Kadın sağlığı, DSÖ tarafından “kadında sadece hastalık veya sakatlık olmaması değil, bedenen, ruhen, sosyal yönlerden tam olarak iyi olması” şeklinde tanımlanmıştır. Kadın sağlığı psikososyal faktörler, politik faktörler, kadın statüsü, ekonomik faktörler, yasalar, politikalar, insan haklarının varlığı, mevcut sağlık sistemi, kadının biyolojik özellikleri, eğitim düzeyi, çalışma ortamı, aile içi ilişkiler gibi faktörlerden etkilenmektedir.
Kadın sağlığını önemli derecede etkileyen bir diğer faktör de savaş ve göçtür.
Günümüzde insanlar; ekonomik krizler, savaşlar, iç karışıklıklar, sürgünler, etnik çatışmalar, gelir eşitsizlikleri, yaşanılan bölgede arzu edilen refah seviyesine ulaşamama, gelişmiş ülkelerde iş gücü açıkları, nüfus baskısı, adaletli dağıtılmamış topraklar, işsizlik ve istihdam sorunları, iş değişikliği, verimde düşüklük, tarımda makineleşmenin artması, eğitimle birlikte artan hareketlilik, iklim şartları, tarım alanlarının özellikleri, terör, kan davaları, aile birleşmeleri, gelecek nesile daha iyi yaşam ve eğitim koşulları sağlama isteği, baskıcı politikalar, huzurlu yaşama isteği gibi nedenler ile göç etmektedirler.
Göç eden bireyler göçmen, mülteci ve sığınmacı olarak sınıflandırılmışlardır.
Bugün dünyada 220 milyon civarında uluslararası göçmen bulunmaktadır.
BM’lere göre, son 50 yıllık dönemde dünyadaki göçmen sayısı 3 kat artmıştır.
Günümüzde göç olgusu uluslararası bir sorun olup, dünyada birçok ülke göç hareketlerinden eş zamanlı olarak etkilenmekte, göç olgusu insan hakları bağlamında önem kazanmaktadır.
Psiko-sosyal bir travma olan göç sürecinden en çok kadınlar ve çocuklar etkilenmektedir. Kadınlar uluslararası göçmenlerin yarısını oluşturmaktadır.
Günümüzde tüm dünyada zorla yerlerinden edilen 25 milyon insanın yüzde 70’ini kadınlar oluşturmaktadır. Bu nedenle de günümüzde “göçün kadınsılaşmasından” söz edilmektedir.
Dünya ülkelerinde yaşayanların 2013 yılına ait ilk 10 ölüm nedeni incelendiğinde, savaşın ilk 10 neden arasına girdiği görülmektedir. Çatışmaların olduğu bölgelerde insanlar yaşam için gerekli temel ihtiyaçlara ulaşmada sıkıntı çekmektedir. Dünyada kalkınma hedeflerine bakıldığında, hedeflerin gerisinde yer alan bölgelerin savaş ve iç çatışmaların olduğu yerler olduğunu görülmektedir. Her gün çatışma nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan kişi sayısı 2013 yılında 32 bin kişidir. Bu kişiler genel olarak Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali, Suriye, Kongo Cumhuriyeti, Sudan’da bulunmaktadır. 2013 yılı sonunda çatışma ve şiddet nedeniyle 34 milyon kişi yerinden edilmiştir. Savaş, iç savaş ve çatışma ortamının kadın ve çocukların sağlığı üzerine getirdiği birçok fiziksel, ruhsal ve sosyal sorunlar bulunmaktadır. Erkeklerin yokluğunda kadınların üzerine tüm ailenin sorumluluğu da kalmaktadır. Göç olgusunda kadınlar hem göçmen, hem de kadın olarak çifte yük taşımaktadır. Çünkü kadınlar bu süreçte daha savunmasızdır.
Göç hareketleri kadının eğitimini, sosyal yaşamını, evliliğini ve aile ilişkilerini, iş hayatını ve sağlığını önemli derecede etkilemektedir. Zorunlu göç sırasında travmatik yolculuk deneyimleri, sığınma sistemine erişiminde sorunlar, yasal statü kazanmak için uzun bekleme süreleri, sosyal destek ağlarından yoksun olma, kültürel sorunlar, dil sorunu, çalışma hakkı, barınma, beslenme, eğitim, sağlık hizmetlerine ve sosyal hizmetlere erişim ve ilaç temininde sorunlar yaşamaktadırlar.
