İnsanın hayal gücü ve kurgu yeteneğini hiçbir güç durduramaz. Yaşadıklarımız ve yaşadıklarımızdan yola çıkarak henüz yaşamadıklarımıza karşı önyargılarımız hedeflerimizin tam orta yerine balta indirse de bu durum sadece eylemlerimizi olumsuz etkiler. Düşüncelerimizi elimizden alıp onları durdurabilecek hiçbir güç yoktur. Biz insanlar hem kendi hayatımızı hem de dünya hayatını muazzam bir seviyeye taşıyabilecek bir akla ve potansiyele sahipken daha attığımız ilk adımda, ön yargılar ve inanç kalıpları nedeniyle zihnimizdekiler ve çevremizdekilerin zihnindekiler, nedeniyle o adımdan vazgeçeriz. Buna neden olan şey inanç kalıplarımızdır. İnanç kalıbı dediğimiz şey; zihnimizin içine kulaktan dolma bilgilerle yerleşmiş. Herhangi bir deneysel gerçekliğe sahip olmayan olumsuz ön yargı ve korkularımızdır. (Çok güldük kesin ağlayacağız) gibi hiçbir dayanağı olmayan ama sanki olacakmış gibi düşündüğümüz bakış açılarımızdan söz ediyorum. Size çok basitmiş gibi görünsede bu örnek aslında o kadar tehlikeli ki, insan bu sözü her çok güldüğünde kendisine ve çevresine söylemeye devam ettiğinde beyin gülme eyleminden olumsuz şekilde etkilenir korkuyla yaklaşmaya başlar. Salgılarımız gülme eylemine karşı direnç geliştirmek üzere çalışmaya başlar. Gülmek kötü bir eylemmiş gibi beyin tarafından kodlanır. Bu inanç kalıpları nedeniyle kendimize yapamayacaklarımız konusunda bir sınır çizgisi çekeriz. Kişi neden böyle düşündüğünü kendisi de bilmez. Bu yüzden de hayatta bazen mutluluğu bazende başarıyı erteler. Hatta bazıları için ertelemeden de öte imkansızlar arasına dahil olur hayaller. Mutlu olmak için; bir dönem anne baba baskısını, bir dönem okulu, sınavları, bir süre sonra iş bulamamaş olmayı engel olarak görürüz. Şunu da atlatsam çok mutlu olacağım der dururuz kendi kendimize. Bir dönem atanamamaş olmayı. İş bulamamış olmayı ya da halen ciddi bir ilişki içinde olamamış olmayı, yaş biraz daha ilerlediyse yuva kuramak için geç kaldığımızı bunlar geçse hepsi gerçekleşse terfi alamamış olup yerimizde saymamızı. Bir türlü kilo veremediğini kendimize sürekli olarak dert eder durur bir türlü beklenen şeylerin sonuna gelip de sırada şimdi mutlu olmak var diyemeyiz. Araba alsak üç ay geçmeden bir üst modelini hayal etmeye başlarız. Ev alsak içindeki eşyaları değiştirmenin derdine düşeriz. Peki tüm bunların sonu gelir mi dersiniz? GELMEZ... İşte bu yüzden bugünü, hayatta sanki tek bugün varmış gibi yaşamayı öğreneceğiz. Sorunları ertelemeden çözeceğiz. Henüz vakti gelmemiş olan şeyler için bugünden kaygı beslemeye başlamayacağız. Her anın farkında olarak. Hayata karşı küçük ama karşılık beklemeden iyilik yaparak. İçimizde var olan dış etkenler yüzünden sürekli yara alan iyi insan olma duygumuzun törpülenmesine müsade etmeden. İnsan içine, kalbine en büyük ve en hızlı geri dönüşümü olan kazanım, iyilik yapmak ve bunu kendinizden başka kimseyle paylaşmamaktır. Kendinizi olduğunuz gibi kabul edip sevin. Kendi kendinizeyken yüzleşin ama başkalarının yanında ağır eleştirilerde bulunmadan sevin kendinizi. Çünkü insan sevgiyle yaşar. Peki hepimizde en başta oluşması gereken sevgiyle yaşama bilinci insanın hayatına nasıl