Evvelâ îsar ne demek, onu izah edelim. Îsâr, TDV İslâm Ansiklopedisi’nin internet adresinde şu şekilde tarif edilmiştir. ” Sözlükte “bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma, tercih etme” mânasına gelen îsâr ahlâk terimi olarak “bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedakârlıkta bulunması” demektir. Cürcânî îsârı, “kişinin başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veya bir zarardan öncelikle onu koruması” şeklinde tarif ederek bu anlayışın din kardeşliğinin en ileri derecesi olduğunu belirtir. Îsâr anlamında Batı dillerinde kullanılan altrüizm karşılığında modern Arapça’da daha çok gayriyye, Türkçe’de diğerkâmlık ve özgecilik terimleri kullanılmaktadır. Bir kimsenin cömertlikte îsâr derecesine ulaşabilmesi için ikram ettiği şeye kendisinin fiilen muhtaç durumda bulunması şart değildir; önemli olan, muhtaç olsa dahi başkasını kendisine tercih edebilecek bir ahlâk anlayışına ve irade gücüne sahip bulunmasıdır.” (Mustafa Çağrıcı, https://islamansiklopedisi.org.tr/isar--digerkamlik Erişim tarihi:09.02.2021 saat:12.23/TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul'da basılan 22. cildinde, 490-491 numaralı sayfalarda yer almıştır) Şimdi büyük Türk Sultanı Sultan Melikşah’ın devlet idaresini sağlamlaştırmak için kardeşi Tekeş ile giriştiği mücadelede sergilediği asalete geçebiliriz. Bu asaletin asrımıza ışık tutacağı âşikârdır. Modern! Yüzyılda eşine rastlamak mümkün mü, bilmek mümkün değil. Bu hususla alakalı değerli fikir adamı Dursun Gürlek’in Yeni Şafak’ta yayınlanan makalesinden bir bölümü nakletmek istiyorum. Zira tarihe kayıt düşülmesi açısından ehemmiyet arz ettiğini düşünmekteyim. Şöyle diyor sayın Gürlek: Zekâi Konrapa hocanın 744 sayfalık “Bolu Tarihi” kıymetli şehir kitaplarından biridir. Bir akşam evrak-ı perişanı karıştırırken 18 Eylül 1963 tarihli haftalık Yeni İstiklal gazetesinde “Sultan Melikşah’ın Duası” başlıklı yazısını görünce ilgiyle okudum. Benim alakamı celbeden bu yazıdan hoşlanacağınızı düşünerek aşağıya alıyorum. “Yedinci Milad asrında Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde doğan İslâm güneşi, az zamanda batıda Atlas Okyanusu’ndan doğuda Çin ufuklarına kadar ilâhî nurlarını saçmış, medeniyet sahasına zinde bir İslâm dünyası çıkarmış idi. On sekiz çeşitli ırkın teşkil ettiği İslâm dünyası şerefli ve parlak asırlar yaşadıktan sonra, on birinci Milad asrında pek hazin bir duruma düşmüş idi. Çeşitli mezhepler yüzünden siyasi birlik sarsılmış, irili ufaklı hükümetlere bölünerek askeri satveti yok olmuştu. Bizans ordularının devamlı saldırılarına karşı kendini koruyacak halde değildi. İslâm medeniyetinin en yüksek otoritesi olan Abbasoğulları halifeliği, başşehirleri Bağdat’ta bile siyasi otoritesini kaybetmiş, ‘Emirü’l- Ümera’ denilen askeri kumandanların oyuncağı olmuşlardı. İşte İslâm dünyasının sarsılmış, kuvvetten düşmüş böyle bir devrinde siyaset sâhasına yeni bir unsur atıldı. Kahraman Türklerin bir kolu Müslüman Oğuzların bir boyu olan Selçuk oğulları, Horasan’da büyük bir devlet kurdular. Çok geçmeden askeri ve idari teşkilatlarıyla, dini siyasetleriyle, medeni kabiliyetleriyle İslâm âlemine yeni bir ruh aşılayarak taptaze bir hayat kattılar. Abbasi halifeliğini de himayelerine aldılar. Bu devletin 3. padişahı olan Celalüddevle, Melikşah devrinde Büyük Selçuk Sultanlığı’nın sınırları Çin’den Marmara kıyılarına, Kafkaslardan Hint Okyanusu’na kadar uzanıyordu. Bağdat Rasathanesi’ne yaptırdığı ve ilmî bakımdan ‘Jüliyen’ ve ‘Gregoryen’ takvimlerinden daha az hatalı ve ilkbaharın ilk gününü yılbaşı sayan ‘Takvim-i Celali’ adındaki ilk Türk takvimiyle, medeniyet tarihinde büyük bir isim yapan Melikşah, önemli bir isyanla, kardeşi Tekeş’in ayaklanma hadisesiyle karşılaşmıştı. Ordu toplamak, hazırlık yapmak, kardeşinin üzerine yürümek zorunda kalmıştı. Yanında Nizamülmülk de vardı. Kufe’de veziriyle birlikte Hz. Ali’nin kabrinde dua ettiler. Türbeden çıkınca Melikşah, nasıl dua ettiğini sordu. Nizamülmülk, ‘Padişahımın muvaffak olması için Allah’tan yardım niyaz ettim’ cevabını verirken sözünü kesti. -Hayır, ben öyle dua etmedim. Kardeşim ile ben hangimiz bu mülk ve millet için daha hayırlı olacak isek onun kazanmasını Rabbim’den rica ettim, dedi. Böylece tarihte benzerine nadir rastlanan ruh büyüklüğünü gösterdi. İşte böyle Türk-İslâm sultanlarının hayatı okunmaya değer, değil mi? https://www.yenisafak.com/yazarlar/dursungurlek/sultan-meliksahin-duasi-2057570 08.02.2021/14.55) İşte Türk-İslam Hakanı Melikşah’ın kardeşine gösterdiği îsâr telakkisi… Ders alınırsa tarih tekerrür eder mi?