Ruhsat, idari karara dayanarak düzenlenen ve belli bir konunun sınırlarını tayin eden yetki belgesidir. Ruhsat verme işlemi, idarenin yararlandırıcı işlemlerinden sayılmaktadır. Ruhsatların en önemli özellikleri, idarenin tek taraflı açıklanan iradesine dayanmasının yanı sıra ilgililere hukuka uygunluk karinesinden yararlanma imkanını sunması ve yargısal denetime tabi olmasıdır. Buna göre, idare kamu yararını gözeterek ve kamu gücüne dayanarak ruhsat verme işlemlerini gerçekleştirir.
İlgiliye verilen ruhsat, idari karara dayandığından ve idari kararlar da hukuka uygunluk karinesinden yararlandığından ilgililer de bu karineden yararlanırlar. Yani ilgililerin ruhsatla düzenlenen yetki çerçevesinde gerçekleştirecekleri bütün işlemlerin yasalara uygun olduğunu kabul edilir ve aksini ileri süren üçüncü kişiler iddialarını ispatlamak zorunda olacaklardır. Ruhsatlar idarenin tek taraflı irade açıklamasına dayandığından belirli koşullarda yine aynı şekilde idare tarafından geri alınabilir. Ruhsatların yargısal denetime tabi olması ise ruhsatların düzenlenmesi ve geri alınması her ne kadar idarenin tek taraflı irade açıklamasına dayanıyor olsa da hukuk devleti ilkesi gereği yargı denetimine tabi olacağını anlamına gelmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası‘nın 168. maddesine göre: “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır”. Tüm doğal kaynaklar, yer altı kaynakları ve enerji kaynakları Devlete ait olup, Devlet tarafından bizzat veya gerçek veya tüzel kişiler eliyle kullanılabilmektedir. Ancak temel kural, söz konusu enerji kaynakları ile doğal kaynakların aranması ve işletilmesi hakkının devlete ait olmasıdır. Bu bağlamda, jeotermal enerji kaynakları da Devletin tasarrufu altındadır. Buna göre jeotermal enerji alanında arama faaliyetlerini gerçekleştirmek için “arama”, işletme faaliyetlerini gerçekleştirmek için ise “işletme ruhsatı” alınmalıdır.
Arama faaliyetleri genel olarak jeotermal enerji kaynaklarının yerini ve niteliğini tespit etmek amacı ile gerçekleştirilirler ve jeotermal enerji kaynaklarının mülkiyeti kamuya ait olduğundan bu faaliyetlerle uğraşmak isteyenlerin idareden izin alması zorunlu bir hal almaktadır. 5686 sayılı Kanunu’nun 3. maddesinin 24 bendine göre arama ruhsatı, sınırları belirli bir alanda kaynak arama faaliyetlerinin gerçekleştirilebilmesi amacı ile projeye dayalı olarak verilen bir izin belgesi olarak düzenlenmiştir. İdare tarafından düzenlenen arama ruhsatının geçerlilik süresi 3 yıldır.
Jeotermal kaynakların mülkiyeti devletlere ait olduğundan, enerji üretim faaliyetlerinden devletlerin vergi toplamaları ve belirli koşulların oluşması halinde enerji üretimi ile uğraşanların bizzat ruhsatı veren idareden izin almaları gerekir. Bu izin devletlerin iç hukuk sistemlerinde işletme ruhsatı olarak düzenlenir. İşletme ruhsatı, 5686 sayılı Kanunu‘nun 3. maddesinin 26. bendinde düzenlenmiştir. Buna göre işletme ruhsatı, sınırları tayin edilmiş bir alanda akışkanların üretilebilmesi ve değerlendirilmesi için projeye dayanarak verilen izin belgesi olarak tanımlanmıştır. Jeotermal enerji faaliyetlerine ilişkin verilen işletme ruhsatı bu alanda gerçekleştirilecek akışkanın üretimi ve bunların kullanım alanlarını, enjeksiyon, reenjeksiyon, deşarj ve bu faaliyetlere yönelik sondaj çalışmalarını, testleri ve bunların kullanım alanlarını ve bunlarla ilgili tesislere ilişkin işletme faaliyetlerini kapsar (26727 sayılı Yönetmeliğin 9. maddesinin 1. fıkrası). Ruhsat sahibi tarafından işletme ruhsatı, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu Kararı veya ÇED Gerekli Değildir Karar belgesi alındıktan sonra, ilgili bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlardan en geç 3 ay içinde alınmalıdır. ÇED işlemleri ve gerekli izinler alınmadan işletme ruhsat sahibi işletme faaliyetlerine başlayamaz (26727 sayılı Yönetmeliğin 9. maddesinin 3. fıkrası). İşletme ruhsatının geçerli olduğu süre 30 yıldır. İşletme ruhsatının süresi sahibinin talebi üzerine her defasında 10’ar yıllık süreler ile uzatılabilir.