yerleşebilir? Biraz da bunun cevabını arayalım: Kaygı: Eğer başınıza kötü bir şey gelecekse zaten nereden ve nasıl geleceğini bilmediğiniz için önüne geçip onu durduramazsınız. O kötü şey yaşanacaksa yaşanır ve bunu engel olunamaz. Bunun farkında olarak yaşarsak henüz yaşanmamış ve yaşanacağıda kesin olmayan o kötü şeyler için kendinizi yıpratmaktan ve yormaktan vazgeçersiniz. Eksiklik Duygusu: Bu da çoğu insanın aşmakta zorlanıp mutlu olmasına engel olan duyguların başında gelir. İnsan bunu bazen dönem dönem bazen de sürekli olarak hisseder. Ancak neyin eksik olduğunu tam olarak teşhis edememekle birlikte içinde hiç azalmayan bir boşluk duygusuyla yaşamayı kendisine alıştırır. Bu duygunun yok olması ve eğer bir eksiklik varsa onun giderilebilmesi için en kestirme yol; hedef belirlemektir. Bir hedefiniz olmadan arabaya binip yola çıksanız bile hedefinizde varmak istediğiniz bir nokta yoksa hiçbir yere gitmiş olmazsınız. Bu yüzden hedefleri olmayan insanlar hayatın içinde boşa kürek çekerek yaşadıklarını hissetmenin önüne geçemezler. Bir amaç oluşturabilmek için gerçekleştirilebilir bir hedefi olmalı insanın. İnsan gerçekleştirilmesi güç bir hedefi de seçebilir. Eğer bunu seçiyorsa daha çok emek harcaması ve daha çok azme sahip olması gerektiğini de bilir. Bu hedefi oluşturabilmek için 5 yıl sonraki 10 yıl sonraki senin ne yapıyor olmasını istiyorsun ye sorun kendinize. Bu soruya verdiğiniz cevap sizin hedefleriniz arasında ilk sıraya oturabilir.
Kendimize bu soruyu sormadan yaşadığımız her yeni günde içimizdeki boşluk hissi çoğalmaya devam eder.
Yetinmemek: Bu duyguyu aşabilmek için insan kendisini iyi tanımalıdır. Gücünü, azmini, yapabileceklerini ve yapamayacaklarını bilen bir insan için yetinmek ve elinde olanlarla hayatını güzelleştirmek çok daha kolaydır. Örneğin 50 yaşına gelmiş bir insan herhangi bir üne sahip değilken "Ben dünya starı olacağım" derse. Kendisi için koyduğu hedef bu olursa bu hedefin ulaşılabilirliği ne derece mümkün olur.
Yeteri kadar çabalarsa ve bunun için bir yeteneğide varsa elbette mümkün. Ancak yetenek ve azim olmazsa bu bir hedef değil yalnızca güzel bir hayal olarak hayatının bir yerinde durur. Bu hayale kavuşamadığı için mutsuz olması mı daha yerinde olur yoksa, ulaşılabilir bir hedef için çabalaması mı daha kolaydır. Kıskançlık: Bu duyguda diğer başa çıkmakta zornaldığımız duygular gibi eğer dizginlenmezse bazıları için hayat keyif içinde akıp giderken bazıları başkalarının sahip olduğu mutluluğa özlemle bakmakla yetinir. Başkalarının yaşamlarını, sırlarını merak edip kendi hayatını yaşamak yerinde onların hayatına özenen, tatlit eden bir insan haline gelir. Sizce yaşam bir başkasının yaşamıyla yarışacak kadar uzun mu? Başkasıyla yarışmak yerine insan kendini geliştirmeyi seçmediği ve kendi potansiyelini keşfedip bunu arttırmak için çabalamadığı sürece başkalarını kıskanmaktan kurtulamaz. Her şeyden önce bir hedefiniz olsun ki yaşam potanaiyeliniz azalmasın. Birbirinin aynı olan günlerin içinde kaybolup gitmemeniz için hedef bir yol haritasıdır. Bir düşünür der ki; şükretmek nimeti, şikayet etmekse dertleri çoğaltır. Mine Mulcar
Eğitim ve İlişki Danışmanı