Toprağın işlenmesi; insan, hayvan ve bitkilerin yaşamlarını sürdürebilmelerinin yanında doğa dengesi açısından da önemlidir.
Kişilerin işleyebileceğinden fazla toprağa sahip olması, “tarım işçisi” kavramını ortaya çıkarmıştır. Tıpkı sanayi işçisi kavramı gibi. Türkiye’nin en büyük şirketinde çalışan vasıfsız bir kişi dahi, haksızlığa uğradığında mahkeme yoluyla hakkını arayabilmektedir. İsterse karşısındaki Türkiye’nin en zengin insanı olsun, fark etmez. Çünkü yasalar sanayi işçisi açısından nettir, açıktır. Dolayısıyla sanayi patronu kolay kolay çalışanını haksızlık edemez. Çalışanları üzerinde baskı kuramaz, çalışanını mağdur edemez. Çalışanını keyfi işlerinde kullanamaz. Tersini düşünelim. Yani, eğer sanayi işçisinin hakları yasalarla belirlenmemiş olsaydı durum ne oldurdu? Bu durumda patron mahiyetindeki kişilerin; kendisine mahkum, mecbur olmasından dolayı keyfi uygulamalara giderdi. Yerine göre, patronun uygulamaları devletin sosyal hayatla ilgili yasalarının uygulanmasını dahi olumsuz etkileyebilirdi. Peki patronların birleşmesinin, beraber hareket etmesinin sonucu ne olurdu? Bu durumda yasalar egemen güç olan patronların istediği gibi çıkardı ya da patronlarla devlet sürekli çekişmeli duruma, kavgalı hale gelirdi. Hatta patronlar elindeki işgücünü/ailelerini devlete karşı örgütleyebilirlerdi. Çünkü patronların mahiyetindeki kişiler her şartta patronlarının eline bakar durumda olurlardı.
Bugün sanayide çalışan bir işçi patronunun yüzünü dahi görmeden işini yapmakta ve de patronunun yüzünü dahi görmeden bankadan parasını almaktadır. Yani sanayi işçisinin patronu “iş” tir. Eğer bugün bir sanayi patronu işçisinin ücretini ödemezse işçi deyim yerindeyse mahkeme yoluyla ücretini “ söke söke” tahsil edebilmektedir. Patronun karşısına geçip, patronunun yakasını yapışabilmektedir. Patronu işçisini herhangi bir kuruma veya devlete karşı örgütleyemez. Çünkü işçisi bunu yapmaz. Çünkü işçinin arkasında yasalar var. Yerine göre işçi çok istiyorsan git kendin yap der.
PEKİ TARIMDA DURUM (TARIM ÇALIŞANI YASALARI) NEDİR?