Sanayileşme süreciyle başlayan iklim değişikliği dünyanın her yerinde farklı şekillerde yaşanmaktadır. Türkiye’deki iklim değişikliklerin göze çarpan özelliği yaz aylarında yaşanan sıcaklık artışlarıdır. Günümüzdeki verilere göre 2100 yılına kadar Türkiye’de ortalama yıllık sıcaklığın 2-3°C artacağı tahmin edilmekte olup, Ege ve Akdeniz bölgelerinde sıcaklık artışı daha yoğun hissedilecektir. Bugün Türkiye yüzölçümünün yüzde 60’ını yarı kurak, kurak, yarı nemli alanlar oluşturmaktadır. Artan sıcaklıkların etkisiyle Türkiye’nin, her yıl yaklaşık 4-8 mm deniz seviyesindeki yükselmeye maruz kalacağı tahmin edilmektedir. Deniz seviyesinin yükselmesi ile tatlı su kaynaklarına deniz suyu karışarak tatlı su kaynakları kullanılamaz hale gelecektir. 2030 yılında Türkiye’nin su sıkıntısı yaşayan ülkeler arasında yer alacağı beklenmektedir. Ortaya çıkan su sıkıntısı hem içme suyu hem de başta tarım olmak üzere tüm sektörleri etkileyecektir. Türkiye şuan su kaynaklarında, baraj ve göllerde, akarsularda ve kaynak sularında azalmayla karşı karşıyadır. Bu durum ise tarımsal kuraklığın daha yoğun hissedilmesine neden olacaktır.
Gıda, fizyolojik varlığımızı sürdürmemiz için gerekli olan en temel ihtiyaçtır.
Dünyadaki her insanın yaşamını devam ettirebilmek için gıdaya ulaşma ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç, gıdayı bir insan hakkı olarak karşımıza çıkartır. Gıda güvenliğinin öncelikli amacı gıdanın var olabilmesidir. Daha sonra var olan gıdaya erişebilmek, gıdayı sağlıklı bir şekilde tüketebilmek amacı ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde küresel ısınma kaynaklı iklim değişikliği süreci kanıtlanmıştır. İklimde değişim yalnızca sıcaklık artışı olarak kalmamakta, kuraklık, sel, hortum, dolu gibi doğal afetlerin daha ani ve sık olarak yaşanması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Küresel düzeyde yaşanan afetler ile her yıl hem ciddi rakamlarda gıda kayıpları yaşanmakta hem de ekonomik kayıplar görülmektedir. Bu değişimler ise insanlar için beslenme sorunlarının yaşanmasına sebep olmaktadır. Güvenilir gıda, her zaman tüm insanların aktif ve sağlıklı yaşamı için gerekli olan gıdanın yeterli, sağlıklı, besleyici düzeyde olması anlamına gelmektedir. Gıda güvenliği ise gıdalarda üretim, işleme, depolama ve dağıtım aşamasında gerekli önemlerin alınarak tüketiciye ulaşabilmesidir. Sıcaklık artışları ve doğal afetler tüm bu aşamaları etkilemekte, gıda üretiminde verim düşüklüğü, kalitesiz ürün üretimi, depolamada gıda saklama şartlarında bozulma, tüm bunlarda gıda fiyatlarınında artışa ve gıdaya erişimde güçlüklere sebep olmaktadır.
Türkiye’de gıda güvenliği durumu sağlanabilirlik, yeterlilik, erişilebilirlik ve kabul edilebilirlik ilkeleri altında sınıflandırılmıştır. Gıda güvenliğinin en temel ilkesi “sağlanabilirliktir”. Gıdanın varlığı sağlanmadan diğer ilkelerin değerlendirilmesi mümkün olmamaktadır. Türkiye’nin beslenme alışkanlığı içerisinde en çok tüketilen ürün, tahıl grubu ürünlerdir. Bu nedenle tahıl grubu ürünlerin güvenliğinin sağlanabilmesi ayrı bir öneme sahiptir. Gıda güvenliğinin bir başka ilkesi “yeterlilik ve erişilebilirliktir”. Yeterli gıdaya, her ihtiyacı olanın adil olarak ulaşması anlamına gelmektedir. Günümüzde küresel iklim değişikliği ile artan kaynak kıtlığı ve çevresel kalite sorunları, doğal afetlerin ani ve sık yaşanması gıda güvenliğinin yeterlilik boyutunu tehlikeye sokmaktadır. Türkiye, tarımsal üretimde “kendi kendine yetebilen” ülke durumdan yurtiçi tüketimi karşılamak için ithalat ihtiyacı duyan ülke konumuna doğru gitmektedir. Gıda güvenliğinin erişilebilirlik boyutu, fiziksel ve ekonomik olarak iki şekilde değerlendirilmektedir. Türkiye hali hazırda sağlıklı gıda ve temiz suya fiziksel olarak erişim imkânlarına sahip bir ülkedir. Ekonomik açıdan erişilebilirlikte ise hem hane halkı geliri hem de gıda fiyatları önem arz etmektedir. Ülkemiz ithalata gerekenin çok üstünde kaynak aktarmaktadır. Bu durum ise gıda fiyatlarına artış olarak yansımakta, ülkemizde gıdaya erişimi ekonomik açıdan güçleştirmektedir. Gıda güvenliğinde “kabul edilebilirlik”, gıdanın temiz ve sağlıklı bir şekilde tüketime hazır olmasıdır.
