Bugünkü hayatı böyle ayrımlara müsait sanıyorsunuz ama aslında zamanın tutsağıyız, dakikanın, saniyenin, salisenin. Biz yazarlar hüzünle kucaklaşırken, gözyaşıyla öpüşmekteyiz. İnsanlar umut ettiği süre ile doğru orantılı bir şekilde hayattan ömür ister. Sadece ömür değil, umut da biter. Yarınlarına kelepçeler takılsa da isyan etmeyi düşünmemektedir mutluluk ve tek yol; kalplerine sadece birbirlerini değil, tüm alemi almalarından geçer. Her şeyi karıştıran ve vermekten çok almaya düşkün "güçlü" bir kaoslu uzun yolculuk mu bizi korkutan, yoksa hayat ile saklanan hayat arasında her zaman büyük bir fark mı olmuştur. O zaman faninin gözüyle duyguların müptelası bir aşk hikayesi, mananın gözüyle varlıkta yok olma hadisesi yaşanır. Anahtarı yürekte saklıdır. Kimi zaman zaman açar bu kapıyı kimi de kaybeder anahtarını ömür boyu. Biraz eskiden kalma suçluluk var tabi, eski çileci yeni savaşçı ruhumuzu kemiren. Telaş birazda bu yüzden. Herkes gözükmesi gerektiği gibi gözükür. Görmesi gerektiği kadar, görmesi gereken şekilde görür. Bir asalet gizlidir taa derinlerde. Hakikatte herkes ve her şey aynıdır. Vakti gelen bilir suretin aslını. İnsanlardan geçmeden olmaz, onları her haliyle kendi kalbinde bulmadan olmaz. İnsanlıktan çıkmadan da olmaz. Yaşam güneşle başlar, güneşle biter, her şey senin (içinde!!!)
Neticede her şey olması gerektiği gibi olduğu için, talip olunacak bir şey de kalmamıştır. Olacak olanın her koşulda en uygun olduğunu, kendi fikriyle işleri bozmanın bile bir çeşit yolculuk gerekliliği olduğunu bilir ve izler tanık. Korkar... Herkes korkuyor. Neden? Biraz eskiden kalma suçluluk var demiştim öteki hakkında öylesine laflamanın faizli, cezalı faturası işte...
Bir yudum özgürlük dilenmeden öde ilk önce borcunu. Leonardo da Vinci'nin dediği gibi "Bakıp da görmeyenlerden, konuşup da dinlemeyenlerden, dokunup da hissetmeyenlerden uzak durun."
Bugünkü hayatı böyle ayrımlara müsait sanıyorsunuz...
Zaten bütün yazarlar şu ya da bu şekilde yalan yazmaktalar.
Kağıtla kalın, kalemle kalın. İnsanlığınızla kalın.