Çaresiz bir şekilde, bende ne kadar cesaret varsa, belli cesaretle, artık, onlara şöyle cevap veriyorum. "Zihnine ne kadar kasvetli bir ağırlık, körlük, nem, kir ve leke nüfus etmiş durumda".
Oluş, yok oluş ve değişim yaşamın anlamsızlığından, saçmalığından kaynaklanan bir anlayış kavrayıştan yola çıkmaktadır. Değil mi ki yaşam, bir yerde ölümle yani yoklukla sonuçlanıyor, öyleyse nedir bu didinip durma, bu yedim içtim, aldım verdim, benim senin kavgasının anlamı? Düşünmek bir dans etme yeteneği, görebilmeyi öğrenmek. Bir fabrikada sıkı bir mesaiyle çalışan Şarlo’nun, bu tempoya ayak uyduramaması, beraberinde türlü yanlış anlaşılmalarla akıl sağlının yerinde olmadığına karar verilip hastaneye yatırılması gibi trajedileri konu alır. Hastaneden çıkan Şarlo, bu kez amaçsızca elinde salladığı kırmızı bayrak yüzünden komünist zannedilerek hapse atılır. Her haliyle kara komedi ve esaslı bir eleştiri niteliği taşıyan filmde Şarlo’nun hayatını değiştiren şey ise kimsesiz bir kızla yollarının kesişmesi olur. Modern Zamanlar, 1929 yılında tüm dünyada baş gösteren global ekonomik krizi döneminin atmosferini tüm çıplaklığıyla yansıtan bir Charlie Chaplin filmi. Son okuduğum bir felsefe kitabında şöyle yazıyor; "Deniz suyun kaynağıdır, rüzgârın da, zira ne bulutlarda rüzgâr olabilirdi içeriden esen, yüce deniz olmasa ne akıntısı nehirlerin, ne de gökten yağan su, yüce denizdir doğurtan bulutları, rüzgârları ve nehirleri" Öğle anlar oluyor ki; anlatan, anlatılan ve dinleyen olarak ölmeyi bekliyorsun bir an önce, bitip geçsin her şey, ölüm gelsin diyorsun.Yerin üzerinden geçen ve onu ısıtan güneş. Daima aynı yerde kalmak hiç hareket etmeden, oradan oraya dolanmak uymaz bana. Gel beraber resim yapalım renkleri uçmuş sulu boya kıvamında...Charlie Chaplin'den bir alıntı ile bitereyim.
PARANIZ DÜŞTÜ BEYEFENDİ...
Sinema tarihinin en ünlü komedyeni Charlie Chaplin anlatıyor:
"Küçük bir çocukken babamla bir sirk şovunu izlemeye gittik. Bilet sırasında uzun bir kuyruk vardı ve önümüzde anne-baba ve 6 çocuktan oluşan bir aile vardı. Fakirlik hallerinden belliydi, elbiseleri eski ama temizdi. Çocuklar sirkten bahsederken çok mutlu görünüyordu.Onların sırası gelince, babaları gişeye geçti ve bilet fiyatını sordu. Gişe çalışanı ona bilet fiyatını söyleyince adam kekelemeye başladı ve dönüp karısının kulağına bir şeyler fısıldadı.
Mahcubiyet yüzünden kolayca okunuyordu.Birden babam cebinden 20 Dolar çıkardı ve yere attı. Sonra da eğilip yerden aldı ve adamın omzuna dokunarak şöyle dedi; “Paranız düştü beyefendi..”Adam babama baktı ve gözleri dolarak; “Teşekkür ederim efendim.” dedi. Onlar içeri girdikten sonra babam beni elimden çekti ve kuyruktan çıktı. Çünkü babamın adama verdiği 20 Dolardan başka parası yoktu.O günden beri babamla gurur duyuyorum ve o 2 dakika benim hayatımda izlediğim en güzel şovdu. O GÜN İZLEYEMEDİĞİM SİRK ŞOVUNDAN EMİNİM DAHA GÜZELDİ..."
Kağıtla kalın, kalemle kalın. İnsanlığınızla kalın.