Modernist Batıcı zihniyete hâkim olan temel düşünce şudur: Eğer bir şey Batı’dan geliyorsa iyidir; Doğu’dan geliyorsa-güzel bile olsa- kötüdür. Batıcı kafanın temel ekseni, böyle inşa edilmiş. Muasır medeniyet seviyesi, ‘Batı Uygarlığı’na ram olmayla eşdeğer görülmüştür Batıcı fikriyatta. Bu da tabii olarak “Doğulu Olmak; Hatalı Yerde Yaratılmak mıdır?” sorusunu beraberinde getirmiştir. Nitekim bizdeki şu bakış açısı ve tatbiki “Batı medeniyetinin bir parçası olduğunun ispatı” açısından mühimdir. Gizli oryantalizm olarak da nitelenen bu tavır ve ideolojik alt yapının fikrî izahı şu şekildedir: “ ‘Medeniyet’ demek ‘Batı’ demektir: ‘ Bütün mesaimiz Türkiye’de asrî, binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmeyi arzu edip de garba teveccüh etmemiş millet hangisidir? Batı’nın her türlü medenî eserlerini alacağız” . Buna bir misal(örnek): “Türk Hümanizması, özünde klasik oryantalist düşüncesi olan fikrî, esas almalıdır. Türk toplumunun öbür dünyaya dönük kaderci (yazgıcı) zihniyetinin Türk toplumu üzerindeki egemenliğini sürdürmesi, gelişmenin, Batılılaşmanın önündeki settir. Türk ya da batılı, böyle düşünenler Avrupa’yı Avrupâ yapan toplumsal ve ahlakî değerlerin insancıl ve akılcı ilkelere dayandığını ve bu ilkelerin kaynağının Yunan-Roma evreninde aranması gerektiğini bilmemekte ya da unutmaktadırlar. Doğu kaynaklı Hristiyan dinini güçlü ve olumlu etkisi altına alan işte bu değerler sistemidir. Bu gerçeği gözönünde tutanlar, klasik çağın büyük insanlarını naturaliter christiani(doğuştan hıristiyan) değil, tam tersine büyük kilise düşünürlerinin historice gentiles(tarihi açıdan pagan) olduklarını kabul etmek zorundadırlar” ( Suat Sinanoğlu, Türk Humanizması,TTK,Ankara-1988, shf.:60). İkinci örnek: Prof. Dr. Yasin Aktay Yeni Şafak gazetesindeki makalesinde modernist batıcı zihniyetin tezahürünü şu şekilde dile getirmektedir: “Bugün bir Karabük Üniversitesinde 90 ayrı ülkeden 10 bin, Siirt üniversitesinde 35 ayrı ülkeden 3 bin yabancı öğrencinin okuduğunu bilmek bir akademisyen olarak beni fazlasıyla heyecanlandırıyor” cümlesi mebzul miktarda, ama tipik bir iki örnekle şöyle tepkiler toplamış: “Ülke isimlerini de verseydi bari: 1) Finlandiya’dan 1.000 öğrenci, 2) İsviçre’den 999 öğrenci, 3) Japonya’dan 998 öğrenci, 4) Danimarka’dan 997 öğrenci, 5) Almanya’dan 996 öğrenci....” “Türk öğrenciye yer kalmamış desene...yahu bunların cümleten rakamlarla problemi var....” “Türkiyeden kaç kişi kalmış!* “Okuyan öğrenciler mesela ingilteredenmi yoksa isviçreden mi,ya da Norveçli kaç öğrenci okuyor,İsveçli Alman Amerikalı İtalyan İspanyol Japon kaç öğrenci var,eğer varsa gerçekten başarı sayarım” “Onlar olmazsa da ; Suriye’li, Somali’li, Afrika’lı, Lübnan’lı, Kırgızistan’lı ve Türkmenler var. Ha bir de artık Tıp Fakültelerimize Katar’lı kardeşlerimiz yerleşecek. Elhamdülillah...:)” İmla hatalarını özellikle hiç düzeltmiyorum bile. (…) Suriyeli, Somalili, Afrikalı, Lübnanlı, Kırgızistanlı ve Türkmen’e karşı kendini üstün ırk gören bu anlayış tabii ki kendini İsviçreli, Alman, Danimarkalıdan, İsveçliden de aşağı görüyor veya en iyi ihtimalle birilerini diğerlerinden üstün veya aşağı görmeyi o kadar rahat o kadar sorgulamadan benimsemiş oluyor ki. Muhtemelen bahsettiği ülkelerin üniversitelerinde okuyan Türkler için de o ülkenin ırkçılarından aynı şeyleri söyleyenler vardır. Ama sayıları oransal olarak bu kadar fazla mıdır bilemiyorum. Bizdeki bu kalabalık insanlık adına ürkütücü boyutlarda. Bir defa kendinden “üstün” diye konumlandırdığı ülkelerde okuyan yabancı öğrencilerin önemli bir kısmı yine bu “aşağıladığı” ülkelerden. İngiltere’nin üniversitelerinde Avrupa’dan veya Amerika’dan öğrenciler mi okuyor sanıyorsunuz? Orada da oransal olarak tam da bu Asya-Afrika ülkelerinin öğrencileri okuyor ve okuduktan sonra ya ülkede kalıp ülkenin beyin potansiyeline katkıda bulunuyor veya ülkelerine dönüp İngiliz kültürünün doğal taşıyıcısı ve elçisi haline geliyorlar. Ama İngiltere’de özellikle bu konuda onları aşağılayan kimse çıkmaz çünkü bu eğitim ihracatının ne anlama geldiğini herkes bilir. Benim okuduğum yıllarda ODTÜ Türkiye’nin en uluslararası üniversitesiydi, buna rağmen sayıları yüzü geçmeyen öğrencilerin çoğu yine Asya ve Afrika ülkelerindendi. Türkiye’de ise eğitim alanı ihracata ilk defa açılıyor ve daha başlangıç aşamasında bu konuda şimdiden ortaya çıkan tablo kesinlikle gurur verici boyutlarda. Ama bu boyutlarda karşımıza çıkan cahillerin ve ırkçı ahlaksızların direnişi oluyor. Bu da bilimin cehaletle ezeli imtihanı değil mi?” ( https://www.yenisafak.com/yazarlar/yasin-aktay/bilimin-cehaletle-insanligin-irkcilikla-imtihani-2058977 08.07.2021/ 09.22”) Gelecek haftaki makalemizde, bu konu ile ilgili muhafazakâr kesimin şuuraltına yerleştirilmiş “Kendini Küçük Görme Sendromu” eksenli bir değerlendirmemiz olacaktır.