Müslüman bir kişiyi günah işlemekten koruyan en büyük etken şüphesiz ki vicdanlarımızdaki Allah korkusu ve Allah saygısıdır.
Peki, Allah korkusu nedir? Yanımızda hiç kimsenin olmadığı bir zamanda bile elimizi, dilimizi, bedenimizi ve ruhumuzu haramdan, yalandan, haksızlıktan ve bütün kötülüklerden korumaktadır.
Allah bana ne der, benim seni gördüğüm halde bile bile elini harama uzattın derse ben ne cevap veririm diyerek haramdan kaçınmak ve Allah’a sığınmaktır.
Genellikle insanlar korktuklarından kaçar, sevdiklerine koşarlar. Sevmediklerinin yüzünü bile görmek istemezler. Ama kainatın sahibi ve maliki olan, bunca sayısız nimetleri bizim önümüze seren ulu Allah cc. hazretlerine sevgi, saygı, aşk ve muhabbetle ona koşarlar. Ona sığınırlar. Yüce Allah’ın hatırı için bütün kötü işlerden uzak dururlar. Bir anne çocuğunu azarlar, belki döver ama o çocuk yine anasının kucağına sığınır, ona sarılır. Oysa ulu Allah bizleri analarımızın milyonlarca sevgisinden daha çok bir sevgi ile bizleri sever. İşte bu sevgiye layık olan müminler günah işleyecekleri zaman Allah’tan utanırlar ve o kötülüğü işlemekten vazgeçerler. İşte buna Allah korkusu denir.
Bugün Müslümanlar, insanlar ahlaken bozulmuşlarsa, hak ve adalet gibi yüce duygular yaşantımızdan sanki silinmişse bunun ana nedeni insanların Müslümanların kalbinde Allah korkusunun olmayışındandır. Bir mümin Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan, dünyada ve ahirette çarptırılacağı korkunç cezadan çekinmeden suç ve günah işleyebiliyorsa o kimsenin kalbinde Allah sevgisi, Allah saygısı, Allah korkusu insanlık onuru yok demektir. Allah korkusundan yoksun olan kişilerden meydana gelen toplumlarda güven, emniyet, itimat, ahlak, fazilet ve en önemlisi o toplumda huzur olmaz.
Bugün Müslümanların çoğu namazını kılıyor, orucunu tutuyor, ibadetlerini yapıyor ama nefsini haksızlıktan haramdan koruyamıyor. Neden? Çünkü ibadetler ihlas ve samimiyetten, içtenlikten uzak olduğundan. İbadetlerini yürekten gelerek yapmadığından, kalbine Allah sevgisi yerleşmiyor. Allah korkusu olmadığı için de korkmadan Allah’tan utanmadan elini harama, dilini yalana bulaştırıyor. İşte bunlar ibadetlerin özümsenerek yapılmdığından, ibadetlerin sadece şekilden ibaret olduğundan dolayı da hayatımıza İslam yansımıyor.
İnsanları Allah korkusunun dışında hiçbir güç suç işlemekten önleyemez. Görüyoruz, kadın cinayetleri, tacizler, tecavüzler, zulümler, işkenceleri işleyenlere müebbet hapis cezası veriliyor. Adam yine uslanmıyor. Hapisten kaçıyor veya çıkıyor. Aynı suçu yine işliyor. Bu kişiyi ne kanun, ne nizam, ne jandarma, ne polis, ne hapis, hiçbir şey engelleyemiyor. İşte bu kişinin kalbine Allah korkusu yerleştirilseydi, bu adam değil eşini öldürüp çocuklarını yetim bırakmayı, bir karıncayı bile incitemezdi. İşte Allah korkusu böyle bir şeydir. Onun için mümin için olmazsa olmaz bir özellik ve güzelliktir Allah korkusu.
Yüce Allah buyuruyor ki; “Her nerede olursanız olun, Allah daima yanınzdadır. Bütün yaptıklarınızı görüyor ve biliyor. (Bir suç ve günah işlerken bunu asla unutmayın) (Hadid 4. ayet)
Allah sizleri mahşerde toplayacak, kimsenin üzerinde kimsenin zerre kadar hakkı kalmadan ödeyeceksiniz. (Ali İmran 9. ayet)
**
Yazımızı bir hikaye ile noktalayalım...
Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin bir talebesi vardı. Bütün iyilik ve fazîletler onda mevcuttu. Sonradan gelmesine rağmen Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri onu pek ziyâde seviyor, diğer talebeler ise bu hâli çekemiyorlardı. Talebelerinin bu hâli Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine mâ'lûm oldu.
Talebelerinin eline birer tane kuş verdi ve buyurdu ki:
"Her biriniz bu kuşları kimse görmedik bir yerde boğazlayıp getirsin."
Hepsi de kendilerine verilen kuşları aldılar, varıp ıssız bir mahalde boğazlayıp getirdiler. Yalnız o talebesi boğazlamadan getirdi.
Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri:
"Niçin boğazlamadın?" buyurdu. "Hocam! Siz kuşları kimse görmedik bir yerde boğazlayın demiştiniz. Ben ise bir ıssız yer bulamadım. Her yeri Allahü teâlâ görüyor" deyince Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri buyurdu ki:
"Arkadaşınızın fîrâsetini gördünüz mü?"
Talebelerin hepsi de tövbe ettiler ve boyunlarını büküp, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinden affedilmelerini dilediler.