Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve inayetiyle hayatın meşgalesi ve gündemin yoğunluğu içinde, 20 Ağustos 2020 yani dün (Perşembe günü) Muharrem ayının ilk gününe ulaştık. Bugün Muharrem ayının ikinci günü. Artık Hicrî 1442 yılını yaşamaya başladık.
Hicretin yıldönümü olan bu başlangıcın, milletimize ve İslâm âlemine hayırlar getirmesini Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.
Fahr-i Kâinat Efendimizin peygamberliğini kabul etmeyen müşrikler, ona ve müminlere her türlü zulmü, baskı ve işkenceyi reva görmüştü. Artık Mekke’de nefes almalarının imkânsız hâle geldiği bir anda, Yüce Allah müminlere dinlerini özgürce yaşayabilecekleri, ibadetlerini kolayca yerine getirebilecekleri huzurlu bir şehre, Medine’ye göç etme izni verdi. Önce müminlerden bir kısmı yola çıkmış, ardından da Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) sadık dostu Hz. Ebû Bekir (r.a.) ile Medine’ye hicret etmişti.
İslâm tarihinin bu şerefli yolculuğu, keyfi bir göçü değil, hakkın ve hakikatin yeryüzüne hâkim olması için imkân arayışını simgeler.
Hicret; Allah’a imanın, sadakat ve teslimiyetin, sabır ve sebatın göstergesidir.
Hicret; Allah’ın rızası, insanlığın huzur ve barışı için sahip olduğu her şeyden vazgeçen fedakâr bir muhacirin, kendisine kucak açan cömert bir ensara kavuşmasıdır.
Kur’an-ı Kerim’de bu zahmetli ve bereketli yolculuğun kardeş kıldığı muhacir ve ensar şöyle müjdelenir:
“İslâm'ı ilk önce kabul eden muhacirler ve ensar ile iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır…” (Tevbe, 9/100.)
Hicret, Asr-ı Saadet’te yaşanmış ve bitmiş bir hadise değildir. Bugün de nice Müslüman, yurdundan ve yuvasından gözyaşları ile ayrılarak yollara düşmekte; kendisine ensarlık yapacak iyilik timsali insanlara sığınmaktadır. Bizlere düşen ise, hicretin yıldönümünde bu gerçeği bir defa daha hatırlayarak zulmün ve adaletsizliğin sona ermesi için gayret göstermektir.
Ayrıca hicret, her türlü fenalığı arkasında bırakarak, kötülükten uzaklaşarak iyiliğe ve hayra doğru adım atmaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) hicretin bu manevi boyutuna şöyle işaret etmektedir: “Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kişidir. Muhacir ise, Allah’ın yasaklarını terk eden kimsedir.” (Buhârî, Îmân, 4.)
Hicrette asıl olan samimiyettir, halis niyettir. Hicretin mayası, Allah’a bağlılık ve Resûlullah’a olan muhabbettir. Mümin, arkasında bıraktığı acı günlere rağmen iman ve umutla hayata tutunduğu zaman muhacir olur. Muhacir de harama sırtını dönüp ısrarla helâlin izini sürdüğü zaman hicretin manasını keşfeder.
Yeni bir hicrî yıla girerken Müslümana yaraşan, geçmişin muhasebesini yaparak geleceği tanzim etmektir. İsyandan itaate, günahtan tövbeye, gösterişten tevazua, ayrılıktan vahdete, düşmanlıktan kardeşliğe, cehaletten ilme, kötülükten iyiliğe hicret etmektir.
Geliniz! Hicreti andığımız bu mübarek cuma gününde, zalimlerin zulmünden kaçarak yurdunu, yuvasını terk etmek zorunda kalan muhacir kardeşlerimize ensar olalım.
Hayat yolculuğumuzu kâmil bir iman, sâlih bir amel ve güzel bir ahlakla mamur etmeye bir daha niyet edelim. Yönümüz, yolumuz, hicretimiz daima Allah’a ve Resûlüne olsun.
1442 Hicri yeni yılımızı tebrik eder, başta şahsınız, aile efradınız, Memleketimiz, Milletimiz ve bütün İslam âlemi için maddi ve manevi hayırlara ve bereketlere, İslam’ın ve Müslümanların aziz ve mansur olmasına vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan dua ve niyaz ederiz. Cuma’nın rahmeti, bereketi ve selamı üzerinize olsun.