Yaşadığımız yüzyılda doğuşta beklenen yaşam süresinin uzamasına bağlı olarak, tüm dünyada ve Türkiye’de kronik hastalıklar insanların karşılaştıkları en önemli hastalıklar olmuştur. Günümüzde hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde kronik hastalıklar hızla artmakta, dünyada ölümlerin ve sakatlıkların en önemli sebepleri arasında yer almaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada meydana gelen tüm ölümlerin yaklaşık yüzde 68’i kardiyovasküler hastalıklar, kanserler, diyabet ve kronik akciğer hastalıklarını içeren bulaşıcı olmayan hastalıklardır. Kanser, dünyada hemen her ülkede ölüme ve özürlülüğe sebep olan en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Kanser 1900’lü yılların başında ölüme neden olan hastalıklar sıralamasında 8 inci sıralarda yer alırken günümüzde birçok ülkede kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci sırada gelmektedir.
Türkiye’de 2016 yılında vefat edenlerin yüzde 19,7’si kanser nedeniyle ölmüştür. Akciğer, meme ve kolorektum kanseri tüm dünyada en sık görülen kanserlerdir.
Dünyada yaşlı nüfus oranının artması ve gelişen teknoloji ile çevresel karsinojenlerle temasın artışına bağlı olarak kanser sayısının progresif olarak artmaya devam edeceği tahmin edilmektedir. 2015’te dünya nüfusu tahmini 7,3 milyar olup, bunun 2030’da 8,5 milyara yükselmesi beklenmektedir. Bu dönemde yüksek gelir grubundaki ülkelerin nüfusları yüzde 4 artarken düşük ve orta gelir grubundaki ülkelerde artışın yaklaşık yüzde 30 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. Kanser oranlarıyla yaş arasında güçlü bir bağıntı olduğu göz önünde bulundurulduğunda 2030 yılında kanserin en çok düşük ve orta gelir grubundaki ülkelerde artacağından söz edilebilir.
Türkiye’de sağlık sorunlarının başında gelen kanser hastalığından insanları korumak için hastalığın nedenlerinin tespit edilmesinin ve kanser hastalığına karşı alınacak tedbirlerin belirlenmesinin ülke geleceği için büyük önemi bulunmaktadır. Kişilerin kansere yakalanma riskini bilmeleri ve toplumsal düzeyde bu hastalığa karşı gerekli önlemlerin alınması büyük öneme sahiptir.
Yaşam boyu kansere yakalanma riskinin hesaplanması, yeni doğan bir çocuğun hayatının herhangi bir noktasında kansere yakalanma olasılığının tahmin edilmesine dayanmaktadır. Yaşam boyu kansere yakalanma riskinin hesaplanmasında, kansere yakalanma riskine etki eden genetik ve yaşam tarzına ilişkin faktörler ile her birey için birbirinden farklı olabilecek risk faktörlerinin de göz ardı edilmemesi gerekir. Yaşam boyu kansere yakalanma riskini hesaplamada en yaygın olarak kullanılan yöntemlerden birisi “kümülatif risk” hesaplama yöntemidir.
Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) Y. Orun tarafından 2013 yılına ait SGK Medulla Sistemi, Kimlik Paylaşım Sistemi, TÜİK verileri kullanılarak Türkiye’de yaşam boyu kansere yakalanma riskleri hesaplanmıştır. Bu hesaplamaya göre Türkiye’de yaşayan bir kişinin yaşamı boyunca herhangi bir kansere yakalanma riski yüzde 38,46’dir. Yani Türkiye’de yaşayan her üç kişiden birisi (1/3) yaşamlarının herhangi bir döneminde kansere yakalanma riski taşımaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en fazla görülen kanser türlerinden olan Trakea-Bronş-Akciğer kanserine yakalanma riski diğer tüm kanserlerden daha yüksektir. Türkiye’de yaşayan herhangi bir kişinin yaşamı boyunca bu kansere yakalanma riski yüzde 7,68’dir. Buna göre Türkiye’de yaşayan her on üç kişiden birisi (1/13) yaşamlarının herhangi bir döneminde Trakea-Bronş-Akciğer kanserine yakalanma riski taşımaktadır. Kolon kanserine yakalanma riski Trakea-Bronş-Akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer almakta olup, bu kansere kişilerin yaşam boyu yakalanma riski yüzde 3,79’dir. Buna göre Türkiye’de yaşayan her yirmi altı kişiden birisi (1/26) yaşamlarının herhangi bir döneminde Kolon kanserine yakalanma riski taşımaktadır. Türkiye’de yaşayan herhangi bir kişinin yaşam boyu Mesane kanserine yakalanma riski, yüzde 3,05’dir. Buna göre, Türkiye’de yaşayan her otuz üç kişiden birisi (1/33) yaşamlarının herhangi bir döneminde Mesane kanserine yakalanma riski taşımaktadır. Yine ileriki yaşlarda daha fazla görülen Mide kanserine her otuz sekiz kişiden birisi (1/38), Kalın Barsak kanserine her altmış beş kişiden birisi (1/65), Karaciğer kanserine her yetmiş iki kişiden birisi (1/72) ve son olarak Pankreas kanserine ise her altmış dokuz kişiden birisi (1/69) yakalanma riski taşımaktadır.
Türkiye’de yaşayan herhangi bir erkeğin yaşamı boyunca kansere yakalanma riski yüzde 43,54’tür. Erkeklerde 65 yaşına kadar kansere yakalanma riski en fazla Trakea-Bronş-Akciğer kanser türünde hesaplanmıştır. 65 yaşa kadar erkeklerin bu hastalığa yakalanma riski yüzde 4,39 iken, 65 yaşından sonra bu oran dramatik bir şekilde artmakta ve yüzde 11,82 olmaktadır. Prostat kanserine yakalanma riski 65 yaşına kadar yüzde 1,46 iken yaşam boyu söz konusu kansere yakalanma riski yüzde 7,51 olmaktadır. Erkeklerde görülme ihtimali en yüksek ikinci kanser türü prostat kanseridir. Sonuç olarak Türkiye’de yaşayan her iki erkekten birisi (1/2) yaşamının herhangi bir döneminde kanser hastalığına yakalanma riski taşımaktadır. Kanser türleri bazında bakılacak olursa; her sekiz erkekten birisi (1/8) Trakea-Bronş-Akciğer kanserine, her on üç erkekten birisi (1/13) Prostat kanserine, her yirmi erkekten birisi (1/20) Mesane kanserine, yakalanma riski taşımaktadır.
Kadınların yaşam boyu herhangi bir kansere yakalanma riski yüzde 33,23’tür.
Kadınlarda en fazla meme kanseri görülme riski bulunmaktadır. Türkiye’de kadınların yaşam boyu meme kanserine yakalanma riski yüzde 6,65’tir.
Tiroid kanseri 65 yaşına kadar kadınlarda görülme riski en yüksek ikinci kanser türüdür. Türkiye’de kadınların yaşam boyu tiroid kanserine yakalanma riski yüzde 2,50’dir. Sonuç olarak Türkiye’de yaşayan her üç kadından birisi (1/3) yaşamının herhangi bir döneminde kanser hastalığına yakalanma riski taşımaktadır. Kanser türleri bazında elde edilen sonuçlara bakılacak olursa; her on beş kadından birisi (1/15) Meme kanserine, her yirmi dokuz kadından birisi (1/29) Trakea-Bronş-Akciğer kanserine, her otuz kadından birisi (1/30) Kolon kanserine yakalanma riski taşımaktadır.
