Önceki yazılarımda dünyanın en önemli, en tehlikeli, en netameli coğrafyasını yurt tuttuğumuzu, dünyada bizim yurdumuzdan daha stratejik belki daha zengin bir başka ülke bulunmadığını, emperyalistlerin ülkemizin zenginliklerine ve her santimi Şehit kanları ile sulanmış Kutsal Vatan topraklarımıza göz diktiklerini, 100 yıldan fazla bir zamandır bunun için çalıştıklarını, eninde sonunda İsrail ve ABD ile savaşmak zorunda kalacağımızı, özellikle İsrail ile yapacağımız savaşa Evanjelistlerin “Büyük Savaş” yada “Armagedon Savaşı” dediklerini, bu savaşın Hatay’da yapılmasının planlandığını,Tarikatçı Hristiyanların yani Evanjelistlerin bu savaşı Yahudilerin kazanması durumunda Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne ineceğine ve İlahi Adaletin tecelli edeceğine inandıklarını, bu nedenle Yahudilere yardımcı olmayı dini bir emir olarak gördüklerini belirtmiştim.
Yine önceki yazılarımda İnsanoğlunun kendisine yaptığı kötülüğü düşmanının yapamadığını belirtmiştim. Geçen yüzyıldan bu yana insanoğlunun yaptığı nükleer denemeler, egzoz gazları, deodorantlar derken nihayetinde 1980'li yılların sonunda güneşin dünyaya gönderdiği zararlı ışınları engelleyen atmosferin ozon tabakasının delindiğini, Ozon Tabakasının delinmesiyle dünyamızın her yıl daha hızlı ısınmaya başladığını belirtmemiz gerekiyor. Şu sıralar her yıl kutuplarda Kıbrıs Adasının iki katı büyüklüğünde buzullar eriyip denizlere karışıyor. Yaklaşık 10 yıl önce konuyla ilgili ilim insanları önümüzdeki 50 yıl içinde dünyada insanların yaşayabileceği alanların azalacağını,bazı bölgelere su basacağını, bazı bölgelerinde çölleşeceğini söylemişlerdi. Mesela bizim yaşadığımız bölge çölleşecek diye biliyoruz.
Bu arada dünyadaki bütün kutsal inanışlar insanlığın dünyaya Mezapotamya (Dicle Fırat Havzası)'dan yayıldığına, haliyle yine Mezapotamya’da sona ereceğine inanıyorlar.
Hal böyle olunca kendilerini dünyanın efendisi olarak gören ve kuracakları tek dünya devleti ile dünyayı yönetmeyi,şu anda bile dünyadaki 225 ülkeden 199’unu yöneticileri eliyle kontrol altında tutan, dünyada Yahudi olmayan her kesin, (Müslüman, Hristiyan, Budist vs. Türk, Kürt, Alevi, Fransız, Alman fark etmiyor) hakkını, hukukunu, malını, mülkünü, her şeyini kendilerine hak gören ama kendilerinden hiçbir şeyin başkalarına hak olmadığına inanan, aynı zamanda kendilerini sürekli bir savaş halinde gören, İsrailoğulları 1922 yılına kadar güya kendilerine vaad edilen Arz-ı Mevud’ta denilen, Nil ile Fırat arasındaki toprakların hakimiyetini yani işgalini tamamlamayı planladılar.
Tahmin ettiğiniz gibi elbette bunu Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi dedikleri aslında Büyük İsrail Projesi ile gerçekleştirecekler. 22 İslam Ülkesinin sınırlarını değiştirmeyi, daha doğrusu parçalamayı hedefleyen bu proje neredeyse sona gelmiş vaziyette. Son 3 ülke kalmıştı, Suriye, İran ve Türkiye.öncesinde Irak vardı biliyorsunuz. Suriye’yi hallettiler. Orada yani Suriye’nin kuzeydoğusunda sözde dostumuz ABD eliyle yeni bir PKK Devleti kuruluyor biliyorsunuz. Ve biz bu PKK devletine müdahale edemiyoruz. Yanılmıyorsam İran’da bu projeye boyun eğmiş görünüyor. Neticede son sırada Türkiye vardı.
Yine önceki yazılarımda 80'li yılların sonundan bu yana İsrail’den hamile kadınların gelerek Urfa, Mardin, Diyarbakır yani Güneydoğu Hastanelerinde doğum yaptıklarını, çocuklarına Türkiye Cumhuriyeti pasaportu aldıktan sonra İsrail’e dönüş yaptıklarını, haliyle doğan çocukların çifte pasaportlu yani çifte vatandaşlık hakkı kazandıklarını belirtmiştim.
Basından izleyebildiğimiz kadarıyla Iğdır Ovası, Harran Ovası başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu topraklarımızın ama gerçek isimleriyle ama içimizdeki Truva Atları vasıtasıyla son yıllarda parayla onlara satıldığını, 1990’da ülkemizde doğan İsrailli çocukların bugün 30 yaşında olduklarını, ve hepsinin Arz-ı Mevud hayaliyle yetiştirildiklerini görmek için çok zeki olmak gerekmiyor.
