İnsanın sosyal bir varlık olması ve toplu halde yaşaması, toplu halde yaşayan insanların da birbirlerinin yardımına ihtiyaç duyması sebebiyle İslâmî literatürde yardım ve yardımlaşmaya dair çok sayıda kavram bulunmaktadır. “Yardım etmek” anlamındaki avn kökünden türeyen teâvün ve muâvene “yardımlaşma” mânasında en sık rastlanan kelimelerdendir. İâne ve maûnet kelimeleri de “yardım etmek” mânasında kullanılır. Yardım eden kimseye ve genellikle işe yarayan her şeye muîn, birinden yardım istemeye istiâne, kendisinden yardım istenen kişiye müsteân denir (Lisânü’l-ʿArab, “ʿavn” md.). Yine aynı kökten gelen mâûn insanlara faydalı olan şeyleri anlatır (Taberî, XII, 709). Modern Arapça’da kooperatif için teâvüniyye kelimesi kullanılır. “Birine yardımcı olup yükünü sırtlama, yükünü paylaşma” anlamındaki zahr kökünden türeyen tezâhür ve müzâhere “birbirine destek olmak, yardımlaşmak”, zâhir ve zahîr de “yardım eden” demektir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ẓahr” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ẓahr” md.). “Yardım etmek” mânasına gelen bir başka kelime de nasrdır. Nasr “mazluma yardım etmek”, nusret ise “yardım etmenin güzelliği (hüsnü’l-maûne)” diye açıklanır. Aynı kökten nâsır ve nasîr “yardım eden”, tenâsur “yardımlaşma”, müstansır “yardım isteyen” mânasındadır. Nasîrin çoğulu olan ensâr kelimesi Mekke muhacirlerine yardım eden Medineli müslümanlar hakkında kullanılmıştır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “nṣr” md.; Lisânü’l-ʿArab, “nṣr” md.).
İslam Dini, evrensel bir dindir. İnsanın dünya ve ahirette mutlu olmasını amaçlamıştır. O nedenle, bu amaca ulaşmanın prensiplerini koymuştur. İnsanlar bu prensiplere uymak suretiyle hem dünyada hem de ukbada bahtiyar olurlar.
Bu prensiplerden biriside, kişilerin sahip oldukları maddî ve manevî imkanlarını Allah rızası için başkaları ile paylaşmaları prensibidir.
Bir toplumun içinde, hem zengin ve hem de fakir insanlar vardır. Zengin her türlü maddî imkanlara sahiptir. Yeme, içme, barınma, ulaşım, tedavi, eğitim vs. gibi hususlarda her istediğine her zaman kolaylıkla ulaşır. Fakir bu konularda zenginin ulaştığı nimetlerden mahrumdur.
Allah (c.c), fakiri bu imkansızlıkları ile baş başa bırakmamış, ona yeni umut kapıları açmış, hayata bağlanımasını sağlamış, zenginin malından ona pay ayırmış ve zekat müessesesini getirmiştir.
Zengin malının zekatını vererek imkanlarını fakirle paylaşacak, bunun karşılığında Allah 'tan cenneti alacaktır.
Allah, Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde zekattan bahsetmiştir. On sekiz yerde de zekatı “Beş vakit namazı kılın, malınızın zekatını verin ” şeklinde, dinin direği olan namazla beraber anmıştır.
“Muhakkak ki Allah (c.c), mü’minlerden mallarını ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır.” buyurmak suretiyle Yüce Allah, malını kendi rızası için fakirle paylaşan zengine cenneti vaad ederek, zengini sevindirmiştir. Öte yandan yaşama ümidi bulmuş, zengine saygı duymuş, hürmet etmiş, sevgisini onunla paylaşmış olan fakir de Allah’a şükretmiştir. Böylece dinimiz zenginin fakiri hor ve hakir görmesini, fakirinde zenginin malına göz dikmesini önlemiştir,
Dinimiz zengine, içinde yaşadığı toplumun fakir, muhtaç, aç ve çıplaklarına el uzatmasını, yardımcı olmasını, onların elem ve ızdıraplarını paylaşarak azaltmasını görev olarak vermiştir. Zengin bu görevini yaparak fakirin de toplumun sevincine saadetine ve mutluluğuna katılmasını sağlamıştır. Fakirin cemiyet içinde mahcup ve mahzun olmasını önlemiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “İman yetmiş iki şubedir. Bunlardan birisi kişinin yolda bulunan ve insanlara rahatsızlık veren taşı ve sair engelleri kaldırıp kenara koymasıdır.” Buyurmuştur. Müslümanın, müminlerin zarar görmemesi için bu tedbiri alması, toplum içinde mutluluğun paylaşılmasının en güzel örneğidir.
Bunun gibi dinimizde; cami, okul, yol, köprü, hastane, çeşme vs. gibi umumun menfaatine sunulmak üzere eserler yaptırmak, vakıflar kurmak, zekat, fitre, sadaka vermek, kurban etini dağıtmak, insanlarla güler yüzlü ve tatlı sözlerle konuşmak ve imkanları toplumun diğer fertleriyle paylaşmak suretiyle de; barışın, huzurun, birliğin ve beraberliğin tesisine katkıda bulunmuş olunur...