5686 sayılı Kanunda yer alan düzenlemelere göre İl Özel İdaresi veya Valilikler, jeotermal enerji kaynakları alanında en fazla görev ve yetkiye sahip olan kuruluş statüsündedir. Valilik arama ve işletme ruhsatlarının düzenlenmesi ve gerektiğinde bunların uzatılması işlemlerinin gerçekleştirilmesi, sicil kaydının tutulması, ruhsat sahiplerinin gerçekleştirdikleri jeotermal enerji faaliyetlerinin denetlenmesi ve bu alanda yasal düzenlemelere aykırı uygulamaların yaşanması halinde idari yaptırımların uygulanması, gerektiğinde alanların işletilmesinin devam ettirilmesini sağlamak amacı ile ihale düzenlemesi veya söz konusu alanların yeni başvurulara açılmasını üstlenir.
İdare görev yaparken yetkilerini kullanırken, akitlerden veya akit dışı durumlardan doğan mali sorumluluğu olabilir. “Akdi idari sorumluluk”, idarenin bir özel kişi ile yapmış olduğu idari sözleşme hükümlerine aykırı olarak alacaklıya vermiş olduğu zararı tazmin yükümlülüğü şeklinde ortaya çıkmaktadır. İdarenin “akit dışı sorumluluğu” ise idarenin tek taraflı olarak tesis ettiği işlemleri ve eylemleri ile kişilere verdiği zararları tazmin etme yükümlülüğünün doğması olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu sorumluluk “kusurlu” ve “kusursuz sorumluluk” olmak üzere ikiye ayrılır. “İdarenin kusurlu sorumluluğu”, idarenin hukuka aykırı olarak gerçekleştirdiği bir eylem veya işlem ile üçüncü bir kişiye verdiği zararı tazmin etme yükümlülüğü olarak karşımıza çıkmaktadır. “İdarenin kusursuz sorumluluğu” ise, yine idare tarafından fakat bu sefer hukuka uygun olarak gerçekleştirdiği bir eylem veya işlem sonucunda üçüncü bir kişiye verdiği zararı bazı durumlarda tazmin etme yükümlülüğünün doğması olarak meydana çıkmaktadır. Söz konusu sorumluluk “risk ilkesi” ve “fedakarlığın denkleştirilmesi” ilkelerine dayanmaktadır. Buna göre risk ilkesi, idarenin hiçbir kusuru olmasa bile yürüttüğü tehlikeli faaliyetlerden dolayı veya faaliyetlerinde kullandığı tehlikeli araçlarla verdiği zararlardan dolayı zararı tazmin etme yükümlülüğünün ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi ise, idarenin kamu yararı düşüncesi ile gerçekleştirdiği bir faaliyet sonucunda belirli kişilerin zarar görmesi halinde bu zararın, idarenin kusuru olmasa bile idare tarafından tazmin edilmesi anlamına gelmektedir. Söz konusu durumda idare kamu yararını gerçekleştirmek amacı ile hareket etmekte fakat çoğunluğun menfaati için belirli bir kısmın zarar görmesi kaçınılmaz olmaktadır. Tabii ki burada dikkat edilmesi gereken konu bahsedilen zarar azınlığın malvarlığına ilişkin verilen zarar olduğudur. Bunun neticesinde çoğunluğun menfaati sağlandığı zaman, idare kamu yararı lehine belirli bir şekilde davranması istenilen bazı kişilerin katlandıkları külfet ve gösterdikleri fedakarlık için idare bu kişilerin gördükleri zararı tazmin eder.
İdarenin gerek kusurlu gerekse kusursuz sorumluluğunun doğabilmesi için idari işlem veya idari faaliyet ile bunun gerçekleştirilmesi sonucunda oluşan zarar arasında illiyet bağının mevcut olması gerekmektedir. Oluşan zarar idarenin gerçekleştirdiği bir davranış yüzünden meydana gelmiyorsa, olayların olağan akışı sonucunda beklenmeyen bir sonuç olarak doğmuşsa illiyet bağından bahsedilemeyecek ve idarenin sorumluluğu doğmayacaktır. Söz konusu illiyet bağının mevcudiyetinin tespiti ancak yapılacak teknik inceleme sonucunda tayin olunabilir. 24.5.2001 tarihli YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2001/4680 K. 2001/5442 kararında; ...”Kamu yetkisinin kullanılması durumunda, meydana gelecek zarardan, bu yetkiyi özensiz kullanan sorumludur. Yetkinin kullanılması bir zarara yol açarsa, yetkiyi kullanan kamu görevlisi, açık bir düzenleme bulunmasa dahi sorumlu tutulur” denilmiştir.
