İnsanoğlu ve diğer tüm canlılar varoluşlarından itibaren radyasyona maruz kalmaktadır. Çevremizde, dünyamızın ve evrenimizin tüm kısımlarında radyasyon ve radyoaktif maddeler bulunur. Radyasyon kaynakları doğal ve yapay olmak üzere iki çeşittir. İnsanların bu doğal ve yapay radyasyon kaynaklarından aldıkları yıllık etkin doz değerine en büyük katkı, doğal kaynaklardan oluşan iyonize radyasyondan gelmektedir.
Sulardaki radyoaktivitenin büyük kısmı su içerisindeki “radyum” ve “radon” konsantrasyonu nedeniyle oluşur. Radon topraktan suya karışır ve sindirim yolu ile vücuda alınarak iç ışınlamaya neden olur. Vücuda alınan radyoniklitlerden bir kısmı bir süre sonra vücuttan atılırken bir kısmı da kemiklere yerleşerek ışınlamaya devam eder.
Su içerisinde bulunan radyonüklitlerden biri de “trityum’dur”. Trityum, düşük enerjili beta parçacıkları yayan radyoaktif bir izotop olup, yarı ömrü 12,32 yıldır. Trityumun en yaygın formu “trityum gazı” ve “trityum oksittir”. Trityum, atmosferin üst tabakalarındaki azot ve oksijen atomlarının kozmik nötronlarla etkileşime girmesinden doğal olarak oluşur. Yağışlara karışarak yeraltına geçen trityum uzun yıllar yeraltında bekler.
Trityum vücudumuza aldığımız su ve süt gibi sıvı gıdalarla bütün vücutta dolaşım sağlayabilir, havadan gaz formu solunumla alınabilir ve ayrıca deriden de soğurulabilir. Solunum ve sindirim yoluyla vücuda alınan trityumlu suyun önemli bir kısmı direkt olarak kan dolaşımına dâhil olur. Trityumun sağlık tehlikesi, radyoaktif bozulmadan kaynaklanan iyonize radyasyonun neden olduğu hücre zararıyla bağlantılıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda trityumun karaciğer hücrelerinde anormal değişikliklere, DNA sentezinde yavaşlamaya, kemik iliği hücrelerinde zararlı etkilere, çeşitli doku hücrelerinde ölümlere neden olduğu ortaya konulmuştur (Dobson ve Cooper, 1974; Dobson ve Kwan, 1976). Trityumun bu etkilerine bağlı olarak kanserde meydana gelebilmektedir. Trityumun kanser yapıcı etkisi uzun süre trityuma maruziyette artmaktadır. Trityum için kanser risk katsayısı ise (9,44x10-13 Bq-1).(F.Z.Aşık, 2020).
Halen Maren Enerji şirketlerinde genel müdür olan Mehmet Şişman 2017 yılında
Germencik Jeotermal Sahasının Jeolojik, Jeokimyasal ve Hidrojeolojik Modelinin Araştırılması” adlı tez çalışması yapmıştır. Bu çalışmalarda radyoizotop olarak trityum, oksijen- 18 ve döteryum izotoplarından yararlanılmıştır. 2017 yılına kadar çalışma yapılan Germencik jeotermal sahasında Maren Elektrik Üretim A.Ş’ ye ait 116,8 MW’lık toplam elektrik üretim kapasitesine sahip İrem-Sinem-Kerem-Deniz-Mehmethan isimli 5 adet jeotermal elektrik santrali ( JES), 56 adet jeotermal kuyu delinmiş ve tamamlanmış olup bu kuyuların derinlikleri 550-2603 m arasında değişirken, akışkan sıcaklıkları 160-170 oC arasındadır. Germencik jeotermal sahası bugüne kadar geçirmiş olduğu deformasyonlar nedeniyle oldukça çatlaklı ve kırıklı bir yapıya sahiptir. Germencik sıcak suları meteorik kökenli olup yağış suları çatlak, kırık ve fay boyunca derinlere süzülmekte ve bu süreçte ısınarak fay veya etkili çatlaklar boyunca hazne kayaya ulaşmaktadır.