İngiltere’de Cancer Research UK tarafından 2012 yılı verileriyle yapılan bir çalışmada, her on üç erkekten birinin (1/13) akciğer kanserine, her sekiz erkekten birinin (1/8) prostat kanserine, her elli iki erkekten birinin (1/52) ürinleri organlar (mesane hariç) kansere yakalanma riski vardır. Aynı çalışmada her sekiz kadından birinin (1/8) meme kanserine, her on yedi kadından birinin (1/17) akciğer kanserine, her yetmiş üç kadından birinin (1/73) pankreas kanserine yakalanma riski olduğu belirtilmiştir. Türkiye’de 2015 yılında kümülatif risk yöntemiyle yapılan bir çalışmada 0-74 yaş arası tüm kanserlere yakalanma riski erkeklerde yüzde 26,54, kadınlarda ise yüzde 16,07 olarak hesaplanmıştır (Eser, 2015:90). Buna göre Türkiye’de erkeklerin akciğer kanserine yakalanma riskinin Avrupa ülkelerine göre yüksek olduğu dikkat çekicidir.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2018 yılında Türkiye’de Lösemi, Tiroid-Solunum sistemi-Mide-Mesane kanserleri Dünya ve AB ortalamasından fazla olmuştur.
2014-2016 döneminde Aydın’da kanser vakaları yüzde 61,7 artmıştır.
Bu dönemde Akciğer kanseri ise yüzde 180 artmıştır (D. Karagülle, 2018).
TÜİK kanser verilerine göre, Aydın’da kansere bağlı ölümler Türkiye ortalama değerlerinden 2018 yılında yüzde 15, 2019 yılında yüzde 22 daha fazla meydana gelmiştir. 2018-2019 döneminde kansere bağlı ölümler Türkiye’de yüzde 3,7 azalmışken, Aydın’da yüzde 2,8 artmıştır. Aydın’da bazı kanser türlerinin Türkiye ve Dünya ortalama değerlerine göre daha fazla görülmesinin en önemli sebebi, Aydın’ın hava-su-toprak-besin kirliliği bakımından uzun yıllar boyunca Türkiye ve Dünya ortalama değerlerinden daha kötü sonuçlara sahip olmasıdır.
Beraberinde taşıdığı fiziksel rahatsızlıkların yanı sıra sosyal, maddi ve manevi yönleri ile mücadelesi zor bir hastalık olan kanser hastalığının yükü dünya genelinde her geçen gün artış göstermektedir. Yaşadığımız yüzyılda kanser konusunda en önemli kontrol stratejisinin korunma ve erken teşhis olduğu herkesçe bilinen ve kabul edilen bir gerçektir. Kanserden korunma, tedavisinden daha önemli bir husustur. Akrabalarında kanser öyküsü olan genç insanlar daha yüksek riske sahiptir. Örneğin annesinde veya kız kardeşinde meme kanseri öyküsü olan bir kadının meme kanseri gelişme riski, aile öyküsü olmayan kadınlara göre iki kat daha fazladır. Bahsedilen bu risk faktörleri; sigara içmek, diyet, egzersiz ve alkol tüketimi gibi “Davranışsal Risk Faktörleri”, yaş, cinsiyet ve ırk gibi unsurları içeren “Biyolojik Risk Faktörleri”, asbest, radon, hava kirliliği, UV radyasyon, sigaraya maruz kalma gibi “Çevresel Risk Faktörleri” ve son olarak aileden kalıtımsal olarak geçen genlerle ilişkili olan “Genetik Risk Faktörleri”dir.
Kanseri önlemenin en etkili yolunun hastalığı tanımaktan ve bu konuda bilinçlenmekten geçtiği bilinen bir gerçektir. Bu nedenle kanser hastalığı ile ilgili bahsedilen riskler hakkında halkın uyarılması gerekmektedir.
Aydın’da kansere bağlı ölümlerin Türkiye ortalamasından daha fazla olması ve daha fazla artmasının sebebi olarak çevresel risk faktörleri çok önemli yer tutmaktadır. O nedenle Aydın’ın makus talihinin tersine çevrilecek Aydın’ın kanserle değil eskiden olduğu gibi “Gök kubbe altındaki en güzel yeryüzü” olarak anılmaya devam edebilmesi için kanserin en önemli sebebi olan çevresel risk faktörlerinin minimale indirilmesi gerekmektedir.