Aydın’da jeotermal kaynaklara bağlı enerji üretimi 1984 yılından beri artarak devam etmektir. 2020 yılı sonu itibarı ile Aydın’da 776,93 MW kurulu güç kapasitesi ile 35 adet Jeotermal santral (JES) işletme halinde idi. Bu kurulu güç miktarı tüm Avrupa kıtasında jeotermal kaynaklara bağlı üretilen enerjinin yüzde 24’ne tekabül etmektedir. Bu rakamın anlamı, toprak yüzölçümü başına Aydın İlinin dünyada en fazla JES’in kurulduğu ve enerji üretiminin yapıldığı yerleşim yeri olduğunu göstermesidir. Avrupa kıtasının on binde 7 büyüklüğünde toprak yüzölçümüne sahip Aydın’da, sayısal olarak dünyanın en fazla JES’lerinin kurulması, bu JES’lerin eski teknoloji ile çalışması, JES’lerin kurulum ve çalışma süreçlerinde yasalara uymamaları-denetlenmemeleri-idare tarafından koruma kalkanı altına alınmaları, JES’lerin Aydın’da yaşamı sürdürülebilir olmaktan çıkaracak düzeyde hava-su-toprak-gıda kirliliği yapmalarına, Aydın’nın hastalık-kanser-ölüm artışlarında Türkiye’de lider iller arasına katılmasına sebep olmuştur. Aydın’da vahşi jeotermal uygulamalarına ve sonuçlarına yıllardır halk, sivil toplum kuruluşları, sendika ve odalar karşı çıkmakta, köylerde kadınların öncülük ettiği jeotermale karşı direniş çadırların sayısı her geçen gün artmaktadır. JES’lere karşı gelen sivil insiyatifi, üniversite ve odaların JES’lerle ilgili yaptıkları bilimsel çalışmaları görmezden gelen resmi idare, JES’lerin temiz-çevre dostu-yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynakları olduğu konusunda ısrar etmektedir. Türkiye’de son 2 ay içinde resmi idarenin gerçeklere karşı takındığı görmüyorum-duymuyorum-bilmiyorum tavırlarını yıkan iki resmi rapor yayınlandı. Bunların ilki AB, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ortak yaptıkları “Türkiye’de Jeotermal Kaynakların Kümülatif Etki Değerlendirmesi Projesi”, diğeri de TMMOB’un yaptığı “Büyük Menderes Havzasında JES Gerçeği” raporlardır. TMMOB’un yayınladığı raporun sonuç kısmı şu şekildedir:
I) Mevcut JES’lerin, kuyuların ve iletim hatlarının yer seçimi sorunludur. JES’lerin, arama kuyuları ve nakil hatlarının çoğunluğu, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na, Büyük Ova Koruma Kanunu’na, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunu’na göre yanlış ve hukuka aykırı işlemlerdir. Zeytin ağaçları sökülerek zeytinlik vasıfları yok edilmeye çalışılmaktadır. Gerek dikili alanların yoğunluğu, gerekse parsel bazında sondaj kuyusu açılması, tarımsal bütünlüğü bozmakta, mutlak korunması gereken verimli tarım araziler tarım dışına çıkarılmaktadır. Tarımsal üretim ve tarımsal alan bütünlüğü ilkeleri, santral ya da kuyu yerleri parsel bazında değerlendirilmemeli, havza bazında değerlendirmelidir.
II) Mevcut JES, kuyu ve iletim hatlarının çevresel etkileri önemsenmeden, akışkanlar ve gazlar yeterince ölçülmeden ve denetimlerle yanlışlar önlenmeden doğaya salınmasına yönelik uygulamalar, toprak, su ve bitkisel ürün kirliliği açısından sorunludur. Jeotermal atık sular yüksek miktarda tuz, bor, tarımsal üretim için zararlı madde, arsenik ve su kirliliği yapan maddeler içerdiği için, akışkanların kontrolsüz boşaltılması durumunda yüzey ve yeraltı suları kirlenmektedir. Ayrıca yüksek derişimler, hem kullanılan yüzey ve yeraltı suları, hem de toprak için tehdit oluşturmaktadır. Jeotermal akışkanların mevzuata aykırı biçimde Büyük Menderes nehrine deşarj edilmesi sonucu nehrin kirletilmesi halk sağlığı yanı sıra, başta incir, zeytin, üzüm ve pamuk olmak üzere tarımsal üretimin sağlıklı sürdürülebilirliği açısından çok ciddi tehdit oluşturmaktadır.
