İşte, size sayı bulmacası… Bu tarih ne anlama geliyor? Hadi bir ip ucu daha... 722. kuruluş yıldönümü… Pekiyi, neyin kuruluş yıldönümü? Sizleri fazla yormayalım… Bu tarih, ecdadımızın canlarıyla, kanlarıyla gelecek nesillerin vatan diyebileceği bir yeri, yeryüzünün en güzel coğrafyasını bizlere miras olarak bıraktığı bu toprakların varoluş hikâyesidir. Yani Osmanlı Türk Cihan Devleti’nin kuruluş yıldönümü… Ecdadımız, bu topraklar üzerinde varlığımızı tam yedi asır önce 27 Ocak’ta yok oluştan, çorak bir yerde açan gül misali yeniden Türk milletinin doğuşunu ilân ettiler. Bizlere bu güzel vatanı miras bıraktılar. İşte bu tarihin kısa özeti… İki Tarihi kayıt… BİR: ERTUĞRUL GÂZÎ’NİN SÖĞÜT’E YERLEŞMESİ İlk Osmanlı tarihçilerinden biri olan Neşrî (v. 1520), yazmış olduğu tarihinde Ertuğrul Gâzî ve Kayı Boyu’nun Söğüt’e yerleşmesini şöyle anlatmaktadır: Selçukoğulları’ndan Gök Alp Han soyundan bir topluluk, beyleri Süleyman Şah’a uyarak Anadolu içlerine göç ettiler. O zaman, Selçuklu Sultanı Alâaddin bin Keyhüsrev’in saltanatının ilk zamanları idi. Bu elli bin hane, Erzurum’da ve Erzincan’da birkaç yıl yazın yaylayıp, kışın kışladılar. Nihayet, yer darlığından Süleyman Şah, geldiği yere dönmek istedi. Câber Kalesi önüne geldiler. Orada karşılarına Fırat Irmağı çıktı, Süleyman Şah geçit aradı ve atını suya sürdü. Önü uçurum olduğundan Süleyman Şah, atı ile birlikte suya düştü. Eceli orada takdir edilmiş. Câber Kalesi’nin önüne defnettiler. O yere, “Türk Mezarı” derler. Süleyman Şah’ın Sungurtekin, Gündoğdu, Ertuğrul ve Dündar adlarında dört oğlu kalmıştı. Türklerden bazıları, bu dört kardeşe uyarak, yine Anadolu’ya döndüler. Fırat başındaki Pasin Ovası ve Sürmeli Çukuru’na vardılar. Ertuğrul, Dündar ile birlikte dört yüz kadar hane kaldı, öteki iki kardeşleri yine asıl vatanlarına döndüler. Ertuğrul Gâzî, bir müddet oralarda yaylayıp kışladıktan sonra oradan ayrılıp Anadolu’nun batısına doğru hareket etti. Ankara’ya yakın Karacadağ’a geldi. Oradan Eskişehir civarına göç etti. Ertuğrul Gâzî, Anadolu’ya geldiği zaman, Sultan Birinci Alâaddin Keykubad’ın Moğollarla savaştığını öğrenince arkadaşları ile birlikte savaşa katılıp Moğolları bozguna uğrattılar. Sultan Alâaddin bunu duyunca, Ertuğrul’u karşıladı. Ertuğrul, yoldaşları ile birlikte atlarından inerek, sultanın elini öptü. Sultan Alâaddin, Ertuğrul’a hilʻat giydirdi, yanındakilere bahşişler verdi. Ertuğrul’un halkına Söğüt’ü kışlak, Domaniç’i yaylak verdi. İKİ: OSMANLI HANEDANI,OGUZ HAN NESLİNDENDİR Oğuz Han, Tan-yu veya Şan-yu lakabını taşıyan, “Yay germesini bilen bütün kavimler”i birleştiren meşhur Hun hükümdarı Motun yani Mete Han’dır. Bu kavimler, tabii ki göçebe kavimlerdi. Ancak göçebelik iptidailik değil, kendine has meziyetleri olan farklı bir hayat tarzıdır. “Göçebenin hayatı, insan maharetinin bir zaferidir” diyen İngilizler’in meşhur tarihçisi Arnold Toynbee, bu hayat tarzının mukavemet (dayanıklılık), mücadele azmi ve teşkilatçılık dehası gerektirdiğini söyler ki, doğrudur. Zira sadece göçebeler mütemekkin (yerleşik) olanlardan değil, mütemekkinler de göçebelerden çok şey öğrenmişlerdir. Nitekim Hun imparatorluğunun kudretli devirlerini de Şan-yüler, Çin imparatorluk ailesine mensup prenseslerle evlenirlerdi. Çin kültürü, imparatorluk fikri ve devlet teşkilatıyla böylece tanıştı. Hatta Çin’de asırlarca süren hanedanlar kurdular. Osmanlı hanedanı işte bu Oğuz Han neslinden gelir. Bununla da iftihar ederler. Nitekim ceddimiz Osman Gazi Han rahmetullahi aleyh, Bilecik fethedildiğinde, kendisine, Tursun Fakih tarafından Cuma namazı kılabilmek için, Selçuklu sultanından izin almak gerektiği hatırlatılınca, “Ona sultanlık veren Allah, bana da hanlık verdi. Eğer minneti şu sancak ise, ben kendi sancağımı götürüp uğraştım. Eğer o, ‘Ben Al-i Selçuk’um derse, ben de (Oğuz Han’ın oğlu) Gök-Alp oğluyum” demişti. Oğuz Orhan Gaziye vasiyeti de bu bakımdan dikkat çekicidir: “Osman Ertuğrul oğlusun/ Oğuz Kara Han neslisin/ Hakk’ın bir kemter kulusun/ İslambol’u aç gülzar yap.” Bu şuur, İstanbul’un fethine kadar devam etmiştir. Hatta Hz. Fatih (k.s. ) torunlarından birine Oğuz (Cem’in oğlu), birine de Korkud (Bayezid’in oğlu) adını vermiştir. Bu da böyle biline… Allah (cc) atalarımıza rahmet eylesin. Allah (cc)onlardan razı olsun. Bizlere bu vatanı miras bıraktıkları için… Vesselam.