Göç olgusu, kadın ve çocuklara cinsel taciz, tecavüz, insan ticareti, toplumsal cinsiyet temelli şiddet, cinsel yolla bulaşan hastalık olgularında artış ve hizmetlerden yararlanamama gibi ek riskler yüklemektedir.
Sığınmacı ve mülteci kadınların sağlık sorunlarına baktığımızda; beslenme bozuklukları, anemi, sıtma, solunum yolu enfeksiyonları, bulaşıcı hastalıklar, fiziksel ve cinsel şiddet, istenmeyen ve riskli gebelikler, düşükler, doğum komplikasyonları, kronik hastalıkların komplikasyonları, sosyal dışlanma, depresyon, kaygı bozuklukları, uyku bozuklukları, post-travmatik stres bozukluğu gibi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Geldikleri ülkenin sağlık çalışanlarının bu grupların gereksinimleri konusunda deneyiminin az olması, dil engeli, kültürel engeller, sağlık hizmeti ile ilgili farkındalığın düşük olması, hizmetlerin ücretli olması, kimlik sorunları, idari ve yasal engeller gibi sorunlar yaşamaktadırlar.
Göçmen kadınların ruh sağlığını olumsuz etkileyen faktörlerden biri de; toplumsal cinsiyet temelli şiddettir. Irkçı tutumlara ek olarak, kadın ve yabancı olmak, göçmen kadınları evde, sokakta ve işyerlerinde fiziksel istismar ve şiddet açısından daha savunmasız hale getirmektedir. Bilimsel çalışmalara göre, göç sonrası kadınlar eşlerinden daha fazla fiziksel şiddet görmektedir.
Şiddet mağduru göçmen kadınlar; yasal haklarını ve başvurabilecekleri kurumları bilmemeleri, dil sorunları, kültürel ya da sosyal izolasyon ve ülkeden ihraç edilme korkusu nedeniyle polise ya da diğer destek hizmetlere başvurmamaktadır.
Göç sorunuyla bağlantılı diğer bir konu da insan ticareti sorunudur.
2011 yılı verilerine göre dünya genelinde saptanan insan ticareti mağdurlarının yüzde 49’unu kadınlar oluşturmaktadır. İnsan ticareti mağdurları arasında en çok görülen sömürü şekilleri cinsel sömürü (yüzde 53) ve zorla çalıştırma (yüzde 40) olduğu belirtilmiştir. Cinsel sömürü içerisinde ise kadınların payı yüzde 97’dür.
İnsan ticareti mağduru kadınlar; post-travmatik stres bozukluğu, depresyon, madde kullanımı, cinsel istismar, tecavüz, şiddet, bulaşıcı hastalıklar, istenmeyen gebelikler, isteyerek düşükler, damgalanma gibi sağlık sorunları yaşamaktadırlar.
Türkiye, 1960-1970’lerde, göç veren bir ülke iken son yıllarda kendisi göç alan ülke haline gelmiştir. Bugün Türkiye’de geçici koruma verilmiş yaklaşık 3 milyon Suriyeli yaşamaktadır. Bunların sadece 300 bini kampta kalmakta, diğerleri pek çok ilde yaşamaktadır. Ülkemizde Suriye dışı ülkelerden gelen, yarısını kadınların oluşturduğu 300 bin kadar kayıtlı mülteci ve sığınmacı da vardır.
Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Ankara İl Sağlık Müdürlüğü ve Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Fonu 2015-2016 yıllarında Ankara’da göçmen kadınların sağlık sorunları ile ilgili ortak çalışma yaptılar. Bu çalışma sonuçlarına göre ülkemizde yaşayan göçmen kadınlarda en çok karşılaşılan sağlık problemleri arasında bulaşıcı hastalıklar, vajinal enfeksiyonlar, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, fiziksel ve cinsel şiddet, aile planlaması hizmetlerinden yararlanamama, hastanede yapılan doğum sayısının az, evde yapılan doğumların sayısının çokluğu, düzensiz adet kanamaları, kendiliğinden meydana gelen düşükler, çok sayıda ve kısa aralıklarla meydana gelen gebelikler yer almaktadır. İçişleri Bakanlığı’na göre, 2005-2014 yılları arasında ülkemizde 1.138 insan ticareti mağduru tespit edilmiştir.
Ottawa Sözleșmesi’nden bu yana sağlığın temel ön koşullarından birisi “barış”.
Barışın olmadığı, savaş ve çatışmaların hüküm sürdüğü bölgelerde sağlığın diğer ön koşulları olan gıdaya ulaşımda, barınmada, kaynakların kullanımında sorunlar yaşanmaktadır. Çözüm, savaşın olmadığı bir dünyada yatmaktadır.