•Atık Sudan Kaynaklı Kirliliğin Önlenmesi; 2004 yılı “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğini” Madde 27’ye göre jeotermal kaynak sularının debisi 10 L/ sn ve üzerinde ise, suyun alındığı formasyona re-enjeksiyon ile bertaraf edilmesini zorunlu kılmakla birlikte; daha düşük debiler için bir yaptırım getirmemektedir. Ayrıca, aynı maddede belirtilen “re-enjeksiyonun mümkün olmadığının bilimsel olarak ispatlanması hâlinde; alıcı ortama deşarj edilecek olan suların içerisinde çözülmüş hâlde bulunan mineral ve elementlerin miktarlarının belirlenmesi için yapılacak jeokimyasal analizlerin sonucuna göre Bakanlıkça belirlenecek deşarj standartları esas alınarak izin verilebilir.” ifadesi de sorunludur. Jeotermal kaynak arama ve test aşamalarında üretim kuyusuna dönme potansiyeli bulunan kuyu sondajlarında, atıksu oluşabileceği göz ardı edilmiş ve Madde 27 kapsamı dışında kalan haller mevzuat kapsamında net olarak tanımlanmamıştır. Bu tanımlanmamış durum ve kısıtlayıcı hükümlerin bulunmaması uygulamada karşılaşılan sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır. •Hava Kirliliği ve Koku Problemi; 2009 yılı tarihli “Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği” ve “Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği” JES’lerden kaynaklanan yoğuşmayan gazların salımına ilişkin düzenlemeleri içermemektedir. JES’ler jeotermal akışkanın içinde çözünmüş formda bulunan yoğuşmayan gazların (NCG), özellikle CO2 gazının atmosfere salınması dolayısıyla sera etkisine ve hava kirliliğine neden olmaktadır. Bu nedenle, JES projeleri NCG emisyon değerlerini uluslararası limit değerlerinin altına düşürmek ve bu amaçla CO2 ve diğer NCG’lerin re-enjeksiyon veya tutulmasına ilişkin gerekli ekipmanları kurmak ile yükümlü olmalıdır. Uluslararası uygulamalarda tanımlanmış olan CO2 emisyonuna ilişkin sınır değer ulusal mevzuatta tanımlanmamıştır.
06.11.2020 tarihli “Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile H2S emisyonu ile sınır değerler belirlenmiştir. Ancak söz konusu yönetmelik 30.06.2021 tarihinde yürürlüğe girecektir. Benzer şekilde, 2013 yılı tarihli “Koku Oluşturan Emisyonların Kontrolü Hakkında Yönetmelik” kapsamında jeotermal kaynak kullanım faaliyetleri tanımlanmamıştır. Mevcut yönetmeliklerde H2S için mevcut sınır değerler, 100 μg/ m3 (saatlik) olarak belirlenmişken, uluslararası kurumlarca, koku rahatsızlığının oluşmaması için Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenmiş olan değer 7 μg/m3'tür (30 dakikalık ortalama). “Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Yönetmeliğinde” ve “Koku Oluşturan Emisyonların Kontrolü Hakkında Yönetmelikte” yer alan H2S için belirtilen sınır değerler koku rahatsızlıklarını dikkate almadığından, bu değerlerin yeniden tanımlanması gerekmektedir. Ayrıca, söz konusu yönetmeliklerde, yoğuşmayan gazların sınır değerin altına düşürülmesine yönelik giderim yöntemlerinin uygulanması zorunluluğu bulunmaması ve yaptırımların yeterli olmaması nedeniyle yatırımcıların çevreye karşı duyarsızlığına neden olmaktadır.
•Gürültü Sorunu; Jeotermal kaynak kullanıma ilişkin faaliyetlerde, özellikle sondaj/test ve işletme aşamalarında yüksek gürültü seviyeleri gözlenmektedir.