İklim değişikliği sürecinden en çok tarım sektörü etkilenmektedir. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde halen geleneksel tarım uygulamaları kullanılmaktadır. Tarım yapılabilmesi için en temel ihtiyaç, suyun elde edilebilir olmasıdır. Kurak alanlarda bulunan gelişmemiş ülkelerde su azalması nedeni ile gıda üretimi ve ürünlerin büyüme süreçleri etkilenmektedir. Gelişmiş ülkelerin ileri teknolojiye sahip olmaları, daha dayanıklı ve depolanabilir gıdalar üretebilmeleri nedeniyle iklim değişikliğine uyum sağlayabilme imkânı daha fazladır.
İklimde yaşanan değişimler tarımsal üretimi etkilediği gibi hayvancılık sektörünü de etkilemekte, hayvanlarda verim düşüklüğü olmakta, vektörel hayvan hastalıkları yayılmakta, hayvan varlığı tehdit altında kalmaktadır. Türkiye kuraklık riskinin yüksek olduğu, iklim değişikliğine en duyarlı bölgelerden biri olan Akdeniz Havzası’nda bulunmaktadır. Su kaynakları bakımından zengin olmayan Türkiye’nin, kuraklık tehlikesi ile gelecekte su kıtlığı yaşama ihtimali bulunmaktadır. Ülkemizde kuraklık dışında meteorolojik afetlerde sık yaşanmaya başlanmıştır. Son on yıl içerisinde, ülkemizde bir tarımsal üretim dönemi boyunca, üretici her türlü afetle karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca daha önce ülkemizde görülmeyen hava olayları da son yıllarda görülmeye başlamıştır. Türkiye’nin gıda varlığı yaşanan tüm bu iklimsel değişikliklerden etkilenmektedir. Hava olaylarındaki aşırı artış, bitkisel üretime uygun alanlarımızın tahrip olmasına neden olmaktadır.
Kocaeli Üniversitesinden G.Paçacı 2019 yılında yaptığı çalışma ile Türkiye’de yaşanan iklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki etkilerini ortaya koydu.
Türkiye’de 2015 Ekim-2016 Eylül tarımsal üretim dönemini en fazla etkileyen olay kuraklık olmuştur. Bu üretim dönemi içerisinde ekilen buğday ile hasat edilen buğday arasında ortaya çıkan kayıp yüzde 75 civarında olmuştur. Türkiye beslenme şekli olarak tahıl grubu ağırlıklı beslenen bir ülkedir. Bu açıdan bakıldığında yaşanan bu kayıp oranı ülkemizin kendi kendine yetebilme durumunu güçleştirmektedir. 2016 Ekim- 2017 Eylül üretim döneminde de yaşanan kuraklık nedeniyle buğday üretiminde düşüşler yaşanmıştır. Kuraklığın yanı sıra ortaya çıkan şiddetli yağış, sel, dolu gibi hava olayları bu dönemde tarımsal üretimi etkilemiştir. 2017 Ekim-2018 Eylül üretim döneminde, meteorolojik kaynaklı doğal afetler yaşanmaya devam etmiştir.
Değişen iklim koşulları Türkiye’deki tarımsal sistemlerde önemli değişiklikler yaratmakta, gıda üretimini doğrudan ve dolaylı yollardan etkilemektedir. Bu durum ise ülkemiz açısından hem gıda varlığı ve gıdaya erişim sorununu hem de ekonomik sorunları beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, farklı iklim senaryolarına uyum sağlayabilecek tarımsal üretim sistemleri düşünülmelidir.
Tarımsal üretimin çok önemli olduğu ülkemizde kronikleşen doğal afetlere ve kuraklıkta göz önüne alınarak da bir üretim planı oluşturulmalıdır.
Gıda güvenliği sorunu küreselleşen dünyanın sorunudur. İklim değişikliğiyle sarsılan gıda varlığı farklı şekillerde de olsa tüm dünyayı etkilemektedir. İklim değişikliğinin su, toprak ve denizler üzerindeki etkileri gün geçtikçe artmaktadır. Artan dünya nüfusu göz önüne alındığında azalan kaynaklarla daha verimli üretim ve daha az gıda kayıplarının görüleceği etkin bir üretim anlayışını benimsemek gerekir. Gıda güvenliği sorunu, yoksul ülkeler için yaşayabileceği düzeyde besin miktarına ulaşamama sorunudur. Gelişmekte olan ülkeler için ise yeterli tarımsal faaliyet gerçekleşemeyeceği için ilerleyememe, dışa bağımlılık sorunudur. Gelişmiş ülkeler için ise bir güç unsuru haline gelmiştir. Gıda varlığında yaşanacak ciddi bir azalma gelecekte gıda savaşlarını beraberinde getirecektir. Bu nedenlerle iklim değişikliğinin gıda varlığına, güvenliğine olan etkisi önemlidir. Her ne olursa olsun yaşamın her alanında iklime, toprağa, suya ihtiyaç duyulmaktadır. O nedenle topraklarımıza ve suyumuza sahip çıkmalı, kirlenmelerine ve yok edilmelerine izin vermemeliyiz.