Cümleye ‘Korkma!’ diye başlayınca İstiklal Marşı’nı hatırlatacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Yıllarca nasırlaşmış ellerimle yalnızlığımın keyfini süren zengin ve yakışıklı bir aristokrat olarak her gün ayna karşısında 3 dakika 18 saniye kendimi severek güne başladım.
Son zamanlarda sabah kahvaltısında taze sıkılmış portakal suyunun yanı sıra kavurmalı yumurta da gömdüğüm için biraz kilo almışım.
Hayatımda bazı değişiklikler yapmaya karar vermeden önce spor salonuna kayıt olup, fazla kilolardan kurtulmayı düşündüm.
Bu fikrimi açtığım bi arkadaşım “Bence sadece kilo için gitme, kas da yapmalısın. Hem o zaman kısa boylu olduğun da dikkat çekmez. Ayrıca hatunlarla falan tanışır yalnızlığına da bir son verirsin” dedi.
*
Aristokratlığıma zarar gelmemesi için 1.25 olan boyumla dalga geçen edepsiz arkadaşıma içimden küfür ettim ancak hatunlarla tanışma fikri de cazip geldi.
Arkadaşımın yanından ayrıldıktan hemen sonra “Ortamını göreyim ona göre kayıt olurum” diye düşünüp bi spor salonuna girdim.
Spor salonu şarküteri reyonu gibiydi.
Her yerde yürüyen üçgen dilim peynir vardı.
O an anladım ki, arkadaşım boşuna akıl vermemiş.
Resmen kısa boylu adamların hepsi kas yaparak boy farkının kapanacağına ikna olmuşlar.
Ortamda hiç kadın olmaması da ayrı bir konuydu.
Anlayacağımı anlayıp, göreceğimi gördükten sonra spor salonuna gitme fikrinden tamamen uzaklaştım.
*
“Kilo dert değil de yalnızlığımdan kurtulmalıyım” diye düşünüp bulvara yakın lüks kafelerden birine girdim.
Normal şartlarda ‘tanışamama’ gibi bir durumum olduğundan dikkat çeken bir sipariş vererek bakışların üzerime çevrilmesi gerektiğini düşünerek “Ne içersiniz?” diye soran garsona “Kopi Luwak kahvesi lütfen” dedim.
Garson “Filtre kahve mi abi?” diyerek ve anlamamış gözlerle bakınca “Çay ver gülüm” dedim.
O sırada yan masada oturan sarışınla ufaktan bi bakıştık.
“Kahveden anlıyorsunuz sanırım” dedi.
Beklediğim tepkiyi alınca “Ahh evet. Buralarda bu kültür çok gelişmemiş” dedim.
Masadan masaya sohbet edince “İsterseniz böyle gelin” diyerek masaya davet ettim.
Masaya gelen sarışın “Ben kahve çeşitlerini bilirim ancak söylediğiniz kahveyi ilk kez duydum” deyince etkilemek için “Kopi Luwak kahvesi dünyanın en pahalı kahvesidir. Onu özel kılan da çekirdeklerin işlenme süreci. Misk kedileri tarafından yutulan kahve çekirdekleri, dışkı yoluyla dışarı atılıyor. Kedilerin sindirim işlemi, bu çekirdekleri dünyanın en lezzetli kahve çekirdekleri olmasını sağlıyor” diyerek zengin ve yakışıklığımın yanına bir de genel kültürü yüksek bir aristokratlık ekledim.
*
Sohbet sohbeti açtı haliyle ve çok kültürlü bir aristokrat olduğumu anlasın diye tüm birikimimi kullandım.
En son Edmund Burke’nin Fransız ihtilaline karşı olduğu için tepki çektiğini ama daha sonra öngörülerinin gerçekleştiğini, fikirlerinin Friedrich August von Hayek ve Karl Popper’i etkilediğinden bahsettim.
Beni hayranlıkla dinleyen sarışınla tekrar buluşmak için sözleşip ayrıldık.