Kökeni meteorik olan suların yeraltında dolaşım yolu uzadıkça radyoaktif bozulmaya uğraması nedeniyle düşük trityum değerleri, yüksek elektriksel iletkenlik değerleri ölçülmektedir. M.Şişman tarafından Germencik jeotermal sahasında yapılan çalışmada akışkanların trityum değerleri düşük (0,00 ile 0,78 Bq/L arasında), elektriksel iletkenlikleri yüksek bulunmuştur. Trityum’un ölçülebilen en küçük limiti ise 0,5 Bq/L’dir. Germencik sıcak sularındaki düşük trityum konsantrasyonu ve yüksek elektriksel iletkenlik değerleri, bölgedeki yeraltı sularında su-kayaç ilişkisinin uzun süreli olduğunu, yeraltı suyu bileşimi ile jeolojik birimler arasında belirgin bir etkileşimin yani yağışlardan beslenen sular olduğunu, yer altı suyu alıkonma yaşının 50’den fazla olduğunu göstermektedir.
Filiz vd. (2000) yaptıkları çalışmada da, Germencik jeotermal alanındaki termal suların meteorik kökenli olduğunu ve trityum değerinin en az 50 yılı işaret ettiğini belirttiler. Filiz tarafından (1984) yapılan bir başka çalışmada Aydın-Germencik yöresi, oksijen-18 izotop zenginleşmesinin yüksek olduğu alan olarak bulunmuş. Şimşek (2003) tarafından Kızıldere, Germencik ve Aydın jeotermal alanlarında yaptığı çalışma sonuçlarına göre, yüksek sıcaklık ile oksijen-18 izotop değerleri arasında gözlenen pozitif korelasyon, bu bölgelerdeki derin jeotermal akışkan dolaşımı ve su-kayaç ilişkisine işaret etmektedir. Özgür (1998) yaptığı çalışmada, Menderes Masifinde jeotermal sulardaki yüksek “bor” kökeninin su-kayaç etkileşim kaynaklı, karbondioksit-hidrojen sülfür-amonyak-bor-civa-radon-metan-trityum vs.yoğuşmayan gaz çıkışlarının magmatik kaynaklı olduğunu belirlemiştir. Aydın’daki JES’lerin salınım yaptığı gazlar içindeki yoğuşmayan gazların miktarı dünya ortalamasından 10-21 kat daha fazla bulunmaktadır (Gülden Gökçen). Bunun anlamı Aydın’daki JES’lerden salınan gazlar içindeki hem radon hemde trityum radyasyonun dünya ortalamasından kat be kat fazla olduğu, sürekilik arzettiğidir.
Maren Enerji şirketlerinde genel müdür olan Mehmet Şişman tarafından 2017 yılında yapılan araştırma sonrası Germencik’te faaliyete geçen JES sayısı 16 adet, jeotermal kuyu sayısı 170’in üzerinde olmuştur. Mehmet Şişman tarafından 5 jeotermal santral ve 56 jeotermal kuyu alanında yapılan çalışmada ölçülen trityum değeri düşük seviyede olsa da, ölçülebilen en düşük değerin üstünde saptanmıştır. Bu araştırmanın Aydın kamuoyu için taşıdığı önem ölçülen trityum değerinin düşük veya yüksek olmasından öte, JES’ler tarafından havaya salınan gazlar ve yerüstü-yeraltı su kaynaklarına salınan akışkanlar içinde radyoaktif bir maddenin varlığı bir jeotermal şirket müdürü tarafından ortaya konulması ve kabul edilmesidir. Çünkü bugüne kadar JES akışkanları ve gazları içinde radyoaktif maddelerin varlığı hem JES işletmeleri hemde JESTER tarafından inkar edilmiştir. Radyoaktif maddelerin yarı ömürleri uzun olup salınım yapıldıktan sonra hemen yok olmazlar. Tam aksine kümülatif etkiye bağlı olarak zaman içinde havadaki değerleri giderek artmaktadır. Araştırmanın yapıldığı 2017 yılından sonra Germencik’te hem JES hemde jeotermal kuyu sayısının çok daha fazla arttığı göz önünde bulundurulursa bugün Germencik havasında yapılacak bir ölçümde hem trityum hemde radon radyasyon gazlarının çok daha yüksek saptanacağı kesindir. Trityum ve radon ise insanlarda kanser risk katsayısını arttırmaktadır. Avrupa Birliği, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Temmuz 2020 tarihinde ortak yapıp yayınladıkları “ Türkiye’de Jeotermal Kaynakların Kümülatif Etki Değerlendirmesi” raporuna göre 2015-2019 yılları sürecinde kansere bağlı ölümler Türkiye genelinde 2.4 kat, Aydın genelinde 2.8 kat, Aydın’da JES’lerin en fazla olduğu Germencik’te ise 4.3 kat artmıştır.