Önceki yazılarımda zaman zaman ilçemizde görevini düzgün yapan, devletin verdiği maaşı hak etmek için canla başla çalışan örnekler olduğunu belirtmiş, hatta birde isim vermiştik.
Her şey hangi amaca bağlı olarak yaşadığımıza bağlı. Hayatta sadece kendimiz için mi yaşıyoruz? Yoksa başkaları için mi yaşıyoruz? Yoksa ikisi birden mi? Evet bence de dengeli olan hem kendimiz hem de başkaları için yaşıyor olmamız. Zira çevremizdekiler mutsuzken bizim mutlu olmamız mümkün değildir.
“Görevimi vatan savunması olarak görüyorum.” Demişti. Kuyucak İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde 6 yıl Şube Müdürlüğü yapan Ebubekir Bulut Hocamız. Hüseyin Uçgun Hocamız ile birlikte uyum içinde 6 yıl Kuyucak’ta eğitim için hizmet verdiler. Kuyucak’ta görev yaptığı 6 yıl boyunca ne Ebubekir Bulut ne de Hüseyin Uçgun Hocalarımız ile ilgili en küçük bir olumsuzluk görmedik, duymadık. Şimdi bu insanlar için görevlerini iyi yapmadılar, aksattılar dememiz mümkün mü? Allah razı olsun her ikisinden de şimdi Ebubekir Bulut Hocam İzmir-Menderes İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde, Hüseyin Uçgun Hocamız da Buharkent İlçe Milli Eğitim Şube Müdürlüğü’nde görevlerine başarı ile devam etmekteler. Yüce Allah yar ve yardımcıları olsun inşallah.
Şöyle düşündüğümüz zaman Dünyanın en netameli coğrafyasında yaşayan insanlarımız için, ülkemiz için, Aziz Milletimiz için gerçekten de görevini Vatan Savunması olarak görüp ona göre hizmet eden devlet görevlilerine ihtiyaç var.
Özellikle devlet görevinde bulunan kapıdaki hizmetli arkadaşımızdan tepedeki Kaymakam veya Vali Bey’e kadar her bir bireyin kuruluşunda binlerce Şehidimizin kanı bulunan Kutsal Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil ettiğinin bilincinde olması gerekiyor. Şayet öyle olursa devletin kapısına gelen gariban köylü vatandaşımızın dedesinin de bu topraklar için hayatından vazgeçmiş olabileceği gerçeği aklına gelebilir. Devleti temsil ettiğinin farkında olursa bir görevli vatandaşa hizmet ederken ters bir davranış sergilerse devlet ile milletin arasının açılmasına sebep olabileceğinin hesabını yapar.
Hazine ve Maliye Bakanı’nın istifası gerçek basının gündeminde. Damat Bakanın boşalttığı koltuk mesaiye başladı, yerine başkası atanmadan dolar neredeyse 50 kuruş geriledi. Bu gidişle daha birkaç gün dövizdeki düşüşün sürmesi bekleniyor uzmanlarca. Gerçi geçtiğimiz Cuma günü Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal’ın görevden alınması, daha sonra Damat Bakanın istifası bu işin pekte ekonominin rahatlaması için yapıldığı konusunda soru işaretleri oluşturuyor. Görünen o ki Reis, ABD Başkanı Trump’ın seçimleri kaybetmesi sonucu damadını da feda etmek zorunda kalmış görünüyor. Çünkü Trump’ın yerine gelen Biden geçtiğimiz yıllarda Trump tarafından sümen altı edilen Halk Bank Davasını yeniden ısıtacak gibi görünüyor. Kime ne zarar verir bilemem ama Rıza Zarrab’ın ABD Mahkemelerindeki itirafları sanırım öyle kolay geçiştirilecek konular olmasa gerek.
