Yüce Dinimiz, Allah’a ve insanlara karşı vazifesinin bilincinde olan, ahlaklı fertler yetiştirmek suretiyle huzurlu bir toplumun oluşmasını hedeflemektedir.
Kur’an-ı Kerim bizlere, birbirini seven ve gözeten, din kardeşinin hayır ve iyiliğini isteyen ve yeri geldiği zaman onların iyiliğini kendi iyiliğine tercih eden insanları örnek göstermektedir. Sevgili Peygamberimiz de; “Sizden herhangi biriniz, kendisi arzu ettiği hayır ve iyiliği, mü’min kardeşi için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz” (Buhari, İman 7) buyurarak, bu konuda en güzel ölçüyü ortaya koymuştur.
Allah rızasını unutan ve ahirette bütün yaptıklarından sorguya çekileceğinin farkında olan müminler, birbirlerinin kardeşi oldukları bilinciyle, kin, öfke, nefret, haset, bencillik gibi kötü düşünce ve davranışlardan titizlikle sakınacaklardır. Bunların yerine sevgi, saygı, merhamet, dürüstlük, yardımseverlik, fedakarlık, başkalarının iyiliğini ve hayrını düşünmek gibi en güzel ahlaki özelliklere sahip olacaklardır. Bu ahlaki özelliklerle olgunlaşacak olan müminler, Yüce Allah’a yapmakta oldukları dualarında bile din kardeşlerini hatırlayacaklar, yüce kitabımızın bizlere örnek olarak sunduğu şu dualarda olduğu gibi, ben yerine biz diyerek, müminlerin hayır ve iyiliğini isteyecekler ve: “Ey rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette iyilik ve bizi cehennem azabından koru” (Bakara, 201), “Ey rabbimiz! Hesabın görüleceği günde, beni, ana-babamı ve müminleri bağışla” (İbrahim, 41) diye dua edeceklerdir.
Dualarında ve düşüncelerinde din kardeşinin hayır ve iyiliğini isteyen müminin, bu güzel duygularını davranışlarına da yansıtmasını yüce Allah şöyle emrediyor: “Allah sana nasıl iyilik ve ihsanda bulunduysa, sen de aynı şekilde insanlara iyilik yap” (Kasas, 77) Kişinin bunu hayatına nasıl uygulayacağının en güzel örneklerini ise sevgili peygamberimiz bir çok hadis-i şeriflerinde ifade etmişlerdir. Kendisine faydalı olacak bir şey öğretmesini isteyen kişiye Resulallah (s.a.s.) “Müslümanların yolundan rahatsızlık veren şeyleri kaldır” (Müslim, Birr 131) buyurmuşlardır. Başka bir hadiste sevgili peygamberimiz: “Her müslümanın sadaka vermesi gerekir” buyurmuşlar, buna gücü yetmeyen kişinin de darda kalmış birine yardımda bulunmasını tavsiye etmişlerdir. Kendisine; “Ya, buna da gücü yetmezse?” denilince Rasulullah (s.a.s.), kişinin insanları iyiliğe ve hayra teşvik etmesini ve kendisini başkalarına kötülük yapmaktan alıkoymasını tavsiye etmişlerdir. (Buhari, Zekat 30, Müslim, Zekat 55)
Sahabeden Cerir b. Abdullah ise şöyle naklediyor: “Ben, namazı kılmak, zekatı vermek ve bütün müslümanların hayır ve iyiliğini istemek üzere Hz. Peygambere biat ettim” (Buhari, İman 42) Sevgili Peygamberimizin bu konudaki diğer bir güzel tavsiyesi de şöyledir: “Yüzüne tebessümle bakmak bile olsa, mümin kardeşine yapacağın hiçbir hayır ve iyiliği küçük görüp terk etme. (Müslim, Birr 144)
**
Her zaman yumuşak davranmaya çalışmalı, sertlikten kaçmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allahü teâlâ refiktir. Yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri yumuşak davrananlara ihsan eder. Başkalarına vermez.) (Müslim)
İhsan sahibini sevmek
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
İhsan eden, iyilik eden sevilir. Hadis-i şerifte, (İhsan sahibini sevmek, insanların yaratılışında vardır) buyuruldu. Bütün iyilikleri yaratan, insana can, mal, sıhhat veren, zararlardan, korkulardan koruyan Allahü teâlâyı sevmek, insanlık icabıdır.
Sevmenin üç alameti vardır:
1- Onu sevenleri sevmek,
2- Ona itaat etmek,
3- Onu, dil ile, beden ile övmek.
Bunlardan ikincisine Şükür, üçüncüsüne Hamd etmek denir. Onu sevenleri, O da sever. İhsanlarını arttırır. Allahü teâlânın sevgisini kazanmaya çalışana Salih kul denir. Bu sevgiyi kazanmış olana Veli denir.
Başkalarının da kazanması için çalışan Veliye, Vesile denir. Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimin Maide suresinde, (Vesile arayınız!) buyuruyor. Vesilenin bu iyiliği, bu ihsanı, dünya ve ahiret nimetlerinin en kıymetlisidir. O halde, onu sevmek, hem bu ihsanın sahibi olduğu için, hem de, Allahü teâlânın sevgili kulu olduğu için, çok gerekir ve insanın birinci vazifesidir. Hakiki vesileye kavuşmak, en büyük saadettir. (C.1, m.27)
**
Yazımızı, Medineli Müslümanların, Mekke’den hicret ederek gelen muhacirlere nasıl kucak açtıklarını, onların hayır ve iyiliği için neler düşündüklerini anlatan ayet mealiyle bitirelim: “Muhacirlerden önce Medine’ye yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret eden müminleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”(Haşr, 9.)