Cömertlik Yüce Allah’ın en kapsamlı ve en büyük sıfatıdır. İnanan inanmayan ayırımsız her canlıya rızkını veren anlamındaki rahman sıfatının bir tecellisidir. Buna iyiliği sonsuz anlamında ‘kerem sahibi’ denmektedir. İnsanların cömertliği ise Ulu Allah’ın bu eşsiz sıfatının bizlere bir vergisidir. Cimrilik ise cömertliğin tam zıddıdır. Yaratanın bize verdiği bunca nimetlerin emanetçisi olduğumuzu unutup, onu insanlardan esirgeyip, Allah’ın kullarını mahrum etmektir ki, büyük günahtır.
Bölüşüm ve paylaşımın doruğu, sosyal demokrasinin temeli olan sosyal ve ekonomik adaletin tabana yayılması demek olan cömertlik Yüce Allah tarafından övülmüş ve insanlar sevilmiş iken, pintilik ve cimrilik ise yerilmiştir. Bu bakımdan bir Müslüman asla cimri olamaz. Daima cömert olmak zorundadır. Çünkü cennetin kapısını cömertler açacaktır. Unutmayınız ki, dünyadaki huzursuzlukların temelinde ekonomik eşitsizliğin getirdiği sorunlar vardır. Yani; “biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar” atasözü bunu anlatmaktadır.
Bu yazımda sizlere dinimizin hoş görmediği iki huydan, israf ve cimrilikten söz etmek istiyorum.
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de mümin kullarının niteliklerini sayarken:
“Onlar (O mutlu kullar) ki harcadıklarında ne israf eder ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”(Furkân, 25/67) buyurmuştur.
Ayet-i kerime de müminin iki özelliğinden söz ediliyor. Bunlardan birisi, mallarını israf etmezler. İkincisi, cimrilikte bulunmazlar. İnsanlar Allah’ın en üstün yaratığıdır. Allah, yer ve gökleri ve bunlarda olan her şeyi insan için, insanın yararlanması için yaratmıştır. İnsan meşru ölçüler içerisinde kendisi için var edilmiş olan nimetlerden yararlanacak ve bu nimetleri kendisine veren Allah’a şükredecektir.
Nitekim bu husus şöyle hatırlatılmaktadır:
“Ey iman edenler, size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin. Eğer yalnız O’na kulluk ediyorsanız.” (Bakara, 2/172)
Temiz ve helâl olan, rızık olduğu gibi pis ve haram olan da rızıktır. Mümin bu rızıkların temiz ve helâl olanlarını ve kimsenin hakkı geçmeyecek meşrû şekilde kazanılanlarını seçip yiyecek, hoş ve temiz şeylerden kendisini mahrum etmeyecektir. Bazı kimseler helâl ve temiz olan rızıklardan ölmeyecek kadar yararlanmak, süsten ise büsbütün uzak durmak gibi bir düşünceye sahiptirler ve bunu da takva sayarlar. Bu doğru değildir. Çünkü Allah’ın, insan için yarattığı nimet ve zinetten, Allah’ı tanımayanlar yararlanırken, müminlerin kendilerini bundan mahrum etmesi ve hele bunu takva sayması doğru olmaz.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“(Ey Muhammed) De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? Deki: Onlar (süs ve temiz rızıklar) dünya hayatında müminler içindir. Kıyamet gününde ise müminlere özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.” (A’râf, 7/32)
Bir başka âyet de şöyledir:
“Ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas, 28/77)
Peygamberimiz de şöyle buyurmuşlardır:
“Allah Teâlâ kulunun üzerinde nimetinin eserinin görülmesini ister.” (Tirmizî, “Edeb”, 54)
İşte mümin Allah’ın verdiği nimetlerden yararlanacak, bu nimetleri verene de şükredecektir. Yalnız bu nimetlerden yararlanırken Allah’ın sevmediği iki huydan da sakınacaktır. Bu huylar israf ve cimriliktir. Herkes cömert olamaz. Bu da bir hak vergisidir. Her zengin cömert olmadığı gibi, her fakir de cimri değildir. Mühim olan insanın gönlü zengin ve cömert olmalıdır. İnsanın balı olmayabilir ama tatlı dili, güzel sözü de bir cömertliktir.
Eğer şükrederseniz malınızı artırırım, eğer nankörlük ederseniz elinizden alırım. Muhakkak azabım çetindir. Her türlü imkânın şükrü cömertlik, aksi ise cimriliktir. Biri rahmet, diğeri ise zahmet, azaptır.
Birlik ve beraberliğimizin temeli huzur ve güvendir. Bunun temeli de bölüşüm ve paylaşımdır. Gönül rızası ile yapılan paylaşımın adı da cömertliktir.
Dinleyene, anlayana, anladığını yapana, yani cömertlere müjdeler olsun…