Paraya önem vermemeleri” sözü için yorum yapmayacağım. Fakat bir büyüğümün şu sözünü çok anlamlı bulduğumu da belirtmek isterim:
“Para dedikleri ne menem bi’şey; insanı cennete de götürüyor, cehenneme de”
Sağlıcakla kalınız.
Selam ve Saygılarımla…