Türkiye'de jeotermal faaliyetler ile diğer faaliyetlerin bölgesel bazda çevresel, sosyal ve sosyoekonomik kümülatif etkilerinin değerlendirilmesi, jeotermal kaynakların sürdürülebilir kullanımına dair stratejik planlarının geliştirilmesine destek olunması, mevzuat süreçlerinin etkinleştirilmesi, çevresel ve sosyal politikaların geliştirilmesi ve uygulanmasına yardımcı olunması amaçlı, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ile T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı işbirliğiyle ortak proje gerçekleştirildi. Bu proje taslak raporu Temmuz 2020’de yayınlandı.
Proje Türkiye’de jeotermal aktivitelerin en yaygın ve yöre halkının çevresel konularda en hassas olduğu Aydın, Denizli ve Manisa’da gerçekleştirildi.
Taslak rapora göre her iki havzada kurulu olan JES’lerin sebep olduğu sosyal ve sosyoekonomik problemler şu şekildedir;
•SOSYOEKONOMİK DURUM; Proje kapsamındaki her üç ilde nüfus artış hızlarında azalma olduğu, Aydın ile Denizli’nin göç verdiği görülmektedir. Tarımsal üretim Aydın ve Denizli’de öne çıkmıştır. Her üç ilde yoksulluk oranları ülke ortalamasının altında olup, işgücünün en yoğun olduğu sektör hizmet sektörüdür.
•YEREL EKONOMİ VE İSTİHDAM; Jeotermal kaynak kullanım şekillerine bakıldığında bölgede sera, kurutma ve CO2 üretimi ve konut ısıtması ve turizm amaçlı kullanımları vardır. Bu faaliyetler yerel ekonomiyi olumlu şekilde ve doğrudan etkilemektedir. Jeotermal akışkanlarla konut ısınmasının yerel, yenilenebilir, sürdürülebilir ve daha ekonomik bir enerji kaynağı olması nedeniyle, hane halkı bütçesine önemli bir katkı sağladığı açıktır. JES yatırımlarının inşaat ve sondaj aşamalarında yarattıkları istihdam inşaat tamamlandıktan sonra büyük oranda azalmaktadır.
•DOLAYLI İSTİHDAM ETKİSİ; Jeotermal ısı kaynakları ile işletilen kaplıca ve sağlık turizm merkezleri istihdam, gelir ve refah artışına katkıda bulunmaktadır.
•YER DEĞİŞTİRME VE GEÇİM; Mevcut durumda özel sektöre verilmiş geniş jeotermal işletme ruhsat alanları proje bölgesindeki bazı ilçelerin %73’üne tekabül etmektedir. Havza yönetimi planlaması kapsamında bir yerleşimde kurulabilecek maksimum santral sayısı için bir limit oluşturulması gerekir. Santral alanları ve kuyu alanlarının çevresindeki arazilerde kaza, kaçak gibi sebeplerden dolayı ürün kaybı yaşanmış, hanelerin beyanlarına göre tarımsal gelirlerinde azalma olmuştur. Yerleşim alanlarının yakınlarına kurulan santraller, projeden etkilenen kişilerin hayat kalitesini olumsuz etkilemektedir.
•PEK VE HASSAS GRUPLAR; Projeden etkilenen kişiler (PEK) öncelikle, mevcut geniş ve verimli tarım alanları nedeniyle tarımsal faaliyette bulunanlar, yatırımlar nedeniyle fiziksel yer değiştirenler, toprak satma veya arazi bölünme yoluyla ekonomik kayıplara uğrayanlar, istihdamdan faydalananlar, jeotermal uygulamaların çevresel etkilerinden (gazlar, akışkanlar v.b) doğrudan etkilenenlerdir. Bunların yanı sıra hassas gruplar olarak da aile reisi kadın olan haneler, engelli bireyler, yaşlılar, bebek & çocuklar, hastalar ve yoksullardır.
2015 yılında temel ihtiyaçlarını karşılayamadığını beyan eden hanelerin oranı proje illerindeki toplam hanelerin neredeyse yarısını oluşturmaktadır. 2019 yılı içinde de hanelerin önemli bir kısmının geçim sıkıntısı içinde olduğu söylenebilir. Yoksulluk oranı proje illerinin ait olduğu bölgelerde yüzde 7-8 oranındadır.
•TOPLUMSAL KABUL VE ALGI; Jeotermal enerji yatırımlarından etkilenen halk yatırımların olumsuz çevresel ve sosyal etkilerinden şikayetçidir. Jeotermal yatırımların istenmeyen olumsuz etkileri arasında çevresel faktörler (hava kirliliği, koku, su kirliliği, toprak kirliliği vb.), ekonomik faktörler (tarımsal üretimin azalmasını, yatırımların yerele ekonomik katkısının kısıtlı olması vb.), sosyal faktörler (arazi üzerine baskı, yaşam kalitesinin düşmesi, kültürel değişim vb.) sayılabilir. Etkisi hemen hissedilen direkt olumsuzluklar ise genel olarak sondaj ve test aşamalarında yaşanan kazalar, sıcak su deşarjları ve kokudur.