Görülen o ki önümüzdeki dönemde Türkiye’de doğan ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olan İsrailoğulları 2020'ye kalmadan gelip, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde satın aldıkları topraklara gelip yerleşecekler ve Büyük İsrail kurulmuş olacak. Adamın tapulu arazisi, kim ne diyebilir ki. Sanırım üzerinde yaşadığımız kutsal vatan topraklarının gerçek sahipleri bu sinsi projeye uyandıkları zaman iş işten geçmiş olacak.
Yine önceki yazılarımda 1991 Körfez Savaşı sırasında ABD’li bir Albayın Kuveyt’te bir otel odasında gazetecileri toplayarak duvarda asılı Irak, İran, Suriye ve Türkiye topraklarından koparılmış parçaları birleştirerek tasarladıkları Pentagon tarafından hazırlanan sözde Kürdistan Haritasını gazetelere tanıtırken bir gazetecinin “Peki Türkiye bu haritaya toprak vermek istemezse ne olacak?” diye sorduğunu, cevaben Albayın da “O zaman Türkiye savaşmak zorunda kalacak” dediğini belirtmiştim. İşte Albayın sözünü ettiği o savaşın adı da bence “Armagedon Savaşı”.
Adamlar planlarını yapıyorlar, yapacaklarını da söylemekten çekinmiyorlar. Peki biz ne yapıyoruz? Doğu Akdeniz biliyorsunuz kıyamet gibi savaş gemileri ile doldu. Onların teknolojileri ileri teknoloji. Bir düğmeyle binlerce insanın hayatını söndürebilirler. Son yıllarda bizde belki savunma sanayisinde biraz gelişme kaydettik ama onlarla boy ölçüşebilir miyiz bilmiyorum. Ama biz her şeye rağmen önümüzdeki kısa dönemde yaşamak zorunda kalacağımız bu savaşı kazanmak zorundayız.
Çevremizde herkesin başı sıkıştığı zaman sığınabileceği bir Türkiye’si var ama bizim başımız sıkıştığında sığınabileceğimiz bir başka ülke yok. Sonra yüz yıl önce Atalarımız hayatlarından feda ederek bizlere bıraktıkları bu toprakları,başımız sıkıştığında sıvışalım diye bırakmadılar her halde. Evet yedi düvelin silahları varsa bizim de yüreğimiz var. Tek bir şeye ihtiyacımız var. Üç beş oy fazla almak için aramıza nifak ve nefret tohumları ekmeye çalışan politikacıların etkisinde kalmadan birliğimizi sağlamak zorundayız. Birliğimizi koruyabilirsek bizi tankla tüfekle yıkamazlar.
Unutulmaması gereken hepimiz kişioğluyuz. Hata elbette insanlara mahsustur. Hatasız bir Allah’tır. Önemli olan başkalarını eleştirmeden önce kendi hatalarımızı görmeye çalışmaktır. Ne demişler “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi,başkalarına yapma”.Bir başkasına iftira atarken bize de benzer iftiraların atılabileceğinin hesabını iyi yapmalıyız. Kendi aramızda hoşgörüyü geliştirmemiz gerekiyor. Bölünmeyelim,parçalanmayalım. Vatanımızda birliğimizi sağlayamazsak Büyük İsrail Projesine yem olabileceğimizin hesabını iyi yapmalı, siyaseten kızdığımız arkadaşlarımıza yarın vatan savunmasında ihtiyacımız olacağını unutmayalım. Emperyalistlerin işgal ettikleri ülkelerde neler yaptıklarını öğrenmek için dün Irak’ta yapılanlara, 100 yıl önce ülkemizde Sevr uygulanırken yapılanlara baksak yeterli.
Bugün uygar geçinenlerin, ellerine fırsat geçtiği zaman ne kadar vahşileşebildiklerini Irak İşgalinden iyice gözlememiz gerekiyor. ABD Askerleri Irak’ta bırakın kadın ve kızları erkeklerin bile ırzına geçtiler. Burada Aziz Milletimden istirhamım, ne olur birliğimizi bozmayalım, parçalanıp bölünmemiz bu ülkeye bu ülkenin birliğine hizmet etmez. Fikrini beğenmediğimiz arkadaşlarımızla kırılacak derecede tartışmayalım.
Fakat yine de her ne kadar birliğimizi bütünlüğümüzü korusak ta aramızdaki Truva atlarının en az 2 milyon civarında olabileceğini,yani bizdenmiş gibi görünenler tarafından her an için arkadan vurulabileceğimizi de iyi hesaplamamız gerekiyor. Nitekim Kurtuluş Savaşı sırasında da bir sürü hainle mücadele etmiştik. Unutmamamız gereken karşıdaki düşman bildiğimiz düşman asıl tehlike içeride bilmediğimiz kendimizden bildiğimiz gizli düşmanlar. İşte bu nedenle tüm vatan severler tarihte olmadığı kadar akıllı ve uyanık olmak zorundalar.
Selam ve Saygılarımla...