Nazillili bir kadın Sultanhisar'daki gölete çocuklarının gözü önünde kendini bıraktı. Henüz 40'lı yaşlarındaydı. 15-19 yaş aralığında iki kızının gözleri önünde kendini boşluğa bıraktı.
Neydi onu bu yola sevk eden? Keşke hayatta olsaydı da sorabilseydik. Keşke yaralarını sarabilmek için tek bir fırsatım olsaydı. Tanıma şansım olsaydı eğer bu intihar etmemesi için elimden ne gelirse yapmaya çalışırdım. Bazen köşeye sıkışmış kadınlar çalıyor kapımı. Bazen ben nefes alamıyorum diyen, gülmeyi unuttum diyen kadınlarım var. Onlar anlatırken bana en acı gelen durumlardan biri; "Aylar sonra ilk kez biriyle konuşuyorum kendi sesimi unuttum" diyen kadınlarım. Hal böyle olunca sözcükler benimde boğazıma düğümleniyor. Hele ki göz göze geldiğimiz o anların tarifi hiçbir cümleyle mümkün değil. Durum ne olursa olsun, her ne yaşanmış olursak olalım bir çözümü var. Hayattan kopmak bu sorunlardan kurtulmak değil. Sonunun ne olacağını hiç bilmediğimiz daha kötü bir yola girmekten başka nedir ki intihar. Aslında hiç kimse sandığı kadarda yalnız değil. Kadın sığınma evleri ve sosyal yardımlaşma kurumları bu yüzden var. Bürokratik işlemler yoğunluk nedeniyle bazen yavaş ilerleyebiliyor. Ama mutlaka geri dönüş yapıp bazen maddi, bazen erzak, bazen de fiziki mekan anlamında geri dönüşler sağlanıyor. Bunların çözüm olmadığını sananlar şöyle düşünsün. Çözüm değil ancak, çözümün başlangıcı için ilk adım. Hayatının geri kalanını o sığınma evinde geçirecek değilsin. Siz bu adımı attığınızda, yaralarınız sarılıp iyileştiğinizde sıfırdan planlar yapmaya başlayabileceksiniz. Mevcut keşmekeş halinden çıkmış olacağınız için hayatınıza yön vermek bir parça da olsa daha kolay olacaktır. Unutmayın, içine düştüğümüz bu sorunlar nasıl bir günde oluşmamışsa. Çözümde tek bir günde gerçekleşmeyecek. Çözüm için gerekli sürecin  başlayabilmesi ve direnç göstermek gerekli. Evet keşke duygusal anlamda bu derece zarar görmüş kadınlar bu kadar beklemese ve kendilerini bu derece yalnız hissetmese. Başımıza ne gelmiş olursa olsun dayanmak zorundayız. Durum bu kadar iç karartıcı olunca ben danışanlarıma diyorum ki: "Bunca şeyi yaşamış ve zor da olsa tahammül etmiş bir kadın olarak, bugüne kadar yaşadıklarından daha ağır ne yaşayabilirsin? Yaşanacak tüm kötü şeyleri zaten yaşamış ve dayanmışsın. Asıl şimdi bunu çözebileceğin noktadasın. Bir çıkış bulup tüm gücünle o çıkışa doğru yürümek zorundasın. Çünkü bundan sonra yaşayacakların bu güne kadar yaşayıp çektiklerinden daha kötüsü olmayacak. Bir süre daha dayanacaksın ve sonra aydınlığa kavuşacaksın." Bu anlattıklarım kolay şeyler değil. Hele ki umudu kırılmış bir kadını yerinden kaldırmak. Ayaklarını kullanamayan bir kadını kaldırmaktan çok daha zor olduğuna defalarca tanık olmuş biri olarak diyorum ki; vazgeçmek diye bir şey yok. Vazgeçmek dediğimiz şey bizim farkında olmadan olmasına izin verdiğimiz şey.  