İnsanların yaşadıkları felâketler, karşılaştıkları büyük tehlikeler çaresizliğe, korku ve kaygıya sebep olurlar. Bazen yaşanan çaresizlik ve korku o kadar büyük olur ki, hiçbir maddi güç insanın güven ve koruma ihtiyacına destek ve dayanak arayışına karşılık veremez. İşte böylesi çaresizlik ve kiriz anlarında, ister inançlı olsun isterse inançsız olsun bütün insanların metafizik bir güçten yardım isteme eğilimi içerisinde oldukları bilinen bir husustur. İnsanlardaki bu davranış özelliği pek çok bilim adamının dikkatini çekmiş ve bu eğilim, dinî inanışın kökeni olarak kabul edilmiştir. Bazı psikologlar, antropologlar, sosyologlar tanrı inancının kaynağını insanın çaresizliğinde, tabiat olayları karşısında yaşadığı korkularda aramışlardır. Tabiat olayları karşısında yaşanan çaresizlik ve kaygı birçok Kur’an âyetine de konu olmuştur. Kur’an, çaresizlik ve kriz halini yaşayan insanların tasvirlerini yaparak, böyle bir durumda yaşanan duygulara, yönelimlere, tutum ve davranışlara açıklık getirmiştir.
Modern teknolojinin başa çıkamadığı çevre tahribatı, Dinin emrettiği şekilde insanların çevreye sahip çıkması ile önlenebilir. Dinler evrensel bir çevre ahlakı oluşturmada önemli kaynaklardır. Toplumlar kendi inanç ve öğretilerine uygun çevrecilik ilkesini benimseyip hayata geçirirlerse bu sorunlar aşılacaktır.
İslam dini; çevre bilincinin gelişmesine ve toplumun çevre konusunda eğitilmesine önemli ölçüde kaynak olmaktadır. İslam dinine mensup olanlar, İslam’ın çevreye bakış açısını özümser ve bunları uygularlarsa, ekolojik dengenin korunmasına büyük katkıda bulunacaklardır. Allah’ın insanlara bahşettiği nimetlerden yararlanmada tabiatın ve çevrenin sömürülmemesinin farkında olma ve çevrenin korunmasında sorumlu olma bilinci İslam çevre anlayışının temel doktrinini oluşturmaktadır ve bu doğrultuda hareket etmek, çevre krizini önlemeye yardımcı olacaktır. Müslümanların tek başlarına değil, İslam anlayışının çevre konusundaki duyarlılığı, Müslüman olmayan toplumlara örnek olması halinde, yapılacak işbirliği ile dünya bu felaketten kurtulacaktır. Müslümanların sorumluluğu büyüktür ve yadırganamayacak niteliktedir.
Kur’an’da çevre ile ilgili meselelerde yol gösteren ve çevreye nasıl muamele edeceğimizi bize öğreten yaklaşık beşyüz âyet vardır. Dolayısıyla hiçbir kutsal kitap Kur’an kadar, tabiattan ve evrenden bahsetmez. Kur’an kâinatın nasıl yaratıldığı, niçin yaratıldığı, ondaki varlıkların yapısı hakkında çok çeşitli bilgiler verdiği gibi; insanın onunla nasıl bir ilişki içinde olması gerektiği hususunda da bilgiler vererek ona yol göstermektedir.
Kur’an kendisini bir kitap olarak tanıttığı gibi; insan ve evreni de birer kitap olarak tanıtmaktadır. Bu kitapların üçünün de aynı dikkat ve ciddiyetle okunması gerektiği, Kur’an’ın ısrarlı buyrukları arasındadır. Kur’an ve Sünnet öğretilerine göre kâinattaki her şey insanın hizmetine sunulmuş ve onun menfaati için yaratılmıştır. Ancak bunların değersiz sayılması, kirletilmesi, yapılarının bozulması veya aşırı tüketilmesi de, aynı zamanda yasaklanmıştır.
Hz. Peygamber de, “Kıyamet kopmaya yakınken elinizde bir fidan ağacı varsa ve onu dikmeye vakit bulabilirseniz onu dikin” (Ahmed b. Hanbel, III, 183-184, 191.); “Kim bir ağaç dikerse onun için o ağaçtan hasıl olan ürün kadar Allah sevap yazar” (Müslim, Musakat, 7-12.); “Müslümanlardan birisi bir ağaç dikerse, o ağaçtan yenen mahsul onun sadakasıdır” (Ebû Dâvûd, Edeb, 158.) buyurmuştur. Bununla da kalmayıp lüzumsuz yere ağaç kesenlere; özellikle de sedir ağacını kesenlere lanet etmiştir. (Müslim, Hacc, 475.)
Bu bağlamda, Yüce Allah’ın salih kullarını “cennet” ile müjdelediğini de belirtmemiz gerekir. Kur’an’da 56 sûrede toplam 133 âyette cennetten bahsedilmekte ve cennetin tanımlaması yapılmaktadır. Şöyle ki, “Cennet” kelime anlamı itibariyle “bahçe” “yeşillik” demektir. Cennet daima, “altından sürekli ırmak akan, nice pınarlarla bezeli, ağaçların gölgeleri üzerine sarkan, canın çektiği ve kolayca koparılabilen meyvelerin her an hazır olduğu, giyilen elbiselerin ve yaslanılan döşeklerin bile yeşil atlastan olduğu koyu yeşillikler…” olarak tasvir edilmektedir. Dolayısıyla bu âyetlerin yeşili koruma ve insan olarak etrafımızı yeşertme anlamında ne büyük mesajlar içerdiği açıktır.
Sözlerime Aydın Hüseyin’in Ekolojik Sorunlara Teolojik Yaklaşımlar adlı kitabından bir bölümle bitirmek isterim;
- “İslâm dininin çevre dostu karakteri günümüzde başta Müslümanlar tarafından göz ardı edilmekte, ilk Müslümanların bugünkü tabirle “ekolojik” olan yaşayış ve gelenekleri günümüzde yeterince fiiliyata dökülememektedir. İslam’ın ekolojik karakteri ve mirası hakkında epistemolojik bir eksikliğin olduğunu kabul etmek gerekir. Diğer yandan Müslümanlar da, menfi Modernite’den kendilerine düşen payı alarak İslam’ın ekolojik ruhundan uzaklaşmışlardır. İslâm düşüncesinde ekolojik bilincin yeniden canlandırılması için gerekli bilgi ve inanç temeli modern dünyaya cevap verecek bir biçimde yeniden kurulmalıdır.”
Selam ve dua ile…