III) JES’lere izin verilmesi aşamasında uygulanan ÇED süreçleri sorunludur. Çevresel etkileri olan projelerin bu etkilerinin kümülâtif olarak incelenmesi, çevredeki diğer projelerin etkileri ile birlikte değerlendirme yapılarak yörenin kaldırabileceği etkilerin buna göre belirlenmesi gerekmektedir. Değerlendirme yapılırken B.Menderes havzasındaki tüm diğer JES’lerin, diğer çevresel etkileri bulunan projelerin ve bölgedeki mevcut kirliliğin birlikte göz önünde bulundurulması, çevreye ve insan sağlığına olacak zararların kümülâtif biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu yalnızca bilimsel bir gerçek değil aynı zamanda Yüksek Mahkeme kararları ile de ortaya konmuş bir zorunluluktur. Bu bağlamda ÇED süreçleri etkin işletilmeli, “ÇED Gerekli Değildir” kararları, başvuran projeyi tekil olarak değil, bölgedeki tüm benzer projelerle birlikte oluşturacağı bütünleşik çevresel etkileri değerlendirilerek alınmalıdır. “ÇED Gerekli Değildir” ya da “ÇED Olumlu” işlemlerine karşı Yargının verdiği iptal kararları kesinlikle ve ivedilikle uygulanmalıdır.
IV) Yeraltından çekilen akışkanla birlikte gelen yoğunlaşmayan gazların atmosfere salınmaması ile akışkanın bir damlasının dahi yer üstüne deşarj edilmemesi ilkelerine uyulmamaktadır. Yüzeye çıkan akışkanlar, doğaya bırakılan deşarjlar ve havaya salınan gazlar konusunda gerekli ölçüm, inceleme ve denetimler yapılmamakta, yapıldığı söylenen ölçüm ve analiz sonuçları kamuoyuyla paylaşılmamaktadır. Bu tür uygulamalardan vazgeçilmeli, hava, toprak ve su kirliliğinin periyodik ölçümü ve denetim faaliyetleri etkin bir şekilde yapılmalı, yerel yönetimlere, bağımsız denetim kuruluşları veya üniversitelere izin verilmeli, kısa aralıklarla sonuçlar kamuoyuna açıklanmalıdır.
V) Aydın’da JES’lerin yaşam alanlarından uzağa kurulması ilkesine uyulmamakta, jeotermal atıkların insan ve canlı sağlığına etkileri önemsenmemekte ve yeterince araştırılmamaktadır. Bazı JES’ler ve arama kuyuları yerleşim yerlerinin hemen bitişiğine yapılmakta, nakil hatları bazı yerleşim yerlerinin içerisinden geçmektedir. Havada hissedilen yoğun kükürt kokusu yanında, önemli gürültü kirliliği de yaşanmaktadır. Havaya salınan su buharları bağıl nemin artmasına neden olmakta, gazlar bölgenin hava kalitesine ciddi oranlarda zarar vermekte, iklimsel değişikliklere neden olmaktadır. Jeotermal atıkların insan ve tüm canlıların sağlığına etkileri ivedilikle incelenmeli, son yıllarda arttığı gündeme getirilen kanser vakaları araştırılmalı ve kamuoyu bilgilendirilmelidir. İzinlendirme sürecinde ÇED Raporuna ek olarak mutlaka “Sağlık Etki Değerlendirmesi” raporu da istenmelidir.
VI) JES’lere arama ve işletme ruhsatı, lisans verme konusu sorunludur. Jeotermal, plansız kullanıldığında tükenen bir kaynaktır. Sahaların kapasitesini aşan tesis ve kuyu izinleri nedeniyle kullanıma alınan tüm sahalarda rezervuar basınçları düşmekte, suyun soğuması hızlanmakta ve kaynaklar tükenmektedir. Halen izin verilmiş olanlarla birlikte ihale edilecek yeni ruhsat sahaları, jeotermal kaynakların daha çabuk tüketimine neden olacağından, kamu yararına ve sürdürülebilir çevre ilkelerine, 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’na aykırılık taşımaktadır. Ayrıca kapasitesinden fazla çekim yapılması arazide çökmeler yaşanması riskini ortaya çıkarmaktadır. Jeotermal kaynakların fazlaca kullanıldığı arazilerde yapılan reenjeksiyon sismik aktiviteyi tetiklemekte ve depreme sebep olmaktadır. Bu bağlamda jeotermal elektrik üretim alanlarında mutlaka doğal depremsellik ve tetiklenmiş depremsellik kayıt ve değerlendirme uygulamalarının yapılması gerekmektedir.
VII) Jeotermal kaynakların kullanımına yönelik yasal ve kurumsal mevzuat karışık ve sorunludur. Jeotermal kaynakların kullanımına yönelik iş ve işlemler başlıca 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun ile 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanun kapsamında yürütülmektedir. 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, kapsama giren ve girmeyen illerde farklı uygulamalara neden olmaktadır. 6360 sayılı yasa ile İl Özel İdareleri kapatılan illerimizde jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli suların araması, araştırması, geliştirilmesi, izlenmesi ve denetlenmesinin hangi idari birimler tarafından yürütüleceği belirsizliği halen giderilememiştir.
