Tüm canlıları yaratan Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) bütün varlıklara “rahmet” olarak gönderdiğini; O’nun şefkat, merhamet ve sevgi dolu bir peygamber olduğunu bildirmiştir. Efendimiz aleyhisselatü ves-selam da bir hadislerinde “Ben rahmet peygamberiyim” buyurmak suretiyle insanlara kendi canlarından bile daha yakın olduğunu ifade etmişlerdir.
Sevgili Peygamberimizin rahmet ve şefkat dolu hazinesinden belki de en fazla çocuklar nasibini almıştır. Zira O’nun müjdeleyici ve uyarıcı olarak geldiği cahiliye devrinde ne acıdır ki, kız çocukları bir utanç vesilesi olarak kabul ediliyor, diri diri topraklara gömülüyor, sevgi ve merhametten mahrum bir şekilde yetişiyorlardı. O, tüm bu yanlışlıkları ortadan kaldırmış, çocuklara hak ettikleri değeri ve saygıyı kazandırmıştır.
Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz iman, ibadet, ahlak ve sosyal hayata dair çok doğru ve güzel yenilikleri getirmesi yanında, çocuklarla iletişim, onların eğitimi, onlara verilecek değer, gösterilecek sevgi ve şefkat konularında da çok anlamlı yenilik ve güzellikler getirmiş ve uygulamıştır. Mesela bir seferinde Temîm kabilesinden Akra’ b. Hâbis, Resulüllah’ın (s.a.s.) torunu Hasan’ı öptüğünü görünce: “Benim on çocuğum var ancak hiçbirini öpmedim.” demiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) ona bakmış ve “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” şeklinde karşılık vermiştir (Buhârî, Edep, 18)
Yüce Allah cc. hazretleri, Kur’an-ı Kerim’inde; “Mal ve evlat. Allah’ın size verdiği en büyük nimetlerdendir. Mal ve evlat dünyanın ziyneti, süsü, güzelliğidirler. Allah katında en makbul olan ise ölümsüz olan iyi işler ise, rabbinin katında sevabı çok olan işlerdir. Ümit bağlamaya en layık olan ise güzel işlerdir.” (Kehif, 46. ayet) Ve yine ulu Allah Tegabün Suresi 15. Ayetinde; “Servet, mal ve çocuklarınız sizin için bir sınav konusudur. Onlardan da sorulacaksınız. (Onların evlatlarınızın en iyi şekilde yetiştirilmelerinden dolayı) Allah katında size büyük ecir, mükafat vardır” buyurulmuşutr. Yani çocuklar, gençler, mal ve servet hem nimet ve hem de büyük sorumluluktur. Nimetin değeri külfetin, zahmetin çokluğu ve zorluğu ile doğru orantılıdır. Onun için gözümüzün nuru, kalbimizin sururu, ciğerparelerimiz olan çocuklarımıza karşı olan vazifelerimizi onları bedenen, ruhen, ilmen, irfanen, edeben en iyi şekilde yetiştirmemiz, hayata hazırlamamız bize farzdır. Onlara örnek bedensel yönden helal ve bol gıda, ruhi yönden sevgi, şefkat, ihtimam göstererek eğitmeliyiz. Sıkıntılarına katlanmalı, hatalarını kırmadan dökmeden düzelterek yetiştirmeliyiz. Tabi ki bunların tamamı öğretim, eğitim, terbiye, edeple olmaktadır.
Sevgili peygamberimiz genel anlamda kişilerin öncelikle insan olmaları nedeni ile herkesin yaşına, başına, konumuna, durumlarına göre davranır, herkese değer verirdi. Mutlaka ilgi gösterir, gerekeni yapardı. Özellikle de çocuklara ve gençlere olan ilgisi, şefkati, merhameti, bambaşka kadınların haklarına olan saygısı ulaşılmaz nitelikte idi. Nerede görürse görsün çocuklarla ilgilenir, onlarla muhabbet eder, başlarını okşar, hatırlarını sorar, ihtiyaçlarını giderir, yetişkin insanlar gibi onlara değer verir, konuşurdu. Çocukların yaramazlıklarını, hatalarını görmemezlikten gelir, onların hatalarını esprili bir şekilde kırmadan dökmeden düzeltirdi ve bu bakımdan R.SAV.i gören çocuklar hemen yanına koşarlar, camide bile resulullaha yakın olmak isterlerdi. Hatta R.SAV. bu davranışları gözünün nuru, ciğerpareleri, torunları Hz. Hasan, şehidüşşühedai kerbela olan Hz. Hüseyin efendilerimiz R.SAV. namazda secdede iken omuzuna çıkarlardı. R.SAV. namazını bozmadan devam ederdi. Bu durumu gören sahabiler; “Ya Resulullah, yavruların sizi namazda rahatsız ediyor. Namazınızı ifsat ediyor, bozuyorlar” dediklerinde, “Onlar dünyanın ziyneti, süsü, evimizin bülbülü, bu yavrularım cennet gençlerinin efendisidirler. Beni sevenler, onları da sever” buyurmuş, böylelikle çocuklar için suç ve kabahat hataları için ceza yoktur” buyurmuşlardır.
Hatta mübarek bir bayram sabahı bayram namazından sonra camiden çıktıklarında bir grup çocuğun bir köşede bayramlıklarını giymiş, sevinç içinde oynayan çocukları görmüş, onlara iştirak etmiş, onlarla eğlenmiş, bu arada duvarın dibinde tek başına meül ve mahsun boynu bükük duran bir çocuk görmüş, yanına varmış, “Yavrum sen neden arkadaşlarına katılıp onlarla oynamıyorsun” deyince, çocuk, “Benim babam yok. Savaşta şehit olmuş. Benim bayramlığım yok. Ben nasıl güleyim” deyince, R.SAV. efendimizin mübarek gözlerinden nur damlaları gibi gözyaşları akmıştır. R.SAV. o yetimi almış, evine götürmüş, güzelce Hz. Ayşe’ye çocuğa banyo yaptırıp yeni elbiseler giydirmiş, yedirip içirmiş, onu sevindirmiş. “Üzülme yavrum, ister misin ben senin baban, Ayşe de senin annen olsun” deyince, R.Sav. ve Hz. Ayşe annemizin boynuna sarılmıştır. O ufacık çocuk Allah’a şöyle şükretmiş; “Allahım, sana hamdolsun bana babamdan daha yüce Hz. Muhammed SAV. gibi bir baba, annemden daha değerli olan Hz. Ayşe gibi bir anne verdin” diye ulu Allah’a teşekkür etmiştir.
R.SAV.in çocuklara ve gençlere olan ilahi sevgisi böyle idi. Çocuklarla ilgilenmek elbette ailelerin baş görevidir. Ancak toplumun fertleri ve özellikle de devletin ilgisi alakası ve mutlak görevidir. Çünkü devletin bekası gençlerle mümkündür. Bundan dolayıdır ki, devletimizin banisi Cumhuriyetimizin kurucusu, bu vatanı ve Cumhuriyeti gençlere emanet etmiştir. “Gençler, bu vatan sizin omuzlarınızda yükselecek ve muassır bedeniyet seviyesine ulaşacaktır” demiştir.