Son 40 yıllık dönemde Büyük Menderes Havzası ve Gediz Havzası coğrafyaları çok sayıda jeotermal enerji santrallerinin (JES) devreye girdiği, konut-sera ısıtması ve termal kullanımlarda önemli yatırımların gerçekleştirildiği bir dönemi yaşamaktadır. Bu dönemin temel özellikleri: Yasal düzenlemelerin yetersizliği, kapsamlı ve etkin denetim mekanizma ve uygulamalarının bulunmaması; Bazı özel sektör yatırımcılarının daha çok kazanç elde etme tutkusu ile bilim ve teknik dışı uygulamalara yönelirken, kamu yönetiminin etkin bir müdahalede bulunmaması, sektörde bir çok uygulamanın sosyal hayata ve çevreye zarar veren bir sürece evrilmesi.
Jeotermal kaynaklara ilişkin tüm sorunların altında yatan nedenlerin başında:
Kaynağın toplum çıkarlarını gözeten kamusal planlama anlayışı ile ele alınmaması; Uygulamalarla ilgili olarak etkin ve yeterli bir yasal temel ve yapı oluşturulmadan, konunun olaya ve sürece özgü olmayan, ilgisiz, farklı yasalar içinde düzenlenmeye çalışılması ve çıkarılan yasaların da gelişmiş dünya normlarından ve toplum yararından uzak olması sıralanabilir.
Sık yapılan yönetmelik değişiklikleri ile sınırlı olan ve çoğu kez bilimsel ve teknik dayanaktan yoksun düzenlemeler ise çözüm olmaktan uzaktır.
2007 yılında yürürlüğe giren “5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu”, doğal sermaye olarak nitelendirilen jeotermal kaynakları, doğal mineralli suları ve doğal karbondioksit, radon, metan gibi jeotermal kökenli gazları kapsamaktadır. Yeraltı kaynaklarının, bilimsel ve teknik esaslara göre ve yeni teknolojilere uygun olarak sürekli ve etkin şekilde aranması, geliştirilmesi, üretilmesi ve kurulacak modern tesislerle, yararlanılabilecek tüm alanlarda kullanılmasını hedefleyen kanunla, uzun bir sure yasal zeminden yoksun kalan kaynaklara yönelik mevzuata ilişkin kanun normunda önemli ilk adım atılmıştır.
Jeotermal kaynakların aranması ve işletmesi aşamalarında olan çevresel sorunlarla ilgili başvurulan temel mevzuat ise “Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği” ile “Çevre Koruma ve Kirlilikle” ilgili diğer yönetmeliklerdir.
Ne var ki, gerek Jeotermal Yasası’ndaki eksiklikler ve muğlaklıklar, gerekse çevre koruma ve kirlilike ilgili yönetmeliklerde jeotermalle ilgili maddelerin hiç yer almaması ya da kirliliğe ilişkin limit değerlerin gelişmiş ülke standartlarının çok üstünde olması sorunların ve çözümsüzlüğün ana nedeni haline gelmiştir. Bu durum da kötü niyetli yatırımcıların işine gelmekte, sosyal ve ekonomik açıdan toplumsal ve kamusal zararın artmasına neden olmaktadır.
TMMOB, 2021 yılının Şubat ayında “Büyük Menderes Havzasında JES Gerçeği” raporunu yayınladı. Bu raporda yer alan Yasal Mevzuattaki Eksiklik ve Karmaşıklıktan Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri şu şekildedir.