Damat Bakanın istifası uzun süredir piyasalarda istenen ve beklenen bir gelişme idi bana kalırsa. Çünkü döviz yükseldikçe gayri safi milli hasılanın düştüğü, ayrıca halkın fakirleştiği bir ekonomi gerçeği iken “Ben dövize bakmıyorum, istersen düşürürüm” ne demektir. Demek ki halkın fakirleşmesi onun umurunda değil. Ama bu tek başına yeterli midir ekonominin düzelmesi ve paramızın değer kazanması için derseniz değil. Ülkemizin tez zamanda üretim ekonomisine dönmesi gerekiyor. Ülkemizin kimseye sormadan istediği ürünü üretmesi, istediği ürünü istediği ülkeye satması gerekiyor. Bunun önündeki uluslar arası antlaşmaların bir an önce yırtılıp atılması gerekiyor. Biz daha 100 yıl olmadı Kurtuluş Savaşı’nı vereli. Tam bağımsızlık için gerekirse yeni bir Kurtuluş Savaşı vermemiz gerekiyorsa vermeliyiz.
Bana sorarsanız ABD’de kim Başkan olursa olsun Türkiye için bir şey değişmez, onların CIA ve Pentagon tarafından çizilmiş belki 100 yıllık belli bir Ortadoğu Politikaları vardır,o politikalar aynen devam eder. Sadece başkanlar arasında üslup farklılıkları vardır. Benim kanaatimce kendisini dünyanın jandarması olarak gören ABD dünde eşkıya idi, bu gün de eşkıya. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş senedi olan Lozan Barış Anlaşması’nı tanımayan bu anlaşmaya imza koymayan bir ülkedir ABD. Bana kalırsa Türkiye’de ABD’yi tanımamalı. Güçlüymüş, teknolojisi varmış, süper güçmüş,efendim nükleer bombası varmış vız gelir valla. Esasen biz ABD ile ilişkilerimizi geliştirdikçe onlar bizim altımızı oymaya devam ediyorlar. Türkiye özgür bir ülke istediği ülke ile alış veriş yapabilir, istediği ülkeden istediği silahı alabilir, bunun için ABD’den izin alacak değil. Ama ABD Rusya’dan S400 almamızı bahane ederek parasını peşin ödediğimiz F35 uçaklarımızı vermedi. Yaptığı haydutluk, orman kanunu.
Yanı sıra Kuzey Suriye’de 100 bin PKK-PYD’liyi ülkemiz aleyhine silahlandırıp, eğitip donatan orada devlet kurduran, üstelik ülkemiz adına Saldırmayacak garantisi veren yine ABD. Bildiğim kaybedecek bir şeyi olmayan bir insandan daha tehlikeli bir silah yoktur dünyada.
**
10 Kasım 2020 Kutsal Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 82 nci yıldönümü.
Ne demiş Rahmetli Atatürk; ”Uyuyan milletler, bir gün köle olarak uyanırlar” demiş. Kime söylemiş derseniz bence yine bize söylemiş. Her ne kadar ABD karşısında ürkek politikalar izlesekte eninde sonunda hem ABD hem de İsrail ile karşı karşıya geleceğiz. Biz istemesekte onlar bizi savaşa zorlayacaklar. İyisi mi şimdiden tedbirimizi almaya başlayalım. Önce okumamız lazım, öğrenmemiz lazım, araştırıp sorgulamamız lazım dünyada yaşanan her şeyi. Yanlış anlaşılmasın okumak derken akıllı telefonlardan okuyalım demiyorum, gerçek yazılı gazete ve kitap okumaktan bahsediyorum.
Çünkü şu halimiz tam da emperyalistlerin istediği gibi. Özellikle kendilerini dünyanın efendisi olarak gören ve Tek Dünya Devleti hayalleriyle acundaki 225 ülkeden 199 tanesini kontrol altında tutan İsrailoğulları Türkler dahil kendileri haricindeki hiçbir ülke ve bu ülkelerde yaşayan insanların eğitilmelerini istemez. Çünkü cahil insanları yönetmek daha kolaydır.
Selam ve Saygılarımla.