Liberalizm denen; Siyonizmin hediyesi olan; müstemleke üretme “izm”i, Globalizmin mihmandarlığında bütün dünyaya hükmettiği gibi; maalesef Müslüman-Türk milletini de derinden etkilemiştir. Her sahada, ahtapot gibi bütün bünyeyi sarmalayan globalleşme virüsü, gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır. Bu durum, durdurak bilmeden devam etmektedir. Hayatımızın en mahrem yerlerine kadar giren malum hastalık, muhalif olanları da“karşıtlık”silahıyla vurmaktadır. Yani; dünyadaki gelişmelere kayıtsız kalmakla, vakıa olanları, set çekilemezleri kabul etmemekle itham ederek; yine kendine yol aralamasını bilmektedir. Asıl itibariyle her açıdan kölelik ihdas etme vasıtası olan “izm”lerden Liberalizm, Globalizmi nasıl kullandığını etraflıca izaha gerek yok. Hakikatler çıplak bir vaziyette meydandadır. İspat ve açıklamaya gerek bırakmayacak şekilde umumda dünyada; özelde ise Türk milletini örümcek ağı gibi çevreleyen; ipek böceği gibi kendini hapseden anlayışın hüküm ferma olduğunu anlamamak; acizlikten başka bir şey değildir. Bakınız sizlere global sermayenin; dolayısıyla sömürü telâkkînin nasıl insanımızın kılcal damarlarına kadar işlediğini, bir misalle anlatmaya çalışacağım. Ancak, bundan evvel Liberalizmin, nasıl Siyonizmin amaçları için bir vasıta kabul edildiğini, Siyon Liderleri’nin protokollerinden naklederek meseleyi vuzuha kavuşturacağım. Bakınız “X.Protokol” ‘da Siyon Liderleri, Liberalizm hakkında neler demektedirler (Bu protokollerin 1850 veya 1860 ‘ta isimsiz olarak kitap halinde basıldığı; Fransız ihtilalinden önce Cenevre Görüşmeleri olarak yapıldığı akıldan çıkarılmamalıdır): “Liberalizmin zehrini devletlerin organizmasına soktuğumuz zaman, devletlerin bütün siyasi görüntüleri değişime uğradı. Hepsi ölümcül bir hastalığa yakalandı. Kan zehirlenmesi. Yapılması gereken tek şey, can çekişmelerinin sona ermesini beklemektir. Liberalizm, Yahudi olmayanların yegâne koruyucusunun, yani despotluğunun yerini alan anayasal devletleri ortaya çıkardı. Ve bir anayasa hepinizin bildiği gibi; bir parti anlaşmazlıklar okulu, yanlış anlamalar, anlaşmazlıklar, sonuçsuz parti çekişmeleri yumağından başka bir şey değildir. Kısacası, devlet faaliyetlerinin şahsiyeti yıkmaya hizmet eden her şeyin okulu.” (Sergius Nılus,trc: İsmail Tulçalı, Noktakitap,Temmuz-2004,İstanbul, shf. 212) Şimdi bu ara açıklamadan sonra Globalizmin insanımızı nasıl esir ettiğine bir bakalım: “Osman Bey, sabah saat 07.00'de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı. Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijama­larını çıkarıp Adidas terliklerini giy­di. WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear şampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Rowenta ile saçlarını kuruttu. BilI's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti. Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı. Aile fertlerine 'çav' deyip Hyundai otomobiline bindi. Blau-punkt radyosunu açarak, rock müziği buldu. Ağzına bir Polo şe­ker attı. Şehrin göbeğindeki Mega Center'daki ofisine varınca, Fiujit-su-Siemens bilgisayarını çalıştırdı. Microsoft Excel'e girdi. Ofis-boy'dan Nescafe'sini istedi. Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için Grissini yedi. Öğleyin Wimpy's Fast Food Kafeterya'ya gitti.Ayaküstü, Coca Cola ve Hamburgeri mideye indirdi. Camel sigarasını yakıp Star gazetesini karıştırdı... Akşamüzeri iş çıkışı Irnage Bar'a uğrayıp JB'sini yudumladı, sonra köşedeki Shopping Center'a uğradı... Esinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kağıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı. Bonus kartıyla faturayı ödedi. Hafta sonu eşi Münevver'le Galleria'ya giden Osman Bey, Sowroomları dolaşıp Kinetix ayak­kabı, Lee Cooper blue jean satın aldı. Akşam evde, bir gazetenin verdiği TV Guide'a göz atan Os­man Bey, kanallar arasında zap-ping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programları izledi. Aynı anda Outdoor Dergisi'ni karıştırdı. Saat 22.00'ye doğ­ru Show'da Türk dili üzerine panel başladı. Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti. "Ne mutlu Türk'üm diyene!" diye gerindi ve uyudu. Hala da uyuyor. Ne zaman uyanacağı belli değil"(Nakleden Ergun Göze, Tercüman gazetesi, 25.12.2005).