Çünkü mutsuzluk direkt olarak beynimizin tam orta yerine yerleşiyor. Ve yaşantımızı kontrolü altına alıyor. Haksızlığa uğramış olmak, aldatılmış olmak ve şiddete maruz kalmanın nefreti bir anda hayatımızı yönlendirmeye başlıyor. Bu duygular bazen tekrar eskiye dönemeyecek kadar ağır bir depresyona, bazen de Emine'de olduğu gibi intihara neden oluyor. Peki hangimiz ölümden sonra bizi neyin beklediğini biliyoruz? Bu anlattıklarımı, ölümü tek çare olarak görmeye başladıktan sonra kullanamayız. Bu noktaya gelmeden çok daha önce içinde bulunduğumuz o zor durumdan çıkmak için yollar aranmaya başlamalıyız ki, işler içinden çıkılmaz bir hale gelmesin. Emine gençliğinde birini çok sevmiş. İki ağabeyi de o kişiyle evlenip hayat kurmasına müsaade etmemiş. Hiç tanımadığı biriyle neredeyse o dönem zorla evlendirmişler. İki kızı dünyaya gelmiş. Eşi, Emine'ye hiçbir zaman iyi davranmamış. İyi davranmadığı gibi içki ve kumar gibi ağır bağımlılıkları varmış. Zaten bu ikisinin olduğu bir ortamda huzurdan bahsedilemez. Kocası elindekini avucundakini bu iki bağımlılığa harcadığı için evinin, eşinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak gibi bir çabası olmadığından ailesini hep başkalarına muhtaç yaşatmış. Emine'nin intihar ettiği sırada yanında olan komşuları ise ona kızı gibi sahip çıkan tek insanlarmış. Çoğu zaman Emine'nin evinin geçimini onu kızı gibi sahiplenmiş komşuları sağlamış. Yaşadığı hayatın içinde ne huzuru varmış ne de birilerinden yardım beklemediği tek bir anı olmuş. Sanıyorum Emine'nin son olarak yaşayıp ta başa çıkmakta zorluk çektiği en kötü durumsa annesinin yakın zamandaki vefatı olmuş. Bu iddialar elbette pek çok kişinin hukuki açıdan olmasa bile manevi açıdan suçlu olmasına neden olacak türden. Bu bilgileri Emine'nin yakın olduğu bir kadından edindim. Elbette doğruluğu ispatlanmış değil. Hepsi iddialardan ibaret. Ancak düşününce hepimiz ölüp gitmiş bir kadının arkasından kim neden olmayan şeyleri oldu gösterip yalan söylesin deriz değil mi. Ben tüm bu yaşananlara bakınca Emine'nin o gölete kendi kendine atladığını düşünmem çok güç. Elbette intihar, ancak geniş açıdan bakınca bence başka bir şey. Keşke o adımı hiç atmasaydın Emine, en başta kızların olmak üzere hepimizi bu derece üzmeseydin ve hayatı senin hayatına benzeyen başka kadınları da aynı umutsuzluğa sürükler gibi gitmeseydin. Neye yarar ki bazı şeylerin geri dönüşü yok. O yüzden söylediğimiz söze, yaptığımız davranışa çok dikkat edelim. Asla bir insan bize kötü davrandı diye yaşama son verilemez. Çünkü yaşam o insandan ibaret değil. Hiçbir sebepten yaşama son verilemez. Çünkü hayat sadece o sebepten ibaret değil. Zamanın iyileştiremediği hiçbir yara yok. Hepimiz dönem dönem içinden çıkamadığımız durumlarla karşı karşıya kalırız. Bir hafta önce çok kızdığınız bir olaya bir hafta sonra dönüp baktığınızda artık o günkü kadar kızmadığınızın farkına varırız. İçimizdeki öfke küçülür. Her ne yaşadıysak geçen zaman sayesinde bize yaşattığı duyguda azalır. Lütfen bunu aklımızdan çıkartmayalım. Öfke ve üzgünlük anında fevrice bir karar vermek atılacak adımlar arasında en kötüsüdür. Planlama için aklı başında ve sakin olabilmek gerekir. Başa çıkılamayan durumlarla ilgili yardım istemekten asla çekinmeyin. Burası dünya ve üzerinde yaşayan insanların çoğunun hikayesi birbirine benzer. Birbirimizin aynasıyız.