İslam âlimleri şükrü şöyle tarif etmişlerdir: Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak şükretmek olur. İnsanların hidayeti için çalışmak, onları irşat etmek de şükür sayılır.
Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerinde sarf etmek, günahlardan kaçınmaktır. İnsan, Rabbin verdiği nimetlerle günah işlerse, nankörlük etmiş olur.
Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azâlarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet eder. Dil ile hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.
Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor) demesi de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür.
Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, İslamiyet’e uymak demektir. Şükür, yapılan iyiliği anarak ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de şükürdür.
Nimeti muhafaza ve artırmak için
Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur:
1- Gelen her nimeti Allah’tan bilip şükretmek.
2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.
3- Nimetlerden istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.
Şükür, hem eldeki nimeti yok olmaktan kurtarır, hem de yeni nimetlere kavuşturur.
Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bana şükredin, nankörlük etmeyin!) (Bekara 152)
(Allah’tan sakının ki şükredebilesiniz.) [Nisa 123]
(Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım.) (İbrahim 7)
Allahü teâlâ, şükredene bol bol nimet verir. (Fâtır 30)
Hazret-i İbrahim, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu doğru yola iletti. (Nahl 121)
Cenab-ı Hak, kudretinin eseri olarak insanların istifadesi için birçok hayvan yaratmıştır. Kimine binilir, kiminin etinden, sütünden, yününden, derisinden vesairesinden istifade edilir. (Yâsin 71-73)
Bu hayvanlar, şükretmemiz için istifademize verilmiştir. (Hac 36)
**
Bir hükümdarın oğlu attan düşmüş ve boyun kemikleri birbirine girmişti. Öyle ki, boynu, fil boynu gibi gövdesine batmıştı. Başını çevirebilmek için bütün gövdesini döndürüyordu.
Yurdundaki bütün doktorlar tedavisinde âciz kaldılar. Yalnız komşu ülkedeki bir doktor, başını eski hâline getirebildi ve damarlarıyla kemiklerini düzeltti. O doktor olmasaydı şehzâde sakat kalacak, belki de ölüp gidecekti.
Şehzâde iyi olduktan sonra, onu tedâvi eden doktor, şehzâde ve hükümdârı ziyarete gitti. Kadirşinaslıktan zerre kadar nasibi olmayan nankör hükümdarla vefâsız şehzâde, ona hiç yüz vermediler. Doktor, hâlini onlara belli etmese de, kendisine revâ görülen bu nâhoş muâmele sebebiyle bir hayli üzüldü, incindi. Hükümdarla şehzâde utanacakları yerde doktor utanarak başını yere eğdi. Kalkıp giderken şöyle mırıldanıyordu:
«Ben onun boynunu çevirip eski hâline koymasaydım, bugün yüzünü benden çeviremezdi.»
Doktor, gördüğü bu hakâret karşısında, hükümdarla oğluna bir hikmet dersi vermek üzere şehzâdeye bir tohum gönderdi ve şu haberi yolladı:
«Şehzâde bunu buhurdana koyup yaksın. Çok güzel ve şifalı bir tütsüdür.»
Şehzâde doktorun gönderdiği o tohumu yaktıktan sonra dumanından aksırdı. Aksırınca başı eskisi gibi çarpıldı. Hükümdârın emriyle doktoru çok aradılar, fakat bir türlü bulamadılar. Kendisinden özür dileyeceklerdi. Ne çâre ki, iş işten geçmişti.
Cenâb-ı Hakk'a şükürden yüz çevirme ki, yarın mahşer günü boynu bükük kalmayasın!..