2011 yılında çıkan kitabımızda şöyle demiştik bu hususla ilgili olarak:
Bundan evvelki iki yüzyılın emperyalist düşüncesi ve uygulaması; var olanı bulup sömürmek idi. Keşfedilecek bakir toprakları istila ederek yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmalayıp; bütün zenginliklerini Vahşi Kapitalizmin emrine amade kılmaktı. İşgal ve istila etmenin yolu, sömürülecek yerlerde önce savaşın olması; daha sonrada ‘duruma göre’(ad hor) vazife çıkarılırdı. Ancak, günümüzde kapitalizm yöntem değiştirerek farklı bir “hal” aldı. Buna göre ‘yüksek risk’ taşıyan bölgeler tesis etmek; bu ülkeleri izlemeye alarak yeni vurgun nasıl yapılacağını ortaya koymak. Bu yeni sistemi, Focus on the global South’ta Shalmali Guttal şu şekilde tanımlamaktadır: “Eskiden avami sömürgecilik vardı. Şimdi çok sofistike bir sömürgecilik var ve buna ‘yeniden inşa’ deniyor.”
İşte bu maksatla ABD gözlerden ırak bir şekilde doktrin ihdas etti. Önceden belirlenen savaş, bir şekilde neticelenebilecek bu yeni ABD doktrini 5 Ağustos 2004 tarihinde “Yeniden İnşa ve İstikrara Kavuşturma Koordinasyon Daire”sini kurdu. (Neomi Klein, 2.5.2005, The Nation) Başına da Ukrayna eski Büyükelçi’si olan Carlos Pascual’ı getirdi. Bu yeni plana göre hali hazırda çatışmaya girmemiş 25 ülkede “çatışma-sonrası” na matuf çok yönlü ve karmaşık planlar hazırlamak. Carlos Pascual’a göre dairenin “aynı anda” üç ülkede her biri “beş ile yedi yıl sürecek” inşa sürecini yürütme kabiliyetine ve fonksiyonuna sahip olacaktır. Bu sistemin ana işleyiş tarzı şu: Evvela yık: Sonra da inşa et.
Bu yeni doktrin ihdas edenler, yıkılmamış, harab olmamış ülkelerle ön sözleşmeler imzalıyorlar. Muhtemel bir-ki kısa bir süre sonrasında ihtimal olmaktan çıkacaktır- işgal harekatından sonra peşinen yapılan sözleşmeler gereği “zamandan tasarruf” yapılmş olunmaktadır. Gözüne kestirdiği ülkelerin iç halini iyi tetkik ettikten sonra da sivil toplum teşkilâtlarına ileri kol görevi deruhte ettirilerek; yeniden inşa sürecine zemin hazırlanmaktadır. Bu ülkeler daha evvelden planlandığı gibi bir şekilde yola getirildikten sonra “demokratik ve değerlere ve liberalizme” inanmış ülkeler meydana getirmek. Eskiyi yıkarak yenisini “inşa doğrultusunda “ anlayışını hayata geçirmek. (Mesut Mezkit- “Neo-Con”izmin Emperyalist Fikri, YFD Yayınları, Aydın 2011, shf.28)
“Önce yık; sonra inşa et” düsturu Yahudi-Hıristiyan Vahşi Kapitalist Zihniyetin en son icadıdır. Kovid-19 ve mutasyon meselesine bu açıdan bakmakta büyük fayda vardır.
Konumuza ışık tutacak bir rapordan kısa bölüm sunup daha sonra ilaç kartellerinin insanlığı nasıl önce hasta edip daha sonra aşı ya da ilaç vererek -güya- hastalıkların ortadan kaldırılmasına yardımcı olduklarına dair bir makaleden kesit sunacağım..
Bir: Time dergisinin 12 Ağustos 1966 günlü sayısında PL 480 gıda yardım programının ilk koordinatörü "Don Paariberg" aynen şöyle demektedir:
"Yabancı ülkelerde yardım olarak verilen yiyecekler, bu ülkelerin zirai ürün pazarlarını tahrip etmekte ve üreticilerin cesaretlerini kıran gelişmelere sebep olmaktadır. Yardım gören insanları 'gıda emperyalizminin' kurbanları haline getirmişlerdir."
Amerika'da yayınlanan Natural Food and Farming isimli bir derginin verdiği bir haber, Dr. Joseph W. Goldziher isimli bir bilim adamının korkunç tehdidini açıklamaktadır. Goldziher şöyle diyor:
"Modern kültür avantajlarına sahip olmayan toplumlarda doğum kontrol çalışmalarını daha etkili hale getirebilmek için, bu maksatla kullanılan kısırlaştırıcı maddeler şehir sularına ve yiyecek maddelerine karıştırılmalı ve bu suretle büyük bir kitlenin kısırlaştırılması sağlanmalıdır..." Ayhan Bilgin, Vakit gazetesi, 23.10.-30.10.2005/ 06.11.-13.11.2005)
Küresel İlaç Firmalarının kapitalist anlayışı
İki: Mike PALECEK, Kapitalizm Bilime Karşı başlıklı makalesinde küresel ilaç firmalarının kapitalist anlayışları hususundaki görüşleri şöyledir:
“İlaç endüstrisi gücü yetmeyenlere ilaç dağıtmayı reddetmesi ve fahiş fiyatlarıyla meşhurdur. Özellikle Afrika’da AIDS salgını ile mücadeledeki ilaçların yokluğu, kapitalizmin ihtiyacı olanlara ilaç ulaştırma konusundaki kifayetsizliğini ispatlamaya yeter. Peki kar amacı gütmenin yeni ilaçlar geliştirmedeki rolü nedir? Büyük ilaç firmaları, endüstrilerinin AR-GE (araştırma ve geliştirme) kısmında da iyi bir sicile sahip değiller.
AIDS hastaları her yıl kendilerini hayatta tutan ilaçlar için on binlerce dolar ödeyebilir. 2003 yılında Fuzeon adında bir ilaç tanıtıldı (fiyatına büyük bir itiraz vardı) ve hastaları yıllık 20 bin dolarlık bir fatura ile vurdu. Roche’nin başkanı Franz Humer fiyatı savunmaya çalıştı, “Yenilik getiren çalışmalarımızda uygun bir geri dönüş oranı yakalamaya ihtiyacımız var. Bu çığır açıcı büyük bir tedavi. Bu yenilikçi çalışmaların devam etmesini istemeyen bir toplum hayal edemiyorum…”
Ancak Bay Humer’ın bahsettiği yenilikçi çalışma, sadece yarı-gönüllüdür. İlaç firmalarını merhamet duygusu değil nakit para motive eder. Bir ilaç firması için AIDS’li bir insan, hasta değil müşteridir. İlaç endüstrisinin bu insanların sürekli müşteri olmasını sağlamak konusunda finansal bir güdüsü var. Bu sebeple bir tedavi bulmak için çok az sayıda araştırma yapılıyor. Çoğu araştırma özel sektör tarafından hastaların ömür boyu kullanmak zorunda kalacakları nitelikte ilaçlar bulmak için yapılıyor.”( -Le Monde Diplomatique Türkiye Ekim-2009, shf.:16).
İşte, Vahşi Kapitalizmin yeni sömürgecilik anlayışı: Kapitalizmin Felsefesi: Önce Yık; Sonra İnşaa et..!
Mesele bu kadar basit…