Eve gelince nasırlı ellerime bakıp “Hadi yine iyisin” dedim ama bir yandan da “Acaba nasıl olacak? Sonunda ne olacak?” gibi sorulara cevap ararken buldum kendimi.
*
Normalde mutlu ve huzurlu bir şekilde yatağıma uzanmam gerekirken gereksiz bir endişeye kapıldığımı hissettim.
Yıllardır süren yalnızlığım sona ermek üzereyken düşündüğüm tek şey avucumda su tutmak gibi bir histi.
Garip bir heyecan içinde parmaklarımı olabildiğince bitiştirmeye çalıştığım ancak yine de aralarından akıp gitmesine engel olamadığım bir his.
*
İnanılmaz bir kaybetme korkusu içerisinde buldum kendimi.
Bu duruma engel olamadığımı fark edince psikolog arkadaşım Fikret Yalçın’ı aradım.
Sabahtan itibaren olanı biteni ve hissettiklerimi anlattım.
Fikret Hoca, “Cem’cim sen özgüveni yüksek ve zeki bi adamsın. Bilimsel mi konuşayım yoksa daha basit bir telkinde mi bulunayım?” diye sordu.
“En basitinden anlat hocam” dedim.
“Tamam o halde. Kaybetmekten korkarsan, korktukça kaybedersin. Biraz daha korkar ve biraz daha kaybedersin. Korktukça kaybedersin. Korktuğun ne varsa sonu kaybetmekle biter. Kaybetmekten korkma, yenilmekten korkma” diyerek noktayı koydu.
*
Fikret hocayla konuşmak iyi geldi.
Korkularımla mücadele etmeye karar vererek girdim yatağa.
Tam uykuya dalacağım sırada mesaj geldi.
Ertesi gün tekrar buluşmak için sözleştiğim sarışından gelmiş mesaj ve “Ağzın çok kalabalık. Ne zaman yatağa atacağını kestiremiyorum o yüzden hoşça kal” yazmış
*
Neymiş, “Kaybetmekten korkarsan, korktukça kaybedersinmiş. Biraz daha korkarsan, biraz daha kaybedersinmiş”
Korkusuz günler dilerim hepinize.
NASIL OLMALIYIZ?
Mütevazi olursan ‘Saygınlaşırsın.
Çalışkan olursan ‘Nasiplenirsin’
Nazik olursan ‘Hatırlanırsın’
Cömert olursan ‘Rızıklanırsın’
Meraklı olursan ‘Öğrenirsin’
Güvenilir olursan ‘Değerlenirsin’
Affedici olursan ‘Hafiflersin’
Kendin olursan ‘Mutlu olursun’
ZEKA VE AHLAK
Müşteriyi kazıklamak: ‘Ticari zeka’
Halkı kandırmak: ‘Siyasi zeka’
Şike yapmak: ‘Sportif zeka’
İyi niyet suistimali: ‘Kıvrak zeka’
Ambulansın arkasına takılmak: ‘Pratik zeka’
*
Zeka çeşitlerinin böyle algılandığı ülkelerde ‘zeka’ değil ‘ahlak’ sorunu vardır.
GÜNÜN FIKRASI
Temel bi kaçamak yapmış ve sabaha karşı eve gelmiş.
Kapıda Fadime karşılamış.
Temel pişkince:
“Hayatum tahmin et ben nerdeydum?” demiş.
Fadime gayet rahat konuşmuş:
“Çok kolay tahmin ediyorum ama sen yine de kendi tasarladığın hikayeni anlat” GÜNÜN TESPİTİ
“..kralı ‘hata’ yaptığına ikna edebilirsiniz ama soytarısını asla..” BEN
“..keşke iyi dostlar biriktireceğime ‘altın’ biriktirseymişim..” GÜNÜN SÖZÜ
“..dünü toprağa gömmezsen, yarınlar çiçek açmaz..” KADINLAR ERKEKLER
"..buzdolabında 'yiyecek' bulamayan canlıya erkek, gardırobunda 'giyecek' bulamayan canlıya kadın denir.."