İdare, ruhsat sahiplerine karşı taşıdığı akit dışı sorumluluğu aynı şekilde üçüncü kişilere karşı da taşır. Söz konusu sorumluluğun temelinde idari işlem yattığından, bu idari işlemlerin üçüncü kişilere karşı yönelmesi durumunda veya tesis edilen işlemin muhatabı üçüncü kişi olmasa bile fakat gerçekleştirilen işlem sonucunda zararın üçüncü kişide oluşması nedeni ile idare bu kişide oluşan zararın tazmin edilmesi ile yükümlü olacaktır. İdarenin kusursuz sorumluluğu çerçevesinde ilgili kişi idareden zararının tazmin edilmesini talep edebilecektir. Mesela jeotermal enerji faaliyetleri için arsası üzerinde ruhsat sahibi lehine irtifak hakkı kurulması veya arsasının kamulaştırılması neticesinde, arsa sahibi arsa bedelini ve kamulaştırmadan dolayı oluşan zararının tazmin edilmesini idareden isteyebilecektir. Aynı şekilde JES’lerin devreye sokulmasından dolayı ilgili kişinin gayrimenkulünde veya menkul mallarında oluşan hasarlar veya telef nedeni ile yine ruhsatı düzenleyen idareden zararın tazmin edilmesini isteyebilecektir. Söz konusu durumda, yani JES’lerin çalışması nedeni ile oluşan zarar ruhsat sahibinin hukuka aykırı davranışından kaynaklanıyorsa idare üçüncü kişiye karşı kusursuz sorumluluğundan kurtulur.
Aydın’da JES’lere arama ve işletme ruhsatı verilirken uyulması gereken kanunlar ve yönetmelikler vardır. Bunlar;
1)25687 sayılı “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği”; İçme ve kullanma suyu rezervuarına yatay 3 km genişliğindeki kısımda tehlikeli atık üreten ve endüstriyel atıksu oluşturan sanayi kuruluşlarına izin verilemez.
2)3573 sayılı “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanunu”; Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 km mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz, işletilemez.
3)5403 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu”; Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz.
4)2 Haziran 2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı; Büyük Menderes Nehrine sağlı-sollu yatay 3 km genişlikteki kısım, tarımsal üretim potansiyeli yüksek, erozyon, kirlenme, amaç dışı veya yanlış kullanımlar gibi çeşitli nedenlerle toprak kaybı ve arazi bozulmalarının hızlı geliştiği Aydın ovası, "büyük ova koruma alanı" olarak belirlendi. Büyük ova koruma alanı olarak belirlenen alanlarda bulunan tarım arazileri amacı dışında kullanılamaz.
İl Özel İdareleri veya Valilikler tarafından jeotermal işletmelere verilen arama ve işletme ruhsatları kanunlara uygunluk göstermek zorundadır. Bu işlemler yargısal denetime tabidir. Aydın’da Valilik tarafından jeotermal işletmelere verilen arama ve işletme ruhsatları 25687-3573-5403 sayılı Kanunlar ile Büyük Ova Koruma Alanı Kanunu’na aykırı olmaması gerekirken, günlük pratikte Valilik tarafından verilen ruhsatlarda bu kanunlara uyulmamakta, JES’lere arama ve işletme ruhsatları verilmektedir. Valiliğinin bu idari işlemleri sonucu Aydın’da JES’lerin faaliyete geçmesi ile Aydın’da canlı yaşamını tehlikeye sokan hava-su-toprak-gıda kirliliğinin meydana gelmesi arasında illiyet bağı vardır. Aydın’da ortaya çıkan bu zararların sebebi, Valiliğin yetkisini özensiz kullanmasıdır. Valiliğin yetkisini özensiz kullanması sonucu, valilik ve jeotermal işletmeler arasında yapılan ikili akit işlemlerinin sonucundan, Aydın’da üçüncü taraf olan halk etkilenmekte ve zarar görmektedir. O nedenle JES’lerin faaliyetleri sonucu Aydın halkının görmüş olduğu zarar, Valiliğin kusurlu sorumluluğu içine girmekte, kanun bu zararın Valilik tarafından tazmin edilmesini emretmektedir.