Jeotermal enerjiden bilimsel gerekliliklere uygun bir şekilde yararlanabilmesi için, yaşanan sorunların tanımlanması ve çözümler geliştirilmesi, mevzuat karmaşasının giderilmesi, Bakanlıklar ve ilgili idareler arasındaki eşgüdümü, işlevsel bir işleyişi, etkin bir denetimi sağlayacak kurumsal işleyişle ilgili öneriler hazırlaması için TBMM Araştırma Komisyonu kurulmalıdır. Jeotermal kaynakların aranması, kullanımı ve işletilmesine ilişkin mevzuattaki yetersizliklerin giderilmesi, mevzuatın bilimsel ve teknik gereklere uygun olarak Dünya ölçeğine çekilmesi, arama ve işletme aşamasındaki mevzuata aykırı uygulamaların denetlenmesi ve engellenmesi ile aykırılıklara devam eden mevcut işletmelerin ruhsatlarının iptal edilmesi, santralların çevresel etkilerinin bütüncül biçimde tespit edilerek değerlendirilmesi ve en aza indirilmesi için gerekli işlemlerin yapılması, tüm bu aşamalarda eksik olan kamu denetiminin tam anlamıyla sağlanması gerekir. Bunlar yapılmadan yeni ruhsat sahalarının devreye alınması yaşanan tüm zararlı sonuçların katlanarak artmasına, Aydın’da Dünyaca ünlü incir ve zeytin başta olmak üzere tarımsal faaliyetlerin yok olmasına, Aydın’ın insan sağlığı açısından yaşanmaz hale gelmesine neden olacaktır. Aydın ili özelinde önerilerimiz; “Enerji mi, Tarım mı, daha önemlidir?” gibi gereksiz tartışmalara girmeden, koruma-kullanma dengesi içerisinde mevcut JES tesislerinin etkin bir şekilde denetlenmesi, yanlış yerde yanlış projelendirilen ya da yanlış uygulamalarla işletilen JES’lerin faaliyetlerinin durdurulması ve gerekli düzeltme/ düzenlemeleri yapmadan çalışmalarına izin verilmemesi gereklidir. Ek olarak, kapasite aşımı nedeniyle Aydın’da yeni JES yatırımlarına izin verilmemelidir.
TMMOB olarak taleplerimiz;
1. Yasal düzenlemelerde yer alan kamu yararı kavramı öznel ve nitel ölçütlere değil, toplumun ve emekçi halkın yararını gözeten nesnel ve nicel ölçütlere dayandırılmalıdır.
2. Acele kamulaştırma yasal düzenlemesi değiştirilmeli, insan haklarına aykırı bu uygulama derhal sona erdirilmelidir.
3. Halkın ve demokratik kuruluşların hatalı uygulamalara yasal itiraz hakkını sınırlayan, önleyen, hatalı yoruma açık; “doğrudan zarar görme şartı”, “yüksek dava açma harçları ve çok yüksek bilirkişi ücretleri” gibi tüm engeller kaldırılmalı.
4. Birçok büyük şirkete kamudan kaynak aktarımına dönüşen yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriği yüksek fiyatla alım garantisi uygulaması gözden geçirilmeli ve kapsamı ihtiyacı olan santrallarla sınırlanmalıdır.
5. Doğal çevreyi ve toplumsal yaşamı olumsuz etkilediği saptanan tüm santralların faaliyetleri durdurulmalıdır.
6. Üretim şekli ne denli çevre dostu olursa olsun, elektrik üretme gerekçesi, santral çevresinde yaşayan insanların istekleri dışında yaşamsal haklarının sınırlanmasını, ortadan kaldırılmasını haklı kılamaz.
7. Şu anda yatırımları önceleyen, baştan savma bir şekilde hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme sistemi tamamen değiştirilmelidir.
8. Kamu yönetimi, tüm enerji yatırımlarında, yaşam alanlarının olumsuz yönde etkilenmemesi konusunda, kuralları geçersiz kılacak istisnaları kurgulamakla değil, kuralları istisnasız uygulamakla, yurttaşların anayasal haklarını savunmakla yükümlü olmalıdır. Ülke doğasının tahrip edilmesine, flora ve fauna kaybına ve yerel halkla yeni bir anlaşmazlık alanının yaratılmasına yol açabilecek uygulamalar sona ermelidir.
9. Tüm enerji projelerinde sürecin tüm aşamalarında, toplum yararı ve çevre, öncelikle göz önüne alınmalı, halkın kabulü, diyalog ve danışma önemsenmeli, verimli tarımsal arazilere enerji tesisi kurulması ve halkın geçim kaynağı olan tarım alanlarına ve ürünlerine zarar verilmesi mutlaka önlenmelidir.
10. Atanmış ve seçilmiş yöneticilerin görevi, santral yatırımcısı sermaye gruplarının çıkarlarını kollamak değil, her ne pahasına olursa olsun, o bölgede yaşayan insanların, toplumun, çevrenin, doğanın ve ülkenin çıkarlarını korumak olmalıdır.