•Çok Sayıda Otoritenin Bulunması; 5686 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği kapsamında izin süreçlerini yürüten, faaliyetleri denetleyen ve görüş oluşturan çok sayıda otorite bulunmaktadır. Bu otoriteler; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bak., İçişleri Bak., Sağlık Bak., Hazine ve Maliye Bak., Çevre ve Şehircilik Bak., Tarım ve Orman Bak., Kültür ve Turizm Bak., İl Özel İdareler, Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı, MTA Genel Müdürlüğü, Maden İşleri Genel Müdürlüğü, Enerji İşleri Genel Müdürlüğü’dür. Jeotermal ile ilgili çalışmaların planlanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi çalışmalarının çok sayıda kurum tarafından yapılıyor olması; bu çalışmaların takibini ve işlevini yavaşlatmakta, denetlenmesini zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, jeotermal kaynaklar ile ilgili çalışmaların tek bir kurum tarafından yönetilmesi, verilecek kararları ve işlemlerin daha verimli ve sürdürülebilir olmasını sağlayacaktır.
•Hatalı ve Aşırı Ruhsatlandırma; 5686 sayılı yasaya göre ruhsat alan birçok yatırımcı bugün aynı rezervuarı kullanmaktadır. Bölgenin güncel jeotermal modellemesinin yapılmaması ya da var olan eksikli çalışmalar dahi gözönüne alınmadan aynı rezervuarda yapılan hatalı ve çok sayıda ruhsatlandırma ile buna bağlı aşırı çekim, yanlış arazi kullanımı, hatalı işletme teknikleri nedeniyle jeotermal kaynak rezervuarlarında sıcaklık, basınç ve debilerinde önemli değişikler olmaya başlamıştır. Jeotermal kaynağın özellikleri ve rezervuar bütünlüğü gözetilmeden, mevcut yasal mevzuata göre ruhsatlandırılan aynı rezervuardan ya da bitişik ruhsatlardan dolayı üretimler birbirini etkilemekte ve jeotermal kaynak rezervuarının sürdürülebilirliğini büyük risk altına sokmaktadır.
•Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği’ndeki Jeotermal Kaynak Kullanımıyla İlgili Yetersizlikler; 2014 yılı ÇED Yönetmeliği’nde jeotermal kaynak kullanımıyla ilgili pek çok yetersizlikler mevcuttur. Çevre koruma ve kirlilik yönetmeliklerinde jeotermalle ilgili hususlar ya hiç yer almamakta, eğer yer almış ise yeterli kapsamda olmamakta, kirliliğe ilişkin limit değerler gelişmiş ülke standartlarının çok üstündedir.
•”ÇED Gerekli Değil” Sorunu; Uluslararası uygulamalara göre, JES projeleri için ÇED kapsamında bir kapasite alt sınır değeri mevcut değildir. Türkiye’de ise mevcut uygulamaya göre ısıl gücü 5 MWe’ın altında olan projeler ÇED Yönetmeliğinden muaf tutulmuştur ve kapsamlı bir değerlendirmeye tabi değildir. Oysa ki 5 MWe altındaki projelerde de ısıl gücü yüksek projelerdeki süreçlerin ve sorunların aynısı yaşandığından, düşük kapasiteli santrallarda da potansiyel çevresel ve sosyal etkiler mevcuttur ve projeye özel değerlendirme yapılmadan yatırıma izin verilmemelidir. Tüm JES projelerinde kapasitelerine bakılmaksızın ÇED raporu istenilmelidir.
•Paydaş Katılımının Göz Önünde Bulundurulmaması; Çevresel ve sosyal mevzuatlardaki boşluklardan biri de Projeden Etkilenen Kişilerle ilgili olarak yeterli paydaş katılımının göz önünde bulundurulmaması ve bir şikâyet giderme, izleme ve değerlendirme mekanizmasının mevcut olmamasıdır. Her ne kadar proje alanında yasa gereği halkı bilgilendirme toplantıları yapılmakta ise de çoğunlukla yöre halkının tepkisiyle karşılaşılan bu toplantılardaki şikayet ve talepler idari otorite ve yönetsel kurumlarda karşılığını bulmamaktadır. Bu kapsamda, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, kapasite sınırı olmaksızın tüm JES projelerinde uygulanan Paydaş Katılımı Planlarının hazırlanması ve uygulanması; tüm paydaşların da sürece dahil edilmesi gereklidir. DEVAMI YARIN