Devlet idaresinde liyakat ve adaletin önemi herkesçe malumdur. Kime sorsanız bunu dile getirecektir. Tatbikatta ise bundan eser var mı; orası meçhul... Bu mesele, herhangi bir devlet adamını değil, tabandan tavana herkesi alakadar etmektedir. Milletin idaresini üstlenen vazife erbabı, görevi tevdi ettiği şahşiyetin hırsla mı yoksa "halka hizmet, Hakk'a hizmet" düsturuyla mı hareket ediyor, bilmesi elzemdir. Böylelikle doğru yerde doğru zamanda hak ve hakikati söyleyebilen bir bürokratın varlığı, Devleti idare edene de büyük kolaylık sağlayacaktır. *** Tarihten bir misal... Yavuz Sultan Selim Han,İran ile ipek ticaretinin yasak olduğu bir zamanda,bu yasağa rağmen ticarete devam eden dört yüz tüccarın mallarına el koyulup ve kendilerinin de idam edilmesi emrini vermişti. Pâdişâh, Edirne’ye giderken,uğurlamak için gelmiş olan Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi, pâdişâhın yanına yaklaşarak,bunların idamlarının câiz olmadığını hatırlatmıştı. Yavuz Sultan Selim Han: -“Âlemin üçte birini ıslah için üçte ikisinin katli mübah değil midir?” diye sordu. Şeyhülislâm: -“Büyük fitneye sebep olduğu vakit mübah olur.”cevabını verdi. O vakit Sultan Selim Han da : -„Pâdişahın emrine muhalefetten büyük halel olur mu? Memlekette emri geçmeyen pâdişâhın hükûmetinin yıkılması yakındır.“ Dedi. Şeyhülislâm: -„Bunların muhalefeti sabit değildir. Zira ipek vergisi almak üzere memurların tayini, iznin olduğuna delalet eder“ deyince Sultan Selim Han biraz sertleşerek: -„Devlet işlerine karışmak vazifeniz değildir.“ Dedi ise de Şeyhülislâm da sert bir sesle: -„ Bunlar âhiret işlerinizdendir ve bizim müdahale etmeye hakkımız vardır. Bu adamları serbest bırakırsanız ne âlâ, ancak serbest bırakmazsanız size şiddetli bir azap vardır „dedi ve Yavuz Sultan Selim Han’ı uğurlamadan ve selam vermeden arkasını dönüp gitti. Yavuz Sultan Selim Han, hiç kimseden görmesi mümkün olmayan bu hareket karşısında biraz hiddetlendi ise de aslâ hakarette bulunmadan yoluna devam etti. Biraz sonra konak mahalline gelince,hapiste bulunan tüccarların serbest bırakılıp mallarının iade edilmesini emretti ve Zenbilli’ye de özür dileyen bir mektup yazdı.{Hoca Sadeddin Efendi,Tâcü’t-Tevârih,II.,sh.549-551(Nakleden, Ö.F.Yılmaz.,a.g.e.s137-138)} Sert mizaçlı, emire itaatsizliğe asla tahammülü ve müsamahası olmayan, gerektiğinde devletin, dolayısıyla milletin bekası için en yakın ve sevdiği vezirleri dahi idam ettiren Yavuz Sultan Selim Han; doğruyu söylemekten çekinmeyen,İslâm’ın hükmünü icrada da kendisi kadar tavizsiz olan Zenbilli Ali Efendi’yi affetmeyi bırakınız, ondan özür dileyerek gönlünü de alıyor. İşte İslâm–Türk geleneğinin neticesinde meydana gelen Osmanlı Yönetim Sistemi ortadadır.Bu şuurlu yönetim felsefesi, Osmanlı Devleti’ni dünyaya hakim olmasına imkan vermiştir. İnsan hak ve hürriyetlerinin nasıl olması gerektiğini İslâm’dan aldığı ilham ve sistemle yüzyıllar evvelinden , zamanımızın sözüm ona süper güçlerine göstermiştir. Artık,günümüzün bazı peşin hükümlü olmayan yerli ve yabancı ilim erbabı Osmanlı Yönetim Sistemi’nin bütün dünyaya numune olabileceği noktasında hemfikirdirler.Mezkür misal de göstermektedir ki, Türk-İslâm geleneğinin mayası temizdir. Bu korunmalıdır. İşte bu takdirde zikredilen örnekte olduğu gibi liyakatlı bir bürokrat, bürokratik oligarşik yapıyı ters yüz ederek hakiki manada millete hizmet eden yönetim felsefesini hayata geçirilmesine vesile olacaktır. Tarih de kendisinden numune devlet adamı olarak bahsedecektir.