'Orada bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür' derler ya gitmediğin, acısını, sevincini paylaşmadığın köy senin değildir. Cumartesi günü köyüm Karapınar’a gittim. Geceyi de oradaki evimde kuş sesleri dinleyerek geçirdim. Sabah güneş ışınları çam ağaçlarının saçlarını tararken karıncalı dağa çıktım. Seher yelinin savurduğu çam, kekik, mersin kokulu havayı ciğerlerime doldurdum. Köyümün, Çaputlu Dedenin resimlerini çektim. Sanki Çapulu Dede sevinmiş, saçımı okşayan dedemdi.
Çaput bağlama Şaman geleneğinin bir uzantısıdır. Şamanist Türklerin inanışlarına göre her dağın, her kutlu pınarın, göl ve ırmakların, kutlu ağaç ve kayaların 'İZİ' sahipleri vardır. Çağdaş Altaylı Şamanistlerin inandıkları 'İZİ'ler, Göktürklerin bıraktıkları yazıtlarda toptan 'YER-SU' ile ifade edilmiştir. Göktürkler bu 'YER-SU' denilen ruhları, Türk yurdunun koruyucusu sayarlardı. Onların inanışlarına göre bu 'İZİ'ler kişiden kurban isterler, kurban sunmayanlara da zarar verirlerdi. Ancak bu ruhlar çok kanaatkâr oldukları için bunlara, bir bez parçası, bir tutam at kılı, hatta kurban niyetiyle atılan bir taş parçası bile onları tatmin etmek için yeterliydi.
İşte Türkler, Müslüman olduktan sonra da bu adetlerini büsbütün bırakmamışlardır. Evliya saydıkları ulu kişilerin türbelerine, orada biten ağaçlara ya da o yörede bulunan bazı kayalara çaput bağlamak suretiyle eski adetlerini Müslümanlaştırmak istemişlerdir. Oysa böyle bir âdet İslam’da yoktur. Karapınar Köyündeki 'Çaputlu Dede' de her yıl hayır yapılmakta, çaputlu dileklerde bulunulmaktadır. Kutsal ağaç ve kutsal sular olarak kabul edilen bazı mahaller, daha çok kısır ve çocuğu hasta olan kadınlar tarafından ziyaret edilmektedir.
Maalesef birçok kadın, bu yerlere gidip dua ederek ağaca çaputunu, suya parasını atarsa, hamile kalacağına inandırılmaktadır. Bazıları da böyle ağaçlara çaput bağlarsa, birtakım hastalıklardan kurtulacağına ümit beslemektedir. Tahtaya vurma, meyvesiz ağacı korkutma, gidenin arkasından su dökme gibi pek çok gelenek günümüzde hâlâ yaşayan Şaman geleneğidir..
Altay dağlarının şimal taraflarında ormanlık bölgelerde yaşayan ve henüz Şamanizmden kurtulamayan Beltir Türkleri ölülerini Şaman töresine göre gömdükten sonra dul kalan karısının saç örgülerini ortasından keser. Dikkate değer ki bu Şamanlık törenindeki bu unsurun çoktan Müslüman olan ve İslâm dini uğrunda savaşan Aydınoğullarında da bir görenek olarak yaşadığını görüyoruz.
Fatih’in veziri Mahmut Paşa adına yazılan 'Desturnamei Enveri' de Aydın oğlu Mehmet Paşa’nın ölümünden bahsedilirken, matem alâmeti olarak oğlu Umur beyin saçını kestiği söylenmektedir. 'Hasta Mehmed beg ölür andan gider, Kesti paşa saçın anda ah eder' demek ki Aydın Oğuzları XIV. yüzyılın ortalarına kadar matemde saç kesme âdetine riayet etmişlerdir. Bu âdet Şamanizmde çok eskidir. İbn Fadlan bu âdeti Bulgar Türklerinde de gözlemlemiştir. Defin töreninde atkuyruğunu kesme âdetinin milâttan önceki I. yüzyıllarda mevcut olduğunu Altaylardaki 'donmuş mezar'lardan çıkarılan atların durumu göstermiştir. Bu devirde atın kuyruğunu kesme yerine yelesini kesip kuyruğunu örme âdeti de vardı. Bu âdet bugünkü belirtilerin geleneklerinde tespit edilmiştir. Gerek etnografya ve folklor ve gerek arkeoloji araştırmaları gösteriyor ki Şamanizm çok eski bir inançtır.
Türk kavimlerinin muhtelif kültür dairelerine girmelerine ve muhtelif dinlere girip çıkmalarına rağmen en koyu Şamanizm İslâm dinine merkez olan yerlerde bile tutunmaktadır. Mezarlara ve ağaçlara nezir olarak çaput bağlamak Şamanizmin geleneklerinden biridir. Şamanist bu 'nezr'i dağ, orman, ağaç, su ruhlarına, umumiyetle 'yer-su' dediği tanrıya bağışlar, 'yer-su' ruhları merhametli ve koruyucu ruhlardır; az şeye kanaat ederler. Darılmadıkça kanlı kurban istemezler. Müslüman Türkler ise bununla bir velinin ruhundan istimdat ederler. Yani 'yer-su' tanrıları gerçek veya uydurma velilerin mezarlarına yerleşerek eskiden Şamanlık devrinde hak ettikleri çaputları asmakta devam ediyorlar. Bu çaputlar doğrudan doğruya 'pınar izisi'ne, yani 'su ruhu'na bağışlanmış nezirlerdir. Müslüman Türk bu çaputları dini bir huşû ile bağlarken Şamanizm âdetini yaptığının farkında değildir.
Şamanizm, Türklerin genel olarak eski ve milli dini kabul edilen, ancak daha çok yaradılış, evren, dünya, ölüm, sevinç, keder gibi değişik konularda düşünce, inanç ve bunlarla ilgili geleneklerin tamamını kapsayan, Türklere has bir yoldur. Etkinliği zamanla azalarak bir kısım usûl ve âdetlerle günümüze de ulaşan Şamanizm’in, en çok Budizm ve Zerdüştçülük ile birlikte yürümesi keyfiyetini A. İnan şöyle yorumlamıştır: “… Şamanizm’de taassup, başka dinlere karşı düşmanlık olmadığından en eski çağlardan beri, türlü dinlerin tesirinde altında kalmış, yabancı dinlerden çok unsur almıştır. Zerdüşt’ün iyiliği temsil eden Hürmüz’tâsı, Budizm’in Maytarı Tengere’si Altaylı’nın “Panteonuna” Şaman tanrıları sıfatıyla yerleşmiştir. Yüzyıllardır inançlar birbirinden beslenerek bu günlere gelmiştir. Ön yargılarımızı yıkarak, hoşgörü ile birbirimize yaklaşırsak, mutlu olmanın yolunu da keşfetmiş oluruz.