Yüce Allah, dünyayı en güzel bir şekilde, her şeyi yerli yerinde yaratmıştır. Aynı zamanda dünyadaki canlı-cansız varlıklar insanın istifadesine sunulmuştur. İnsanında görevi Yüce Allah’ın bu eşsiz nimetinin kıymetini bilmesi ve onu güzel bir şekilde değerlendirmesidir. Yüce Dinimiz çevrenin korunması, çevre temizliği üzerinde önemle durmuştur. Nitekim, dinin direği olarak kabul edilen namazın kabul edilmesi için, namaz kılanın ve namaz kılınan yerin temiz hale getirilmesi farzının ortaya konulması dinimizin bu konuya verdiği önemi açıkça göstermektedir.
İslam dini insana verdiği değer ölçüsünde, insanın yaşadığı yerlerin de bu üstün varlığa uygun ve yaraşır bir şekilde olmasını istemiştir. Bu sebeple dinimiz, insanın çevresinde sıhhati için tehlike arz eden birçok zararlı şeyi yasaklamış, sağlığının devamı ve korunması için gerekli tedbirleri almıştır.
Çevreyi kirleterek veya bozarak, kendi ruh ve beden sağlığını tehlikeye sokanın bizzat kendisi olduğundan Kur'an-ı Kerim'de; "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız" (Bakara suresi ayet 195) buyrulmuştur.
İslâm’ın, çevre ahlâkı anlayışının temel ilkelerini Kur’an-ı Kerim ve Hz.
Peygamber’in sünnetinde aramak gerekir. Zira çevre bilinci ve ahlâkî duyarlılıkları yüksek fertler yetiştirmek İslâm’ın temel hedeflerinden biridir. İslâm, dinî alan kabul edilen sadece inanç ve ibadet konularında fertlere birtakım görevler yükleyip de hayatın diğer alanlarını göz ardı etmemiştir. İslâm, insan hayatının her yönüyle ilgili emirler, tavsiyeler ve uyarılar yapmaktadır. Dolayısıyla üzerinde durduğumuz çevre ahlâkı ve bilinci konusuyla ilgili birtakım emir, tavsiye ve uyarılarda da bulunmaktadır.
Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda çevre eğitimi konusunda stratejiler tespit edilirken insan-çevre ilişkilerini belli bir sisteme yerleştirmiş olan İslam dininin bu konuda ortaya koymuş olduğu anlayış göz ardı edilemez. Gerek Kur’an’ın söylemleri gerekse Hz. Peygamberin söylem ve uygulamaları hayatın her konusunu içermektedir. Dolayısıyla onun getirdiği din ve hayat anlayışının çevreden ayrı ve ona duyarsız olduğunu düşünmek mümkün değildir. Resulullah söz ve uygulamaları ile Müslümanları çevrelerine karşı duyarlı hale getirmiş ve onları bu hususta eğitmiştir. Ayet ve hadislerde çevre ahlâkı ve bilincine yapılan vurgular, tarihsel süreçte çevreye duyarlı bir Müslüman toplum ortaya çıkarmış, söz konusu metinler, sonraki dönemlerde bu konularda çıkartılan emir ve talimatnamelerin hukukî dayanağını oluşturmuştur. Ayrıca İslâmî literatürde fıkıh alanında yazılmış klasik bütün eserlerimizin temizlik konusu ile başlaması, çevre bilinci ve ahlâkına ait duyarlılığın bir başka göstergesi
olsa gerek.
Unutmayalım ki, her kötülüğün anası alkol olduğu gibi, her hastalığın anası da pisliktir. İslam dini temizliğe bu derece önem verdiği için, çevrenin güzel ve düzenli olmasını da ister. Bilhassa çevreyi süsleyen ve rahat nefes alıp vermemizi sağlayan yemyeşil ormanlarımızın korunmasını emreder.
Toplu yerlere giderken, özellikle camilerde, elbise ve çoraplarımızın temiz olmasına son derece dikkat etmeliyiz.
Peygamberimiz (S.A.V) bir hadis-i şerifinde: “Kim soğan, sarımsak yerse ağzındaki koku yok oluncaya kadar topluluğunuza gelmesin"(Fethül Kebir C.3, S.170) buyurmuşlardır.
Yüce kitabımız Kur'an-ı 'Kerim de "Muhakkak ki Cenab-ı Allah tevbe edenlerle çok temizlenenleri sever"(Bakara Suresi ayet 222) buyurarak temizleri Allah'ın da çok sevdiğini belirtmiştir.
Dini ölçüler içerisinde ifade etmeye çalıştığım hususları özetlemem gerekirse: Her yemekten önce ve sonra ellerimizi yıkamalıyız, dişlerimizi misvak veya fırça ile temizlemeliyiz. Vücudumuzu, elbisemizi ve evimizi temiz ve düzenli tutmalıyız. Sokakları ve caddeleri evimiz gibi temiz hale getirmeliyiz, çöpleri mutlaka çöp tenekelerine atmalıyız. Sokaklara kirli artıkları ve bulaşık sularını dökmemeliyiz. Ev ve dükkan önlerini temiz tutmalıyız. Ormanlarımızı korumalı ve fidanlar dikerek çoğaltmalıyız. Kendimiz çevreyi koruduğumuz gibi çevreyi korumayan ve kirletenleri de uyarmalıyız.