•HALK SAĞLIĞI; 2009-2019 yılları arasında, Manisa, Denizli ve Aydın’da jeotermal kaynaklar ve/veya enerji üretimi amaçlı kullanılan tesislerin sağlık etkilerine özel hastalık verileri olmadığı ve bunları sağlamak için yapılmış saha çalışması sonuçları bulunamadığı için jeotermal kaynakların insan sağlığı üzerindeki etkileri gerçek anlamda yansıtılamamıştır. Jeotermal kaynaklarının insan sağlığı üzerindeki pozitif etkilerine yönelik literatürde yayınlanmış çok sayıda çalışma bulunmasına rağmen, JES’lerin sağlık üzerindeki negatif etkilerine yönelik somut çalışmalar son derece azdır.
•TURİZM; Jeotermal kaynaklar, termal turizm faaliyetlerinde kullanılmaktadır. Termal turizm diğer sağlık turizmi türleri ile entegre edildiğinde önemli bir ekonomik gelir potansiyeli oluşturmaktadır.
•TRAFİK; Proje bölgelerindeki jeotermal gelişme, erişim yollarının inşa edilmesi ve / veya iyileştirilmesi, sondaj çalışmaları, kuyu testleri ve inşaat çalışmaları esnasında endüstriyel trafikte geçici bir artış gözlenmektedir. Bu durum, proje alanındaki benzinli ve dizel motorlardan kaynaklanan havadaki partikül madde ve egzoz emisyonlarının artışına, kazaların sayısında artışa neden olabilmektedir.
Türkiye, ülke geneline yayılmış olan jeotermal kaynaklarıyla ekonomik bir potansiyele sahiptir. Günümüzde, jeotermal kaynaklar ucuz, temiz, sürdürülebilir, yerli, çok amaçlı kullanılabilir özellikleri ve kullanım çeşitliliğinden dolayı enerji kullanımında seçenek olarak değerlendirilecek düzeye gelmiştir. Türkiye’de son yıllarda jeotermal kaynak kullanımına ilişkin uygulamalara bakıldığında, jeotermal kaynak kullanımının çevreye etkilerinin tamamen önlenemediği gözlenmiştir. Jeotermal sektörü, son zamanlarda yatırımların hızlandığı ve yeni işletmelerin devreye sokulduğu bir dönemi yaşamaktadır. Aynı zamanda bu dönem, idari ve teknik işleyişte önemli problemlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Hatalı uygulamalardan kaynaklanan olumsuz etkiler teknik, çevresel ve sosyal açıdan bazı problemlere yol açmıştır. Özellikle son 10 yılda, Büyük Menderes ve Gediz grabenlerinde, enerji üretimine yönelik birçok proje gerçekleştirilmiş ancak eksik ve hatalı uygulamalardan kaynaklanan bir dizi çevre problemleri gözlenmiş ve bunun sonucu olarak bazı büyük projelere karşı artan bir kamuoyu karşıtlığı meydana gelmiştir. Ülkemiz açısından yenilenebilir öz kaynak oluşturmasının yanı sıra, çok amaçlı kullanımı, temiz ve ekonomik olması gibi önemli avantajlar sunan jeotermal kaynakların aramasından işletmesine kadar geçen süreçlerin doğru olarak tanımlanması, kaynağın korunması, geliştirilmesi, sürekli bir üretimin sağlanması, kaynaktan ve kaynağın işletilmesi esnasında ortaya çıkan problemlerin sürekli olarak izlenmesi son derece önemlidir. Bununla birlikte, jeotermal kaynaklardan daha fazla toplumsal fayda türetebilmek için; bütüncül bir yaklaşımla arama, araştırma, geliştirme, üretim süreçleri ile üretimde verimliliğin sağlanmasına yönelik yapılması gereken AR-GE çalışmaları, entegre yaklaşımlar, yeni teknolojilerin kullanımı ve yurt içi gelişiminin sağlanması, idari yapılanma, ruhsat hukuku, teşvik ve eğitim süreçlerinin birlikte değerlendirilerek ulusal mevzuatın yenilenmesi ve geliştirilmesi önemle vurgulanması gereken hususlardır.
Sonuç olarak, yenilenebilir, yerli, sürdürülebilir ve kesintisiz enerji üretilebilen jeotermal kaynakların, çevresel ve sosyal bileşenler ile uyumlu ve düzgün bir şekilde kullanılması, kısa ve uzun vadede Türkiye için önemli bir katma değer sağlayacaktır.