2010 yılı tarihli Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği “işletme, tesis, atölye, imalathane ve işyerlerinin faaliyeti sonucu oluşabilecek darbe gürültüsü LCmax gürültü göstergesi cinsinden 100 dBC’yi aşamaz” ifadesi yer almaktadır. Ancak, uluslararası mevzuattaki limitler ulusal mevzuata kıyasla daha düşüktür. Jeotermal kaynak kullanımı kaynaklı oluşacak gürültü rahatsızlıklarının önlenmesi için uluslararası iyi uygulama örneklerine ilişkin limit değerlerin göz önünde bulundurulması önem arz etmektedir. Aydın’daki mevcut uygulamalarda, gürültünün jeotermal kaynakların kullanılmasına ilişkin faaliyetlerin arama/sondaj fazlarında yönetmelikte belirlenen sınır değerlerin üzerine çıktığı ve jeotermal tesislerin yerleşim yerlerine yakınlığı sebebiyle gürültü kirliliği oluştuğu gözlenmiştir. Yasal mevzuattaki eksiklikler ve yönetmeliklerde yüksek limit değerlerinin tanımlanması nedeniyle; yatırımcılar bu konunun çözümü için hiçbir şey yapmamaktadırlar.
•Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği; 2014 yılı tarihli “Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği” kapsamında jeotermal kaynak kullanım faaliyetleri tanımlanmamıştır. Jeotermal kaynak kullanımına ilişkin faaliyetler Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği EK-1 ve EK-2 listelerinde yer alan işletmeler, arasında olmadığından çevre izni almakla yükümlü tutulmamıştır. Bu durum da mevzuattaki en önemli eksikliklerden biri olup, alıcı ortamı korumak amacıyla jeotermal kaynakların kullanımına ilişkin tesislerin bu yönetmelik kapsamına alınması gereklidir. 06.11.2020 tarihli “Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile 5 MW tan büyük jeotermal tesisler de “Çevre izni” kapsamına alınmıştır. Ancak söz konusu yönetmelik 30.06.2021 tarihinde yürürlüğe girecektir. Ayrıca, 5 MWe altındaki projelerde de ısıl gücü yüksek projelerdeki süreçlerin aynısı yaşandığından, düşük kapasiteli santralların izne tabi olmaması kabul edilemez.
Kamu idaresi tarafından jeotermal kaynaklar ve bu kaynaklardan enerji üretimi temiz, çevre dostu, sürdürülebilir, yenilenebilir enerji kaynakları olarak lanse edilmektedir. TMMOB raporuna baktığımızda bunun yalan olduğu görülmektedir. Kamu idaresi tarafından JES’ler için sarfedilen ifadelerin, JES’lerin Türkiye’de hali hazırda yürürlükte olan bazı kanunlardan muaf tutularak-JES’lerin sebep oldukları kirlilik maddeleri miktar ve çeşidinin uluslararası mevzuatlardan farklı kabul edilerek, yani kanunların arkasına dolanarak ve halk bile bile kandırılarak söylenegeldiği görülmektedir.
JES’ler “Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği” ile çevre izni alma yükümlülüğünden, Isıl gücü 5 MWe’ın altında olan JES’ler “Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği” ile ÇED alma yükümlülüğünden muaf tutularak, JES’lerin çevre kirliliğini örtbas etmek için yasal kılıf oluşturulmuştur.
JES’lerin sebep olduğu kabul edilebilir gürültü sınır değeri “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği” ile; JES’lerin çürük yumurta kokusuna sebep olan H2S salınımı sınır değeri “Koku Oluşturan Emisyonların Kontrolü Hakkında Yönetmelik” ile uluslararası mevzuattaki limitlerden daha yüksek tutulmuş, JES’lerin Aydın ilinde sur borusunu öttürmesine -Aydın’ın boydan boya çürük yumurta kokmasına sebep olunmuştur.
JES’lerin salınım yaptığı yoğuşmayan gazlar “Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği” ile ölçüm ve takip edilmesi gereken hava kirliliği oluşturan parametreler ve tesisler kapsamından muaf tutulmuş, JES’lerin Aydın’da hava kirliliği yapmalarının önü açılmıştır.
JES’lerin çektikleri 10 L/ sn miktarı altındaki akışkanların re-enjeksiyon edilmesi zorunluluğu “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğini” ile kapsam dışı bırakılmış, Aydın’da yerüstü ve yeraltı sularının akışkanlar ile kirletilmesi serbest bırakılmıştır.
TMMOB raporu Aydın’daki jeotermal kaynaklara bağlı enerji üretiminin temiz, çevre dostu, yenilebilir ve sürdürülebilir olmadığını göstermiştir.